Turizmde ‘eski normal’ çok zor (Al Monitor, 1 Mayıs 2020)
Koronavirüs salgınından tüm dünyada sivil havacılık ile birlikte en çok etkilenen sektör turizm oldu ve…
Kangren olmuş 30 yıllık Kürt sorununa iki tür yaklaşım var. Birincisi“güvenlikçi” diye bilinen ateş, kan, operasyon, gözaltı, tutuklama ile ezme yöntemi. Yani savaşın dili… Kürtlerin inkârını içeren bu yöntem sorunun tarihi boyunca hâkim oldu ancak soruna çözüm üretemedi. Hâlâ da vazgeçilmiş değil. İkinci yaklaşım “müzakereyi”, tartışmayı, konuşmayı, uzlaşmayı içeriyor. Yani barışın dilini… Üçüncü bir yol yok. Sorun da ortada çözüm bekliyor. Hangisinden yanasınız? Savaşın dilinden yanaysanız, karşı taraf da o dili iyi konuşuyor, siz vurunca o daha beter vuruyor. İşte son 1 aydır yaşananlar ortada. Barışın dili, çağa daha uygun, insanlığa daha uygun. Kardeş kanının dökülmesini, halkların düşmanlığını, kutuplaşmayı kimse istemiyor.
CHP’nin, çağdaş, sosyal demokrat bir parti olarak Kürt sorununa müzakereci, barışın dilini savunarak yaklaşması beklenir. CHP geleneğinin geçmiş pratiği zikzaklarla dolu. Erdal İnönü döneminin bilançosunda sorunu yapıcı yolda geliştirmede övgüye değer sayfalar var. Baykal, haklı ya da haksız, barış dilini, müzakere dilini savunmaktan çok dar, statükocu bir Kürt yaklaşımı ile anılıyor. Ya bugün? Bugünün CHP’sinde iki yaklaşıma da yakın kesimler olduğunu anlıyoruz. Melih Aşık Abim bundan dolayı CHP için “kokteyl parti”tabirini uygun görmüş. Bir gün arayla iki CHP vardı Kürt sorunu ile ilgili sahnede. CHP MYK toplantısına verilen arada basın toplantısı düzenleyenHaluk Koç, Oslo görüşmeleriyle ilgili ellerinde belgeler olduğunu belirterekRTE’ye sorular yöneltiyordu: “Oslo tezgâhları öncesinde ve sırasında görevlendirdiğin devlet yetkilileri İmralı’dan Kandil’e kaç mektup götürmüşlerdir? Bu mektupların içeriğinden Apo’nun ve Kandil’in planlarından ne derece haberdarsınız, ne önlem aldınız? Kuryelik görevini devlet görevlisi olarak kimler yerine getirmiştir?”
Haluk Koç’un salvosu, benzer sorularla devam ediyor. Belli ki Koç CHP’si“Oslo görüşmeleri” üstünden AKP’yi sıkıştırmayı programına almış. İyi de nedir Oslo görüşmelerinde eleştiri konusu yapılacak? Yazının girişinde özetlediğim iki yaklaşımdan müzakereci, tartışmacı yaklaşımın bir deneyimidir Oslo. Devletin MİT’i ile Kürt siyasetinin temsilcileri arasında yapılmış görüşmeler… Hatırlayalım, bunu RTE’yi vurmak için malzeme yapan ilk defaGülen Cemaati oldu. Savcılar, koalisyon ortaklarının kolunu bükmek için bu görüşmeleri bahane edip MİT Başkanı’na, oradan RTE’ye uzanacak bir hamleye cüret ettiler ama RTE, anında önlem alarak yasa değişikliklerini süratle gerçekleştirerek cemaati etkisiz hale getirdi. O gün cemaatin diline doladığı Oslo dosyası, bugün CHP’li Koç’un koltuğunun altında, ne yazık ki Kılıçdaroğlu’nun da dilinde.
Oslo görüşmelerinden, yani müzakereden bir karar çıktı mı? Hayır; Tersine devam etmesi gereken müzakerenin, görüşmenin, tartışmanın yerini 2011 seçimlerinin hemen ardından “güvenlikçi” yaklaşım aldı. Yine operasyonlar, yine kan ve bitmez tükenmez KCK operasyonları ile sayıları 7-8 bini bulan Kürt siyasetçisinin, belediye başkanının, parti üyesinin, gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması… Tepki olarak da “madem öyle, gel böyle”diyen PKK şiddeti… Hakkâri’den başlayıp Foça’ya kadar uzanan savaşçı tepki…
***
Müzakereci yaklaşımın ürünü Oslo görüşmelerini diline dolayarak, buradan AKP’yi sıkıştırmayı ve siyasi prim hedefleyen bir CHP, Kürt sorununun çözümüne bu yolla ne kadar katkı yapmış olabilecektir? Hiç… Oslo, Kandil, Ankara… Yer önemli mi? MİT, AKP yönetimi, MHP, CHP… Barışçı yolla çözüm arayan kim olursa olsun; önemli mi? Barışçı dili tercih ediyorsa, PKK, BDP, KCK… Hangisinin olduğu önemli mi? Kürt sorununun muhatabı bu isimler… Kürt sorununu Kürtlerle, onları temsil ettikleri çok açık olan bu aktörlerle konuşmayıp kimle konuşacaksınız? CHP, Oslo’daki gibi konuşmalara mı karşı? O zaman bilinen savaşçı dilden mi yana? Kürt siyasetçilerle konuşmadan mı sorunu çözeceğini sanıyor? Haluk Koç ve aynı dile sahip olanlar, “vur kurtul”la mesafe alabileceğini mi düşünüyorlar?
Öğreniyoruz ki, Haluk Koç, Oslo üstünden atış yapmayı denerken İstanbul’da başka CHP’liler Kürt sorununun çözümünde müzakereci yaklaşım yanlısı liberallerle toplantı yapmışlar. Melih Aşık diyor ki,
“Partinin 3 Genel Başkan Yardımcısı (Sezgin Tanrıkulu, Faruk Loğoğlu, Gülseren Onanç) ve bir parti meclisi üyesi (Burhan Şenatalar), İstanbul’da, kapalı kapılar ardında ‘liberal aydın’ diye tanımlanan Fuat Keyman, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar gibi isimlerle Kürt sorununu görüşmek üzere bir araya geliyorlar. Böyle bir toplantıdan partinin diğer genel başkan yardımcılarının, parti meclisinin ve Merkez Yürütme Kurulu’nun haberi yok”…
Melih Abim, CHP’lilerin “yetmez ama evetçi” zevatı muhatap almalarına içerliyor. Haklıdır. “Partinin milletvekilleri var. PM üyeleri var. Danışmanları var. Genel merkezde uzmanları var. İl ve ilçe teşkilatları var. Partiye gönül vermiş Atatürkçü, sosyal demokrat aydınlar var… Bunlar varken genel başkan yardımcıları gidip liberal aydınlardan fikir soruyor. Tam komedi…”derken biraz haksızlık da ediyor. CHP, sıraladığı kesimlerle de Kürt sorununu tartışıyor. Bunlardan birkaçına katılmış ve fikrini ifade etmiş biri olarak bunu rahatlıkla söylüyorum. CHP’ye yakışan, Kürt sorunu konusunda barışçı yaklaşımı savunan, müzakereci yaklaşıma açık kim, hangi parti, grup olursa olsun, her tür kısa vadeli politik hesaplardan uzak durarak desteklemek, savaşçı, güvenlikçi yaklaşımlara uzak durmaktır.