Türkiye ve bölge ülkelerinin yatırım notları (Al-Monitor,3 Şubat,2017)
Özet: Türkiye, istisnai jeopolitik konumuna rağmen hovardaca harcadığı imkânları, yanlış dış politika duruşları, demokrasi dışı…
Mustafa Sönmez
24.05.2010, Pazartesi
CHP’nin 33’ncü kurultayı öncesinde, kurultay günlerinde ve sonrasında yaşanan coşkuyu nasıl yorumlamalı? Bunu herkes bir birine soruyor. Fark ne? Fark Baykal ve çevresinin çekilmesi ve Kılıçdaroğlu ile arkadaşlarının gelmesinin ötesinde. Ben buna “dilin çözülmesi” diyorum. CHP’de tutuk, akmayan, tekleyen, kekeleyen dilin çözülmesi bu…Bu aynı zamanda CHP’ye güvenini, sempatisini, desteğini ifade edemeyen seçmenin,kitlenin dilinin çözülmesi…
Bir türlü bir biri ardına dizilemeyen, akmayan, bir birini tamamlamayan bir birini kovalamayan sözcüklerin birden bire coşmasına, çağlamasına tanık olduk…Buna neden ne olabilir? Her iki liderin dağarcığındaki sözcükler aslında farklı değil. Ama farklı olan sözcüklerin sıralanışı, ifadesi, hepsinden önce de samimiyet ve inandırıcılık tonu…
***
“Laiklik”, “rejimin tehlikede oluşu”, “AKP’nin büyük komplo imalatçılığı” türü Deniz Baykal’ın ağırlık verdiği temaları daha arka plana alan ama, etnik,dinsel kimliklere öncelik vermeden, Türk-Kürt, türbanlı-türbansız herkesin muzdarip olduğu, herkesin hassasiyet gösterdiği işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk gibi temaları öne çıkaran Kılıçdaroğlu’nun dili, daha akıcıydı, coşkuluydu ve çözülmüş bir dilin rahatlığıyla, her taş gediğine oturuyordu. Belagat ustası değildi belki, müthiş metaforları yoktu, vurgular belki eksikti ama sıralama doğruydu. Sesi güzel olmasa da, içten söylüyordu ve bu da türküsünü dinletmeye yetiyordu.
***
Belli oldu ki, halkın hislerine tercüman olan sözcüklerin sıralanışı böyle olmalıydı. Bu sıralama, aslında yeni bir programın da öncelikleri. CHP, iktidar yürüyüşünde, bu coşkuyu oya tahvil etme çabasında, bu sıralamayı korumak, coşkuyu yaratan bu gündemi dikkate almak durumunda. Dahası, sadece programa koymak değil, bu sorunları samimiyetle ele alıp çözmenin tüm hazırlığını yapma, bunun için müthiş bir örgütlenmeyi sağlamak durumunda.
Kemal Bey’in konuşmasında ihmal ettiği en önemli kesim kadınlar ve 15-24 yaş arası gençlerdi. Kadınlar ve gençler, ürpertici işsizliğin en büyük mağdurları. Kentlerde gençlerin yüzde 30’u “resmen” işsiz. Kentli genç kadınlarda işsizlik oranı yüzde 32!…Kentlerde tüm kadınlar arasında işsizlik oranı yüzde 21…Bu çarpık sürecin en büyük kurbanlarına siyasetin kapıları açılmalı. Çarpıklığı bizzat elleriyle düzeltmelerine fırsat tanınmalı.
Yükselen coşkuya yazık olmamalı. Bu coşku ete kemiğe bürünüp örgütsel bir yapılanmaya, dolayısıyla güce dönüşmeli. Bunu yapabilirse Kemal Bey ve ekibi, sadece dilde çözülme değil bir iklim değişimi başlar ki, esas gümbür gümbür bir toplumsal dönüşümü getirecek olan da bu olur.
***
Bundan sonra atılacak her doğru adım, genelde sosyal demokrasiye-sosyalizme karşı sarsılmış güvenin yeniden kazanılması, umudun yeniden canlanması anlamına gelecektir. Tam da sistemin sahiplerinin istediği gibi, umudunu yitiren, siyasete küsen, içine kapanan yığınlar, onların toprağa gömülmüş enerjileri, bütün bu dilin çözülüşü ile başlayan iklim değişimine, bu teknenin yelkenlerine müthiş bir rüzgar olabilir.
Kurultayın ilk günü, 22 Mayıs tarihli Milliyet’in 30’ncu sayfasında yer alan bir ilanın başlığı şöyleydi: Kemal Varsa Biz De Varız…İlan metninin ana kısmı ise şöyleydi: Son küresel krizden Türkiye güçlenerek çıkabilir. İçinde bulunduğumuz coğrafyaya her açıdan örnek olabilir.Bugün, güçlü ve demokrat bir Türkiye’ye dünyanın da ihtiyacı var. Ancak bir türlü kısır gündemlerden kurtulup önümüzü açamıyoruz. Şimdi yıllardır süren bu döngüden kurtulma şansı belirdi. Kemal’in cesareti bir kez daha ülkenin umudunu yeşertti….Aşağıda imzası olan biz ODTÜ’lü endüstri mühendisleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemenin yanında, seçilmesi durumunda siyasete daha aktif katılacağımıza,Tribünlerden ineceğimize söz veriyoruz…”
Dili çözülmüş bu ilan sahibi ODTÜ’lü endüstri mühendislerinin sayısı 30 dolayında. Ama çok anlamlı bir deklarasyon. İklimin değişmesi ile nelerin değişeceğine çok önemli bir işaret. Bu, sendikalarda, meslek odalarında, yerel yönetimlerde, her tür dernek, vakıfta, inisyatifte şöyle ya da böyle örgütlenmeye çalışan ve çoğunlukla ücretli, mavi-beyaz yakalı çalışan sınıfın; Cumhuriyet değerlerinin yok edilmesinden endişe duyan her sınıftan yurttaşın; dili Kürtçeyi özgürce ifade edebilme, kültürünü yaşayabilme talebine karşılık bulamadığı için, içine kapanmış Güneydoğulunun, yüzünü siyasete, yeniden kardeşliğe dönmesinin , dönmekten öte bu yürüyüşe katılacağının işaret fişeği olabilir.
CHP’yi özellikle iktidar olması halinde iktidarda tutacak, öngördüğü emekten, kardeşlikten yana değişim programına uygulama gücü, cesareti verecek, karşılaşabileceği güçlüklere karşı direnme gücü verecek olan şey de bu: İnanmış, aktif katılıma yönelmiş, dahası örgütlenmiş yığınlar.
İklim değişimiyle kök tutan, dallanıp budaklanan örgütlü yığınların gücünün karşısında hiç kimse duramaz. İşte o zaman hedefler, iş-aş meselesinden öteye, kalıcı, zengin, doğrudan bir demokrasiye kadar büyütülebilir.