Kürt yangınının bugünkü boyutlara sıçramasında, giderek içinden çıkılmaz hallere dönüşmesinde AKP rejiminin KCK operasyonlarının yeri ve önemi büyük.  Kürtlerin tüm sivil kesimlerinden sayıları 7-8 bini bulan kişinin gözaltına alınması,tutuklanması, cezaevlerine doldurularak yıldırılması bir tür siyasi kıyım.  Bu kıyımın bir halkasında da sayıları 98 olan Kürt gazeteciler var. Bugün saat 10’dan itibaren, Çağlayan Adliyesi, bu tutuklu gazetecilerden 35’inin  duruşmasına tanıklık edecek.

İddianameyi inceleyenler gözlerine inanamazlar; 800 sayfalık iddianamede, sanıklar hakkındaki delillerin çoğunu, yapılan haberler oluşturuyor. Telefon görüşmeleri, tıpkı başka davalarda olduğu gibi, delil kabul ediliyor. Ayrıca Kürt gazetecilerin ister Almanya, ister Irak, yurt dışına yaptıkları her  seyahat,  iddianameye “örgüt toplantısına katıldı” diye yansımış. Savcılık, bu gazetecilerin yaptıkları haberleri halkın devlete karşı kışkırtılması, provokasyon ve propaganda olarak nitelendiriyor. Birkaç örnek, fikir vermeye yetecek;  Irak Kürdistan Federe Yönetimi’nden bir parlamenterler heyetinin Kandil’i ziyaret edeceği haberini yapan Ertuş Bozkurt, bu haberinden dolayı  örgüt üyeliği ile suçlanıyor.  DİHA muhabiri Çağdaş Kaplan’ınYüreğim yandı ama hiç kimsenin yüreği yanmasın” başlığı ile hazırladığı haberde, bir Kürt annesinin söylediği “Artık Kürt analarının yüreği yanmasın. Ne Kürt analarının ne de Türk analarının yüreği yansın” şeklindeki sözleri, savcının yorumuyla Kaplan’ın örgüt üyeliğine delil.
Haberlerin, hep devleti, hükümet politikalarını, yargı makamlarını, emniyeti itibarsızlaştırıcı özellikte olduğuna hükmedilmiş. Zeynep Kuray’ın, hosteslerin tacize uğradığına yönelik haberleri veya ev işçisi kadınların sendikalaşmasına ilişkin haberleri bile, böyle niteleniyor. Ve daha bir sürü kara mizah konusu…

***

Çağlayan’a getirilen gazeteciler Kürt siyasetine yakın Gündem, DİHA,ANF gibi gazete ve ajanslarda çalışanlar. Yeni bir şey değil bu; fikir gazetelerinde ,ajanslarında çalışanlar, genellikle o fikrin savunucusudurlar. Bugün de böyledir. Cemaatin Zaman gazetesinde çalışanlar, cemaat fikirlerine yakındır. Star,Yeni Şafak, Bugün gibi gazetelerde gazetecilik yapanlar köşe yazanlar, AKP-Cemaat koalisyonunun dünya görüşüne, projelerine yakın gazeteciler, yazarlardır. Bu, Birgün, Evrensel için de,  büyük ölçüde Cumhuriyet, Aydınlık, Sözcü,Yurt gibi gazeteler için de böyledir. Böyle olması doğaldır, kabul görmelidir. Dolayısıyla, İslami, Milliyetçi medyada çalışan gazete ve yazarların angajmanları ne kadar normal kabul ediliyorsa, devrimci, Kürt medya mensuplarının durumu da aynı ölçüde normal karşılanmalıdır. Bunları, “terörist, yıkıcı, bölücü “ olarak yaftalamak, yargılamak adil değil, haklı değil ve yanlış, eninde sonunda AİHM’den döner. Şiddeti kullanmayan her görüş, siyaset yapma biçimi, ister parlamentoda, ister medyada, sendikada, yerel yönetimde, ister sanatta, özgür olmalıdır. Bunları KCK iddianamelerinin yaptığı gibi “terörist,bölücü örgüt üyeliği” sınıflamasına tabi tutarsanız, rüzgar ekenlerin fırtına biçmesi kaderine boyun eğmek zorunda kalırsınız. Nitekim, bu ekilen rüzgara PKK, fırtına hasadı yaptırıyor ve tepkici tavrı yükseliyor.

