ABD’nin Türkiye’nin Suriye’ye askeri operasyonları durdurması için aldığı ekonomik yaptırım kararları, Başkan Donald Trump’ın umduğu gibi ekonomide kur şoku yaratmadı. 2018 Ağustos ayında Rahip Brunson krizinde Trump’ın tweetleri tahrip edici etki yaratırken, bu kez yine Trump’ın tehditleri ve ardından gelen yaptırımlar, bir kur şoku ve devamında ciddi bir türbülansa henüz yol açmadı.

Bunun nedenlerinin başında yaklaşık bir yıldır ekonominin küçülmüş olması, hızla azalan ithalatın döviz talebini geriletmesi, tasarruf sahiplerinin kendilerini güvende hissetmek için zaten dövizde birikimlerini tutuyor olmaları, küçülen ekonomide yeni borçlanmaya gitmek yerine borç stokunun azaltılması, döviz ataklarına fırsat tanımayacak bazı Merkez Bankası önlemleri sayılabilir.

ABD’nin İran ambargosunu deldiği öne sürülen 2012 ve sonrasına ilişkin devlet bankası Halkbank işlemleri, bankanın yöneticileri ve bazı bakanlarını kapsayan iddianamenin açıklanmış olması da benzer şekilde bir kur şoku yaratmış değil. 

17 Ekim’de Türkiye ile ABD arasında varılan Suriye’nin kuzeydoğusunda 120 saatlik “ateşkes” anlaşmasında yaptırımların kaldırılması öngörülüyor ancak Kongre’deki yaptırım tehdidi henüz ortadan kalkmış değil. Devamında ne olacağını zaman gösterecek.

Yakın tarihinin önemli skandal belgeleri arasına girmeye aday 9 Ekim tarihli Trump’tan Erdoğan’a mektup şöyle başlıyordu: “Sayın Cumhurbaşkanı; Hadi iyi bir anlaşma yapmaya çalışalım. Siz binlerce kişinin öldürülmesinin sorumlusu olmak istemezsiniz, ben de Türk ekonomisini yok etmek istemem, ki yaparım. Yapabileceklerimin küçük bir örneğini Rahip Brunson konusunda zaten size göstermiştim.” 

Trump ekonomiyi yok etme tehdidine Twitter hesabında da yer vermişti. 2018 Ağustos başındaki tehdidinin Türkiye ekonomisinde yarattığı şoku ve devamındaki sert düşüşü, yine yaratabileceğini iddia ediyordu Trump.

Ne olmuştu Ağustos 2018’de, hatırlatalım. 2018’de Ağustos ayının ilk gününde ABD’nin uzun süredir tutuklu bulunan rahip Andrew Brunson nedeniyle adalet ve içişleri bakanlarına yaptırım kararı almasının ardından TL düştü ve günü 4,90 TL ile kapadı. ABD ile uzlaşma sağlanma ihtimalinin zayıfladığına dair inanç artınca dolar fiyatı tırmanmaya devam etti ve 5,50 TL eşiği de aşıldı. Kara bulutlar 10 Ağustos cuma sabahı önce Asya piyasalarında toplandı ve Türkiye’de etkisi erken saatlerde görüldü, anlık yüzde 10-15’e varan dalgalanmalarla doların fiyatı 6 lirayı aştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bayburt mitinginde “Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var” gibi ajitasyon ifadeleriyle meydan okurken Trump’ın Twitter üzerinden “Türkiye ile ilişkilerimiz iyi değil” açıklaması yapmasıyla, bir ara 6,87’den dönen dolar kuru, kapanışı 6,43 TL ile yaptı. Böylece 10 Ağustos itibarıyla doların fiyatı yılbaşına göre yüzde 70, bir ay öncesine göre yüzde 37, gerilim haftasında yüzde 27 arttı. Bu kur şoku, devamında enflasyonun yıllık oranını yüzde 25’lere kadar çıkarırken, tüketimin hızla daralması ve ekonominin resesyona girişini de beraberinde getirdi.

Trump, aynı tehdidin bugün de benzer etkiyi yapacağını umuyordu ama bu kez öyle olmadı. Dolar kuru, 17 Ekim anlaşması öncesinde 5.70-5.90 TL arasında salındı. 17 Ekim’den sonra tansiyon düşünce 5.80 TL dolaylarına indi. Nedenler özetle şöyle sıralanabilir:

Ağustos 2018’de sekiz ayın cari açığı 31 milyar doları bulmuştu. Oysa 2019’un ilk sekiz ayında cari açık değil, 1 milyar dolar cari fazla verir durumda ekonomi. Nedeni, iyileşmeden değil, ekonominin daralmasıyla ilgili. Bu yıl en az yüzde 1 küçülme ile kapaması beklenen ekonominin, ithalat talebi çok hızlı düştü, buna karşılık fiyatlarda dampingin etkisiyle ihracat ve turizmde kısmi canlanma yaşandı ve ilk dokuz ayda cari denge, açık yerine 1 milyar doların üstünde fazla verdi.

