Harami Çok, Haramide Oyun Çok…
Mustafa Sönmez 15.05.2010, cumartesiAraştırma-yazma serüvenimin en çetrefilli, hatta çileli ürünü Kırk Haramiler:Türkiye’de Holdingler’dir. 1980’li yılların…
Mustafa Sönmez
Küresel kriz , 2008’de merkez ülkelerin finans kurumlarının balon patlamalarıyla start alınca, çoğu piyasaperestin iman ettiği olmadı; piyasanın ilahi ayıklayıcı gücüne terkedilmedi arena…Batan batar, kalan sağlar bizimdir, kuralına uyulmadı. Lehman Brothers, kasırgaya kurban verildiyse de diğerlerine ABD devletinin mali kurumları can simidi atmaktan geri durmadı. Duramazdı da. Kapitalist devlet ne için var? Sermayenin yeniden üretim şartlarını her hal ve şereatte sağlamak için değil midir devlet?
ABD’nin 2008 ve sonrası yaptığını AB’nin merkez ülkelerinin devletleri de yaptı. Finans balonunun toksik kağıtlarına bulaşmış finans sistemlerini ayakta tutmak için onlar da bütçelerinden büyük fonları boca ettiler finans ateşinin üstüne. IMF uzmanları, bu tür kurtarma operasyonlarının, merkez ülkelerin milli gelirinin yüzde 17’si gibi devasa bir rakama ulaştığını hesaplamış bulunuyor. Merkez ülkelerin finans kapitalinin yangınına yetişen itfaiye devletin, bu cömertliğinin herhalde bir bedeli olacaktı. O bedel, artan bütçe açıkları ve artan kamu borç yükü olarak tecelli etti.
***
Bir de Avrupa’da, özellikle güneyde, küresel krize yüksek bütçe açığı ve yüksek kamu borç stoku ile yakalanan ülkeler vardı. Başını komşu Yunanistan’ın çektiği, ardından Portekiz, İspanya, İtalya’nın geldiği bu sorunlu ülkeler, borçlarını çevirmekte zorlanmaktalar. IMF ile AB Merkez Bankası’nın müdahalesine maruz kalmaktalar. Ülkeden ülkeye, sorunları farklı biçimler ve farklı çıkış yollarına sahip bu ülkelerde uykular kaçarken, rahat uyku uyuyamayan iğer kesim de, bunlara borç vermiş alacaklı bankalar. Fransız,Alman, İsviçre, İtalya kökenli bu bankalar, bir süre önce devletlerin kucağına fırlattıkları ateşten topu, şimdi kendi kucaklarında bulmuş durumdalar.
***
Geçtiğimiz hafta yine anlaşıldı ki, Avrupa’da bazı bankalar taze kaynak bulmakta zorlanıyorlar. Önce Fransız Societe General için bu durum ortaya çıkınca, bankanın hisseleri önemli kayıplara uğradı.
Geçen hafta da olanlar oldu ve Avrupa’da bazı bankaların kısa vadeli fonlamada sorunlar yaşadığı haberleriyle ağır satış baskısı altında olan banka hisseleri eridi. Avrupa borsaları son iki yılın, bankacılık endeksi de son 29 ayın dibini gördü. Hisseleri en fazla düşen yüzde 6 kayıpla İtalya’nın en büyük ticaret bankası Intesa Sanpaolo oldu. Diğer İtalyan devi Unicredit ise yüzde 4.3 değer kaybetti. İspanyol bankası Banco Santander yüzde 4, Almanya’da Deutsche Bank yüzde 4.3, İngiltere’de Lloyds yüzde 5.8, Royal Bank of Scotland yüzde 5.7’e kadar değer kaybına uğradılar.
Özetle, özellikle Avrupa’da ateş topu bir devletlerin, bir finans sisteminin kucağında. Finansın ikinci bir kez kurtarılmasına hangi devletin gücü kaldı bilinmez ama, şu an Avrupa’da en revaçtaki deyim şu: “Hepimiz aynı teknedeyiz” . Bu tespitten hareketle, tuzu kuru ile tuzu ıslanmışı aynı kefeye alan AB borç senetleri çıkarma girişimleri sürüyor.. Ama buna özellikle Almanların itiraz edecekleri kesin.
***
ABD ve Avrupa’da ateş topu devlet ile finans kapital arasında atılıp tutulurken Türkiye gibi ülkelere, dalga, gecikmeli de olsa yaklaşıyor. Türkiye’nin sanayi ürün ihracatı, daralan Avrupa talebinden etkilenmeye başladı. İlk darbe bu. Merkez Bankası, gönlünden geçen döviz kuru bandını, doların 1.70 TL’nin üstüne çıkmaması olarak açıkladı ama dolar kuru, 1.80 TL’yi aştı, aşacak. Kurdaki hızlı zıplamanın olası faturasına, İSO Başkanı Tanıl Küçük dikkat çekti ve ekonomide yılın ilk yarısındaki olumlu seyre rağmen, sanayicinin yılın ikinci yarısına yönelik olarak bazı soru işaretleri taşıdığını, dövizdeki beklenenin üzerindeki artışın da kârlılıkları olumsuz etkileyeceğini söyledi.
Biliyoruz ki, Türkiye’nin 300 milyar doları aşan dış borç stokunun üçte ikisi özel sektörün. Yani sanayi, finans ve inşaat firmalarının. Kurdaki hızlı tırmanma, yüzde 25’i kısa vadeli olan bu borçların TL karşılıklarını artırarak firmaların aktif dengelerini altüst edebilir. Böyle bir durum, pek güvenli sandığımız bankacılık kesimini bir anda alabora edebilir ve ateş topu devletin kucağına bırakılabilir. Bu da 2001’de ve önceki krizlerde yaşandığı gibi, bütçe kaynaklarının bankaları, şirketleri kurtarmak için kullanılması demek olur, tabi ki, faturası halka çıkarılarak…
Avrupa sahnesinde seyrettiğimiz ateş topunun finans ile devlet arasındaki atılıp tutulma oyununu kendi sahnemizde seyretmeyeceğimizin garantisi ne?