Daha 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlık ve Milletvekilliği Seçimleri’nin üstünden birkaç gün geçmeden sert bir ekonomik türbülans ile yüz yüze kalan Erdoğan yönetimi, 2018’in ikinci yarısı boyunca krizle uğraşırken bu kez 31 Mart 2019 yerel seçiminin basıncı altında ekonomide yalpaladı.

Şimdi merak edilen, ekonomik krizin yüksek işsizlik ve pahalılık ile öfkelenen seçmenin oylarını nasıl etkileyeceği. Yine merak edilen, 31 Mart seçimlerinden sonra AKP rejiminin, artık seçim basıncı olmadan ekonomide nasıl bir yol haritası izleyeceği. Nisan senaryoları bugünlerin en çok konuşulan konuları arasında.

Aslında AKP yönetiminin elinde belirlenmiş hedefler, bir yol haritası var. Kısa adı YEP olan Yeni Ekonomik Program, daha doğrusu Orta Vadeli Program, 20 Eylül 2018’de kamuoyu ile paylaşılmış, belli onarım hedefleri konulmuştu. Ne var ki, yerel seçim konjonktürüne girilince bu programa bağlılık rafa kalktı, onun yerini krizin seçmende yaratacağı yıpranmayı onaracak, öfkeyi yatıştıracak, yaralara pansuman olacak popülist önlemler aldı. Bu durumda, nisan, yani seçim sonrası, yeni bir başlangıcın adı oldu.

Nitekim Erdoğan’ın ekonomiden sorumlu tek adam ilan ettiği damadı Berat Albayrakda nisana şöyle dikkat çekti: “Yol haritası, atılacak adımlar tüm süreçlerle ilgili Külliye ile paralel şekilde yürütülecek. Nisan ayında tüm yol haritası netleşir.”

31 Mart seçimlerinin ardından yeniden şekillenecek Türkiye siyasi topoğrafyası, 1 Nisan sonrasının en önemli değişkeni. AKP’yi iktidar olduğu 2002 kasım ayından bu yana 17 yıldır izleyenler bilirler ki AKP için hedeflediği politik İslam rejiminin inşası her şeyin önündedir ve ekonomi politikaları da bu rejimin inşası için gerekli kitle-seçmen desteğini sağlayıcı nitelikte olmalıdır. Bu nedenle, elinde imkânlar olsun olmasın AKP her dönem seçmen memnuniyetini, bunun için de “büyüme”yi her şeyin önünde tuttu. Hesapsız büyüme ısrarının ardından krizler getireceği çok açıkken bile bundan geri durmadı. 2017 yılında ısrarla yüzde 7.4’e kadar büyütülen ekonomi, aynı yıl yapılan anayasa referandumu ve izleyen yıl öne çekilen cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri için gerekliydi. Ardından büyük bir kriz geleceği belli iken bile Erdoğan, bu seçmen odaklı büyüme sevdasından vazgeçmedi. Ama sonunda yerel seçimleri önleyemediği bir kriz ortamında yapmak zorunda kaldı.

Bu nedenle nisan 2019 sonrasının senaryolarına damgasını vuracak olan şey yine AKP’nin siyasi hegemonyayı kaybetmeme kaygısı olacak. Ama bu artık kolay değil. AKP 2015’ten bu yana hegemonyayı, Devlet Bahçeli’nin yönettiği Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) desteği ile ancak sağlayabiliyor ve 31 Mart’ta olası bir kan kaybı, bu ittifaka da ciddi darbeler vurabilecek.

AKP yönetimi her ne kadar kriz ateşinin seçmeni yakmaması ve bunun sandığa yansımaması için elindeki tüm imkânları seferber etse de yangın, özellikle de ekonomiye dış borç verenlerce fark edilmiş, kırılganlığın tehlikeli boyutları daha seçime gitmeden anlaşılmış durumda ve bu, tam da seçime bir hafta kala yeni bir türbülansa daha neden oldu.