Ekonomide yaşanan güven sorunu sebebiyle tasarruf sahipleri toplam mevduatlarının neredeyse yarısını dövizde tutuyor ve pek pozisyon değiştirmiyorlar. Dolayısıyla bankalarda döviz likiditesi sorunu görünmüyor. Ekonomik küçülme ile birlikte yatırımlar durdu, üretim kapasitesi düştü ve kredi talebi de geriledi. Kredi daralması yüzünden yurt dışından borçlanmaların yenilenme oranı da düştü.

Bunların yanı sıra, Merkez Bankası yurt dışı swap piyasasını işlevsiz kılacak, dolayısıyla döviz atağına imkan vermeyecek önlemler aldı. TL artık yabancı yatırımcıların açık pozisyon aldığı bir para değil. 

2018 kur şokunun ardından ekonomide yaşanan küçülme, yeni bir kur şokunun etkisini azaltırken Merkez Bankası’nın yönetimine Saray’ın ağırlığını koyması ve hukuku zorlayan kararlar aldırması, kamu bankalarını zarara uğratmayı göze alarak birer araç gibi kullanması da kur şoku etkisini azaltıyor.

Trump Twitter hesabından yaptığı açıklamada ABD Ticaret Bakanlığı ile Türkiye arasında yürütülen 100 milyar dolarlık ticaret görüşmelerinin durdurulacağını ifade etmişti. Türkiye’nin dış ticaret hacminin 350-400 milyar dolar aralığında olduğu anımsandığında, 100 milyar dolarlık dış ticaret hedefinin bir “dilek”ten öte önem taşımadığı söylenebilir. 

Trump ayrıca Türkiye’den yapılan çelik ithalatında gümrük vergisinin yüzde 50’ye çıkarılacağını da yaptırımlar arasında gösterdi. Söz konusu kararı 15 Ekim’de DW Türkçe’ye değerlendiren Çelik Federasyonu Başkanı Namık Ekinci, ABD yönetiminin açıkladığı yaptırımların tam olarak uygulanıp uygulanmayacağının henüz belirsiz olduğunu söylüyordu. ABD’nin zaten Türk çelik sektörüne uyguladığı gümrük vergilerini geçen yıl yüzde 50’ye çıkardığını hatırlatan Ekinci, “İkili görüşmeler sonrasında, Mayıs 2019’da vergiyi yüzde 25’e indirmişlerdi. Şimdi tekrar vergiyi artırmasının bizim için bir anlamı yok” dedi.

ABD’nin ilk parti yaptırımları, ilk elde bir kur şoku ve bunun etkisiyle ekonomide sert bir türbülans yaratamamış görünse de Türkiye ile ilgili risk algısı yükselmiş ve güven bunalımı artmış durumda. Türkiye’nin risk primi (CDS) zaman zaman 400’ün üzerine çıkarak yabancı kreditörlere uyarılar gönderiyor.

Türkiye, Fırat’ın doğusuna yaptığı askeri operasyonun faturası olarak dış dünyayla ilişkilerinde büyük bir sarsıntı yaşadı ve bu devam ediyor. Türkiye’nin dış ilişkilerinde en büyük hasar ABD cephesinde. 17 Ekim’de kararlaştırılan “ara” sonrasında neler olacağı da merakla bekleniyor.

Avrupa Birliği’nden Arap Birliği’ne, Çin’e kadar uluslararası camianın önemli bir bölümü, Türkiye’nin müdahalesinin karşısında yer aldı. Türkiye, çok geniş bir coğrafyada ve aynı zamanda uluslararası medyada ağır eleştirilerin hedefi. Bu sürecin sonunda Türkiye’nin ağır bir zemin kaybı yaşaması ihtimali yüksek.

ABD ve AB’de Türkiye ile iş yapan şirketlerin, finans kurumlarının yeni dönemde farklı pozisyon almaları muhtemel. Bunun bir örneği, Türkiye’ye yatırıma niyetlenen Volkswagen’in yatırım kararını askıya almış olmasıdır. Türkiye’yi son iki yıldır zaten gerilemiş olan ekonomik kaynak girişlerinin iyice zayıflaması ve ekonomik krizden çıkışın belirsiz bir tarihe ötelenmesine yol açması çok muhtemel görünüyor.

Written by Mustafa Sönmez