AKP ile FG Cemaati , Ak faşizmin inşasında iki temel bileşen olarak 2002’de ittifak kurdu ve 7 yıllık ortaklığın ardından 2010’da çatışmaya başladı. Bu savaş, 15 Temmuz darbe fiyaskosuyla son buldu ve Cemaat yenildi. Gelinen durumu böyle özetleyebiliriz.

Evet, 15 Temmuz darbesi, beklenmiyor değildi. Daha doğrusu, Ordu içindeki Cemaatçi subayların duvara sıkıştırılmış kedi misali, can havliyle bir tırmalama eylemine geçecekleri biliniyordu. Nereden biliniyordu ?  Ergenekon-Balyoz darbeleri tezgâhı içinde bulunanlara karşı öncelikle İzmir’de Deniz Kuvvetleri içinde başlayan tutuklamalardan…  Ağustosta yapılacak Askeri Şûra’da Cemaatçi tasfiyelerin ön hazırlığıydı bunlar.  Tasfiye ile Cemaatçilerin ordu ile ilişkisi kesilecek, tutuklamalar ile uzun bir mapusluk başlayacaktı. Başlarına geleceği bilenler, “Ya herro, ya merro” diyerek darbe eylemine giriştiler, ama yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.

Darbe sonrası en çok sorulan sorulardan biri şuydu: TSK’da bu kadar geniş bir Cemaat örgütlenmesi var mıydı? Cemaatin 40 yıla yakın bir örgüt geçmişi olduğunu unutmamak gerekiyor. TSK’da Fethullahçılar tahminlerin çok ötesinde  örgütlüydüler. Sorgular ve yargılamalar başladığında bu daha çok açığa çıkacak. Darbeciler sadece Fetullahçılar mıydı? Bu sorunun yanıtı da, hayır. Çekirdekte Fetullahçılar olmakla birlikte, belli AKP karşıtı laik,Atatürkçü  kesimler ile ittifak da söz konusuydu. Darbenin başarılı olması halinde  dışarıdan, özellikle ABD’den itiraz gelmeyeceğini tahmin ediyorlardı.

 Neden çuvalladı?

Darbenin çuvallamasında, saldırı halinde olanın AKP olması etkiliydi, zaman daralıyordu. Sıkışık zamanda darbe yapılmalıydı. Üstelik, geleneğin tersine emir-komuta içinde yapma imkanı yoktu. Genelkurmay’ı  kontrol altına almadan iktidara darbe yapmak kolay olmayacaktı. Dar zamanda Genelkurmay etkisiz hale getirildi ama yeterli sayıda askere darbede, yapılması gerekenler anlatılamadı, çoğu asker kışlasından çıkarılamadı, stratejik kurumlar ele geçirilemedi.Örneğin TRT’ye el koyarken onlarca özel kanalın hemen emre uyacaklarını beklemek tam bir sefalet örneğiydi. Sokak hâkimiyeti sağlanamadı. Sokağa çıkan erlerin olan bitenden haberi yoktu ve tam da bu nedenle karşılarında sivilleri gördüklerinde neye uğradıklarını şaşırdılar. Tanklarını, silahları kullanmaksızın teslim oldular ve ağır hakaretlere, baş kesme gibi cinayetlere maruz kaldılar.

Darbecilerin bir yanlış hesabı da TRT’de bildiri okunmasının ardından kitlelerin sokağa çıkmalarını beklemeleriydi belki de. Öyle olmadı. Çünkü Fethullahçılık, anti-AKP kitlenin en az AKP kadar sevmediği, uzak durduğu bir çizgi. O nedenle, çoğu kitle, darbedeki Cemaat damgasını görünce yerinden kımıldamadı, yine 1971 ve 1980 darbelerinden görülenden eksik olarak ABD, darbecilerin arkasında açıktan görünmüyordu. Kitleler TV’nin karşısında “Yiyin bir birinizi” demekle yetindi. Sokağa çıkanlar RTE’nin kitlesiydi Diyanet güdümünde camilerden okutulan selalar eşliğinde, darbeyi eline yüzüne bulaştırmış askerleri derdest etmek , “Demokrasiyi savunmak(!) güç olmadı.

AKP cephesi

Darbe hamlesinden kaçak sarayın bilgisinin olmaması mümkün değil. İstihbaratları vardı, hata yapmaya zorladılar darbecileri ve hamleyi etkisiz hale getirdikten sonra nasıl kendi puanlarını yükseltmeye yarayacağının hesaplarını yaptılar ve oyun planları işledi.

Darbe yanlısı bir kitle ortaya çıkmayınca sokaklar AKP kitlesince doldu, taştı. Muhalefet partilerinin zaten darbeyi onaylamak gibi bir niyetleri yoktu. Bu durumdak teslim olmuş erleri rencide etmek, tank üstünde gösteriler düzenlemek…Bütün bunları dünyaya demokrasiyi savunmak diye sattılar.

