Dışarıya Türk Yatırımı: Neyin, Nesi?
RTE’nin önceki hafta kalabalık bir heyetle Gabon, Nijer ve Senegal’i ziyaret etmesi, Türkiye kapitalizminin…
Hatırlanacaktır, 2018 Mayıs ayı ortasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD merkezli Bloomberg’in Londra’daki binasında gerçekleşen röportajında düşük faizin enflasyonu gerileteceğini savunmuş, şöyle demişti: “Sebep netice ilişkisine baktığımız zaman faiz sebep, enflasyon neticedir. Faiz ne kadar düşük olursa enflasyon da o kadar düşük olur. Faizi aşağı çektiğimiz anda bütün maliyet girdileri aşağı düşecektir.”
Finans piyasalarını şaşırtan aynı röportajda Erdoğan Merkez Bankası’nın 24 Haziran 2018’de yapılacak seçimler sonrasında başlayacak yeni rejimde (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi) yürütmeye daha çok bağlanacağını ifade etmiş, şöyle demişti: “Tabii ki Merkez Bankası bağımsızdır. Ancak Merkez Bankası bu bağımsızlığı alıp, yürütmenin başındaki cumhurbaşkanının verdiği sinyalleri bir kenara koyamaz. “
Erdoğan’ın genel seçimlerden yaklaşık beş hafta önce dünya piyasalarına yansıyan bu sözlerinin piyasalardaki algılanışı, dış kaynak ihtiyacı büyük olan Türkiye açısından pek olumlu olmadı. Kasım 2019’da yapılacak genel seçimleri 24 Haziran 2018’e çekerek, ayak sesi gelen krizde seçmen öfkesinden sıyrılmak isteyen Erdoğan, yüzde 52 oy oranıyla cumhurbaşkanı seçildi, yeni sistemini devreye soktu ama seçim sonrası dış para gelmedi, gelmediği gibi temmuz ile birlikte yükselmeye başlayan döviz fiyatları, ağustosta ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizi ile şoke edici tırmanışlar gösterdi ve TL faizlerini indirmekten dem vuran AKP rejimi 13 Eylül’de TL faizlerini 6.25 puan yükselterek dövizin ateşini düşürmeye mecbur kaldı.
Bloomberg’e faiz indirerek enflasyon kontrol etmekten, bunun için Merkez Bankası’nı yeni sistem ile daha çok cumhurbaşkanına bağlamaktan söz eden Erdoğan, yeni rejiminin henüz ilk aylarında yüzde 24’ü bulan bir faiz, yüzde 25’e çıkmış bir tüketici enflasyonu ve 7 TL’lik dolar ile ölümü görüp yüksek faiz sıtmasına razı olmuş hasta görünümündeydi.
2018’in ikinci yarısında bu sert türbülans ile ekonomi önce durgunluğa girdi sonra küçülme başladı. 2019’da küçülme sürdü. İlk çeyrekte yüzde 3’e yaklaşan küçülmeyi ikinci çeyrekte yine yüzde 3 küçülmenin takip ettiği, öncü göstergelerden tahmin ediliyor.
Ekonomiyi yönetmekte büyük zorluk yaşayan Erdoğan yönetimi, 31 Mart yerel seçimlerinde ve 23 Haziran’da tekrarlattığı İstanbul belediye başkanlığı seçiminde büyük bir mağlubiyet aldı. Seçimler dolayısıyla ekonomide radikal adımlar atamayan, tersine Hazine’ye büyük açıklar verdirme pahasına popülizmi sürdüren Erdoğan için seçimler sonrası radikal adım bekleyişleri vardı. Bu, damadı Berat Albayrak’ı Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan almaya kadar varacak bir radikallik içerebilir diye beklenirken, Erdoğan, 2016’da göreve getirdiği Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı görevden aldığını, yerine yardımcısı Murat Uysal’ı atadığını 7 Temmuz Cumartesi bir kararname ile duyurdu.
Özünde, özel bir yasası olan Merkez Bankası’nın guvernörünün bir cumhurbaşkanı kararnamesi ile görevden alınması, hukukçulara göre yasal değil ve azledilen Çetinkaya Danıştay’a başvurursa görevine iade edilir. Ama kimse Erdoğan ile bu savaşı vermeye niyetli değil.
Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı’nı neden değiştirdiğini de hiç saklamadı ve şöyle dedi: “Kendisine ekonomi toplantılarında defalarca faizi indirmesi gerektiğini söyledik. ‘Faiz düşerse, enflasyon düşer’ dedik. Gerekeni yapmadı.”
