Futbol, Emek ve Diyarbakırspor …
Mustafa Sönmez17.03.2010, Çarşamba2009’un Nisan ayının son haftasında, daha Turkcell Lig’e çıkacak takımlar netleşmemişken, riski göze…
26.07.2010, Pazartesi
Vakıf üniversiteleri, dershaneleri, özel ilköğrenimi, liseleri ile, eğitim panayırı yaz sıcağında pek hareketli. Koca koca rektör profesörler, TV ekranlarında öğrenci çekmek için çığırtkanlık yapıyor. Bize gel, bizde fırsatlar şöyle, böyle diye…Özü ise şu: Bize kaydol, paranı bize getir. Dershaneler, üstünden para kazandıkları çocukların sınav başarısını reklam vesilesi yapıyor. Kolejler kesiminde ayrı bir çığırtkanlık…Bu kadar mı yerlerde sürünmeliydi bu eğitim işi. Bu kadar mı para-pula tahvil olup pespayeleşmeliydi ?
Deveye sormuşlar, neren eğri diye, yanıt malum: Nerem doğru ki … Neremiz doğru ki, eğitimimiz düzgün olsun. Gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Çocuklar, gençler kobay, veliler sağımlık inekler gibi. Herkes gelecek endişesinde. İşsizlik yüzde 14’te kemikleşmeye yüz tuttukça, eğitimli işsiz sayısı bile 1,5 milyona yaklaştıkça, aileler, çocukları için daha da endişeleniyor ve umutlu-umutsuz eğitime sarılıyorlar. Tabi ki gücü yetenler, ya da yetirmeye çabalayanlar… Olmayanlar, çaresiz, umutsuz. Birçok aile, elindeki avucundakinden fedakarlık yapıp eğitime harcama yapıyor, çocukları dershaneye gönderiyor, özel üniversitelerde okutuyorlar, bir diploma için.
Ailenin çocuğunun geleceği ile ilgili telaş, iyi bir eğitim için çırpınışa yöneldikçe, yükselen talep, beraberinde ticari eğitim arzını, metalaşmayı, o da eğitimde kepazeliği beraberinde getiriyor. Devlet, eğitim görevini atabildikçe sırtından atmaya, olmadı, bütçesini daraltıp kalitesizleştirmeye meyilli. Devlet okullarında, üniversitelerinde 17 milyon dolayında öğrenci var. Bunun 12,5 milyonu ilköğrenim öğrencisi, 4 milyona yakını ortaöğrenim öğrencisi. 1,5 milyon da üniversite, yükseköğrenim öğrencisi. Aşağıdan yukarıya sistem eliyor. Okullaşma, ilköğrenimden itibaren düşüyor ve üniversite kapısında iyice daralıyor.
Devlet okullarında, üniversitelerinde 17 milyon dolayında öğrenci var. Bunun 12 milyonu ilköğrenim öğrencisi, 3,5 milyona yakını ortaöğrenim öğrencisi. 1,5 milyon da üniversite, yükseköğrenim öğrencisi.
Kaynak: Muhasebat Genel Md. Veri tabanı
2009’daki Merkezi bütçenin yüzde 13,4’ünün sadece eğitime harcanması önemliymiş gibi görünse de öğrenci başına 2 bin TL’yi ancak bulan bir harcama bu. Devlet, bir asgari ücretliden bile vergi ve prim olarak yılda 4 bin TL’ye yakın bir kesinti yapıyorsa, öğrenci başına 2 bin TL harcama yapmış, çok mu ? Eğitime harcanan, bütçeden faize ödenenden 17 milyar TL eksik…
Devlet eğitiminin kalitesi belli. Okullar yetersiz, derslik açığı var. İstanbul’da bile, sınıflar 50-60 kişilik. Bütçeden eğitime yapılan harcamanın yüzde 61’i “personel gideri”…Yani öğretmen-hoca maaşına ancak yetiyor bütçe. Varın düşünün; geriye kalanı ile hangi sağlıklı binaya, donanıma, laboratuara vs.ye yetişilir ki. Böyle olunca, orta ve üst sınıfın eğilimi, orta öğrenimde sınavla girilen Anadolu liselerine, sınavla girilen kolejlere, üniversiteye giriş için dershanelere, -parası olan için- vakıf üniversitelerine, yurt dışı üniversitelerine…2009 milli gelir serilerinde, özel harcamalarda eğitime 10 milyar TL’ye yakın para harcandığı verisi var. O zaman, 35 milyar TL’lik devletin eğitim harcamasının yanında, 10 milyar TL’lik özel harcama yapılmış bile. Eğitim pazarı büyük ve büyütülmeye aday.
***
Neoliberal iktidarın, eğitimi özelleştirme, ticarileştirme emelleri, bunun için devlet okulu eğitiminin kalitesini iyileştirmek için çaba göstermemesi, halkın gelecek endişesi ve iyi bir eğitim için tasarruflarını gözden çıkarması ile birleşince, eğitim tacirlerine gün doğuyor. Dershaneler, özel okullar, özel-vakıf üniversite yatırımcıları, ellerini ovuşturuyorlar. Devletin esirgediği doğru dürüst eğitimi, başka alanda aramaya dönük talep oluştukça, sermaye, eğitim-sınav endüstrisine yatırım yapıyor. El kadar çocuklar 3 yıllık SBS sınav maratonunda perişan edilirken, dershane sektörünü elinde tutan Fethullah Cemaatine, eski bakan Hüseyin Çelik’in çektiği kıyak nasıl unutulur!.. Neden sonra, vazgeçtiler ama, bu saçmalığın çocukların ruh sağlığına, ailelerin bütçelerine verdiği zarar da Çelik’in yanına kâr kaldı. Hüseyin Çelik efendiden bir özür, bir özeleştiri duydunuz mu?
Eğitim, kanayan bir yara. Büyük istismar konusu. Her geçen gün de içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Ticarileşmiş, metalaşmış eğitimle hesaplaşmak, belki her şeyden daha çok önem kazanıyor.