Ak faşizm böylece can düşmanı cemaate son kılıç darbesini indirirken, nicedir inşa halinde olduğu rejiminin, parti devletinin son tuğlalarını da aynı gün örmeye başladı; yargıda tasfiyesine karar verdiği ve Cemaat mensubu olarak fişlediği  yüzlerce yargı mensubuna darbe yaptı. Mazaret hazırdı;bize el birliği ile darbe yapmaya kalktılar, cezalarını çekecekler…

Bu cadı avının, hesabını görmeye karar verdikleri diğer resmi ve sivil alanlarda süreceğini bilmek gerekir.

Cemaat karşısında zafer elde eden RTE, bu zafer sarhoşluğuyla rejim inşasına hız verirken hatalar da yapacaktır. Bu kendi açısından bir düşmandan kurtulmaktır ama çevresi yine de kuşatılıdır. Suriye’de PYD yükselişi, içeride Kürt sorunu, ekonomik kırılganlıklar, bagajındaki suç paketleri…Bütün bunlar henüz rahat vermemektedir. Yine de ters yöndeki sürücü olarak bu hukuksuz yürüyüşünü sürdürmek durumundadır.

Cemaati tasfiyenin ardından Akfaşizm baş düşman olarak gördüğü ikinci düşmanına Kürt hareketine daha çok yoğunlaşacaktır şimdi. Nitekim ayranı kabaran kitlelerin HDP binalarına saldırmaları, “Mecliste PKK’lı istemiyoruz” diye salyalarını akıtmaları gözlerden kaçmadı.

RTE, hedefine odaklı.Başkanlık için şimdi vakit kaybetmeden, Kürt siyasetini tasfiye eylemine yoğunlaşacak, meclisten HDP’yi tasfiye etmek ve ardındaki 5-6 milyon seçmeni yıldırmak isteyecektir. Bir erken seçim hazırlığı yaptırabilir. Özellikle darbe günü sokağa saldığı ve bütün gece sokakta tuttuğu  kitleleri daha çok politize etmeyi hedefleyecektir.

Akfaşizmin tabanı

AKP’yi sandıkla iktidara getiren ve giderek desteğini pekiştiren , niceliğini artıran İslamcı AKP tabanı, RTE’nin artan hukuksuzluklarına canlı kalkan olmayı da sürdürüyor, dahası sokağa dökülüp rejimin muhafızı olmada yol kat ediyor.

Bu kitlenin daha örgütlü, hatta yarı-silahlı hale getirilmesi rejim için kaçınılmaz görünüyor. Bir kısmı “cihatçı” karakterde olan ve cihatçılarla temas içinde olan kadrolar, bu sivil örgütlenmelerini ileriye taşımaya başladılar ve bu darbe günü gözlendi bile.

RTE, kontrolünde tuttuğu polis ve asker gücünün yanında bu sivil güçle, islomofaşizmini taçlandırmanın peşinded. İdam cezasını gündeme taşıyan RTE, şiddet tutkunu bu kitleyi kendine daha çok bağlıyor. Kitle, RTE’yi başkan görmek istiyor ve lideri yücelttikçe yüceltiyor, rejimi vazgeçilmez görüyor, dolayısıyla farklı olana, muhalefete tahammül edemiyor. RTE’nin bu  ruh halini değerlendirip başkanlık yolunda bir baskın erken seçim ortamında Kürt seçmen kitlesini, hatta AKP’li olmayan tüm seçmenleri bu güruhla yıldırması, korkutması, sandıktan uzak tutması beklenmelidir.

Özsavunma

Bu iç karartıcı durumla yüzleşmek şart. Ama varolabilmek için karşı koymanın yollarını bulmak ,bir meşru savunma hattı kurmak da şart. Bunu, geçmiş anti-faşist mücadele gelenek ve birikimimizden de yararlanarak vakit geçirmeden bulunduğumuz her yerde, mahallelerde, iş yerlerinde, okulda, çarşıda, sokakta yapmak durumundayız.

Akfaşizm çetelerine karşı kendini meşru olarak savunacak dayanışma ağları, yapılar, aynı zamanda yeni bir yaşam biçiminin de icra organları olarak işlemeli, direniş ve yeniyi üretme gündelik yaşamın tüm alanlarında icra edilmelidir. Rejimin, kendisinden farklı olanlara, Kürtlere, Alevilere, eşcinsellere, çevrecilere, laiklere… tüm kesimlere dönük artacak saldırılarına karşı, yeise kapılmadan, içe kapanmadan hızla örgütlenmek, mücadeleyi sokağa taşımak, bir an bile ertelenemeyecek bir  sorumluluktur.

Bu sorumlulukta herkes elbirliği yapmalı, dayanışmalı, bir birini cesaretlendirmeli.

Henüz kaybedilmiş bir şey yok.

 

Written by Mustafa Sönmez