***

PKK’nin tepkici tavrına ilişkin son haberi,ANF,Almanya’dan bildirdi.  Mannheim kentindeki 20. Kürt Kültür Festivali’ne görüntülü bir mesaj gönderen PKK lideri Murat Karayılan, “Tek bir yol vardır. Eğer bizimle birlikte yaşamak istiyorlarsa Önder Apo’nun özgürlüğünü ve Kürdistan’ın özerkliğini kabul edecekler” diyor. Kürt Özgürlük Mücadelesinin yeni  bir döneme girdiğini açıklayan Karayılan, barışçı dile çok da uymayan bir dili sahiplenmiş. Rüzgar ekenlere fırtına ile cevap verirken şöyle diyor; “Devletle muhatap olunan her an Kürtçe konuşulmalı. İkincisi; yeni eğitim dönemi başlıyor. Madem anadilimizi istiyoruz o zaman asimilasyonun başladığı bu okullara gidilmemeli. Kimse çocuklarını okullara göndermemeli Kürt gençleri okullara gitmemeli. Üçüncüsü Kürt gençleri askere gitmemeli… Dördüncüsü Kürtler artık devletin adalet sistemiyle ilişkisini tamamıyla kesmeli. Sorunlarını kendi içerisinde çözmeli. ..Bugün Kürdistan özgürlük gerillası bir hamle geliştirdi ancak özgürlük sadece gerillanın savaşımı ile elde edilemez. Özgür yaşamak isteyen her Kürt üzerine düşeni yapmalı. Kürt halkı mutlaka kazanacak, Kürdistan özgürleşecektir.”

Kürt nüfusunun yarısının batıda yaşadığı bir ülkede, tam da “ayrılmak istiyorlar” diyenleri haklı çıkarırcasına “Kürdistan’a Özerklik” gibi boş sloganlara yeniden sarılmak, (Kürdistan’ın sınırları neresi? Neresi Kürdistan, neresi değil?) tam tepkici bir tavırla Türkçe konuşmayı,okula, askere, mahkemeye gitmeyi reddetmeye çağrı, yüz yüze kalınılan baskılar, haksızlıklar ne kadar büyük olursa olsun, aklın, sağduyunun önerileri midir?

“Kürdistan’a Özerklik” söylemi, tüm Türkiye’de demokratik özerk bölgeler, tüm Türkiye’de demokratikleşme söyleminin unutulması, milliyetçi bir dar çizgiye yeniden gömülmek, baskı ve zulmü tek çıkar yol gören AKP ve MHP ittifakına yeni baskıların gerekçesi olmaz mı?

***

AKP rejiminin “güvenlikçi yaklaşım” olarak adlandırılan Kürt inkarı ve çözümsüzlük dayatması, Türkiye toplumuna büyük kan kaybı yaşatıyor. Bu yolda ısrarı, Kürt siyasetini geriletmiyor. Aklı olanın bunu görmesi ve enerjisini çözüme odaklaması gerekiyor. Daha önce de yazdım; Kürtleri muhatap almadan Kürt sorununa çözüm üretilmez. Çözüm, Kürtleri temsil eden aktörlerle masa başında buluşup tartışmak ve çözüm üretmektir. Aksi her tavır, Karayılan’ın ifadelerinde yer alan tepkici tutumu tırmandıracak ve toplumda ayrışma,kutuplaşma, cepheleşme büyüyecektir. Böylesi haller, hal değildir..  Bizim , Türklerin ve Kürtlerin, bu kör kuyudan, çıkmazlardan kurtulması ancak ve ancak barışın diline sahip çıkmakla olur. Çıkmazlardan kurtulup, denizlere açılan sokakları bulmaya ihtiyacımız var…

Written by Mustafa Sönmez