Azledilen Çetinkaya, 2016’da başkanlığa getirildiğinde gösterge faizi yüzde 7.5 idi. Görevden alındığında ise yüzde 24’ü bulmuştu. Faiz, özellikle 2018’in ikinci yarısında yaşanan sert türbülans ve döviz krizi ile birlikte yükseltilmek zorunda kalınmıştı. Çetinkaya görevine başlarken yüzde 6,5 olan tüketici enflasyonu ise bir ara yüzde 25’i gördükten sonra görevden alındığı sırada yüzde 15,7’ye ancak düşürülmüştü. Çetinkaya’nın göreve başladığı 2016’da 2,83 TL olan doların fiyatı, bir ara 7 TL’yi gördükten sonra yükseltilen TL faizleri sayesinde ancak 5.70 TL bandına inmişti. Çetinkaya, Erdoğan’ın her faiz indirimi isteğine karşı enflasyonun seyrini gerekçe göstermiş, indirimden kaçınmıştı.
Başka sürtüşme noktaları da vardı. Örneğin, Merkez Bankası’nın kâr payları (temettü), nisan ayı yerine ocak ayında Hazine’ye alınmış ama bununla yetinilmeyip “yedek akçesini” kullanmak için de yasa hazırlığına girişilmişti. Bunun, para basma ve enflasyonu azdırma riski büyüktü. Kulislere göre bu riske rağmen Saray “yedek akçelerin” büyük açıklar veren ve özellikle borç verenlere karşı görünümü hızla bozulan Hazine’ye aktarılmasını istiyor, itiraz dinlemiyordu.
Başta konut olmak üzere iç piyasada tıkanan tüm sektör girişimcileri, nefes alabilmek için faizlerin indirilmesini, iç tüketimin canlandırılmasını istiyorlar. Enflasyonun artış hızı yavaşlamıştı, önümüzdeki aylarda biraz daha azalabilirdi. Daha ne bekleniyordu?
Bu basıncın da etkisiyle Erdoğan’ın faiz indirme talimatlarını anında dinleyecek bir başkanla çalışma isteği kabardı. Değişiklik yapıldı. Faizleri indirtmek için bu yeni atamayı yaptığını açıkça söyleyen Erdoğan, şimdiden iç ve dış yatırımcıları tedirgin etmiş durumda. Karar öncesi, ABD ile yaşanan S-400 geriliminin Japonya’da yumuşatıldığını, yaptırım görülmeyeceğini medyaya yayan iktidar, risk priminin (CDS)370’e kadar düşmesini de sağlamıştı. Ama karar sonrası prim yeniden 390 bandına tırmandı. Karar öncesi 5.60 bandının altına inen dolar fiyatı, karar sonrası 5.80 TL’yi gördükten sonra 5.75’te basamak yapmaya başladı.
Şimdi beklenen normalde 22 Temmuz’da yapılacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nda faizleri indirme kararının alınıp alınmayacağı, alınırsa bunun kaç puan olacağı.
Ekonominin faiz indirimine tahammülü olmadığı, birçok soğukkanlı iktisatçının ortak kanısı. Çünkü enflasyonda hissedilir bir gerileme henüz yok. Seçimler dolayısıyla ertelenen kamu mal ve hizmet ürünlerine zamlar temmuz başında hızla yağdırıldı. Otomotiv, beyaz eşya, alkol-sigara, akaryakıt gibi ürünlerden alınan Özel Tüketim Vergisi’ne önceden sağlanan indirim uygulaması, haziran sonunda kaldırıldı. Bu ürünlerin hepsinin etiketi değişmeye başladı. Temmuzda aylık yüzde 2 dolayında bir enflasyonun yıllığı yeniden yüzde 18’i bulacak.
AKP’nin faiz indirimine dışarıdan bir rüzgar katkısı henüz yok. ABD Merkez Bankası Fed’in ihtiyatlı faiz indirimi niyetleri abartılıyor. ABD’de ve AB’de yeni bir genişlemeci para politikasından medet umuluyor. Fed ise bu konuda hem iç verilere hem de dünya siyasetine bağlı hareket ediyor.
Erdoğan’ın ısrarıyla yapılacak bir faiz indiriminin tasarrufları anında sağlam paraya, dövize yönlendireceği biliniyor. Bunu hızlandıracak başka riskler de ortadan kalkmış değil. S-400 geriliminin tamamen denklemden çıktığı iki tarafça da söylenemiyor. İçeride AKP’yi zayıflatacak Ali Babacan’ın yeni parti girişimleri, AKP destekçilerini bekle-gör pozisyonuna çekebiliyor. Bütün bu iç ve dış ekonomik ve politik gelişmelerle faiz indirme ısrarının, ağustos ayında yaşanan türbülansı davet etmesi, yangını körüklemesi uzak bir ihtimal değil.