Finans dünyasının en etkili yatırım bankalarından J.P. Morgan’ın bir raporunda Merkez Bankası rezervlerinin hızla azaldığı, yeniden cari açık verilmeye başlandığı, dolarizasyonun hızlandığı, kamu bankaları aracılığıyla kredi faizlerinin düşürüldüğü, dış borç ödeme takviminin ağır olduğu gibi ifadeler yer aldı. Banka bu tespitlerden hareket ederek müşterilerine döviz alımlarını tavsiye etti. Bu raporun kamuoyuna da yansımasının ardından dolar fiyatı hızla yükseldi ve 21 Mart Cuma akşamı yüzde 6 artarak 5.77 TL’yi gördü. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), JP Morgan hakkında soruşturma açtıklarını duyurdular. Bankayı, müşterilerini yanlış bilgilendirmekle suçladılar. Tırmanan dövize önlem olarak da Merkez Bankası, TL likiditesini daraltıcı önlemleri ve pahalı borçlanma yollarını denedi.

Merkez Bankası rezervleri gerçekten bir hayli azalmış durumda ve bunun nisan senaryolarını belirleyici en önemli değişkenlerden biri olacağı açık. Bu kadar düşük döviz rezervli bir ekonomiye, özellikle dış yatırımcıların güvenemeyecekleri çok açık. O nedenle nisan ile birlikte bir seçim basıncı da kalmayacağı için rejimin öncelik vereceği konu, yabancıların güvenini kazanmak. Bunun yolu, acı da olsa gerekli reçeteleri uygulayarak dengeleri kurmaktan geçiyor. Parasal sıkılaştırma ve maliyede açıkları azaltacak kamu disiplini ilk elde beklenen adımlar.

Bu adımların, derinleşen daralma ve beraberinde gelecek ağır işsizlik, yoksullaşma gibi ağır faturaları olacağı açık. Erdoğan 16 Mart’ta bir mitingde şunu hatırlatıyordu: “31 Mart’ın ardından önümüzde dört buçuk yıllık kesintisiz icraat dönemi olacak. Seçimlerden sonra çok daha süratli ve kararlı adımlarla ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracağız. Bunun için size ihtiyacımız var.” AKP’den hep büyümenin iş-aş nimetlerini görmüş kitlelerin acı reçetelere rağmen AKP’ye desteği sürer mi, bu kuşkulu.

Nisan senaryolarını belirleyecek önemli bir değişken de dış iklim. AKP’nin ABD ile Orta Doğu ve silah tedariki konularında yaşadığı gerilimin daha çok iç tribünlerle ve seçim konjonktürü ile ilgili olduğunu söyleyen bazı gözlemcilere göre AKP nisan sonrası ABD ile gerilimsiz bir süreci tercih edecek. Türkiye, buna muhtaç olduğu dış kaynak ve olası bir IMF diyaloğu için mecbur. ABD ile her gerilimin Türkiye’nin risk primini iyice artırdığı biliniyor. Risk priminde en yakınındaki Brezilya ile bile yüzde 100 ayrışan Türkiye’nin, daha fazla risk biriktirmeye takâti yok. O nedenle ABD ile uyum yolunun aranması daha muhtemel.

Nisan sonrası dış kaynak temini konusunda ise en azından yılın ilk yarısında IMF kapısına yanaşılması beklenmiyor. Umulan, Korkut Boratav’ın “IMF’siz IMF programı” adını verdiği ev ödevini iyi yapmak ve bununla IMF’nin de takdirini kazanıp dünyaya ifadesini sağlamak. Ancak soru şu: Bu ev ödevi yapılırken ihtiyaç duyulacak acil kaynaklar nereden nasıl bulunacak? Burada evdeki hesaplar çarşıya uymaz ise IMF kapısı Trump’ın da desteği ile daha çabuk çalınabilir ve acı reçete şartına bağlı görece ucuz IMF kredileri ile gemiyi yüzdürmeye gayret edilebilir. Bunun seçmendeki tahribatını göğüslemek ve devrilen arabayı yola koyup seçmenin gönlünü yeniden kazanmak için ise uzunca bir iktidar süresi olduğunu düşünüyor rejim.

Nisan sonrasının zorlaştırıcı bir ögesi ise yeni bir türbülansa girme belirtileri artan dünya ekonomisi. Türkiye’nin yoğun ekonomik ilişkilerinin olduğu Almanya’da bile görülen resesyon belirtileri nisandan beklenen bereket yağmurlarını sert dolulara dönüştürebilir.

Written by Mustafa Sönmez