Mustafa Sönmez

Milliyet’te dün, Metin Münir’in pişkin Hasan Cemal’e çakarak yazdığı gibi, Ergenekon’dan, Balyoz’dan gına geldi. Cari açığı, bankaları döverek munzam karşılıkla terbiye etme beyhudeliğindeki Merkez Bankası’ndan da gına geldi. Faşizme rahmet okuturcasına basılmamış kitaba toplama operasyonlarını artık midemiz kaldırmıyor. Türbanla kafası karışık Gürsel Tekin’den de sıkıldık, “kendine demokrat” Boyner familyasının Anayasa yavelerinden de… Gelin bugün soluduğumuz havadan, temiz hava hakkımızdan  bahsedelim…

 Bir şeyin önemini vurgulamak isterken, “hava kadar, su kadar önemli” deriz. Peki soluduğumuz havanın kalitesinden haberdar mıyız? Ne kadar kükürtdioksit, ne kadar duman çekiyoruz ciğerlerimize? Eskilerde, bir yerden söz ederken, “Havası, suyu çok güzel” diye başlanırdı söze. Ya şimdi? Güzel hava, hele ki, güzel su kaldı mı? Paragöz büyüme çılgınlığı, ne güzel havalar bıraktı ne güzel sular. Soluduğumuz hava, sağlığımızı etkileyen, evlerden, bürolardan, fabrikalardan, taşıtlardan çıkan atık maddeler, petrol yanmalarından çıkan zehirli gazlar, polen gibi parçacıklar ile çeşitli zararlı gazlarla dolu. Her yıl hastaneye 6-7 milyon hasta yatıyor ve 100 bine yakını hastane yatağında gözünü yumuyor. Hastalıkların da ölümlerin de ağırlıklı kısmı solunumla, akciğer ile ilgili. 2008 Sağlık araştırması sonuçlarına göre, 0-6 yaş grubundaki çocukların hastalıklarının yüzde 50’sine yakını solunum rahatsızlığı ile ilgili.

***

Parçacık ve gazların yoğunluğu üzerinde iklim ve havanın oldukça büyük etkisi var. Yağış, nem, sıcaklık değişimi, hava akımları, halihazır hava durumu bu parçacık ve gazların yoğunluğu ile dağılım/yayılmalarını doğrudan etkiliyor. Kuvvetli ve yavaş hareket eden antisiklonlar bir bölge üzerinde birkaç gün, birkaç hafta veya daha fazla kalabilir. Dikine faaliyeti engelleyen, statik/durağan yapıdaki bu sistem nedeniyle, parçacık ve gazların birikimi bir anda fazlalaşabilir. Bütün bunlar, kentlerdeki havanın kalitesini de farklılaştıran etkenler.

TÜİK, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 81 ilde yaptığı havadaki kükürtdioksit ve duman (partiküler madde) ölçümlerinin sonuçlarını,  aylık bülten biçiminde yayımlıyor. Havadaki kükürtdioksit ve duman ölçümlerinin 2010 ortalamalarını alıp bileşik endekse dönüştürdüğümüzde görülüyor ki, havası görece iyi  merkezler Eskişehir, Samsun(Merkez), Giresun, Adana ve İstanbul. Buna karşılık havası en berbat  kentlerin çoğu, Şırnak, Van, Bitlis, Siirt, Iğdır, Hakkari, Muş  gibi  Doğu ve G.Doğu’da…Bolu kent merkezi, Tekirdağ, Afyon, hava kalitesi en düşük Batı illeri …

Havası,suyu bir zamanlar “cam gibi” diye tanımlanan Doğu’nun,Güneydoğu’nun havası nasıl zehirlendi? Olanları hatırlayın, anlarsınız: Köyler boşaltıldı, hayvancılık , tarım öldü, insanlar kentlere doluştular. Yoksulluktan ve mahrumiyetten doğal gazı yakıt olarak kullanamadılar. Kötü kalite odun, tezek, hatta lastik yakarak ısınmaya çalıştılar. Zehirlenen havaları, yokluktan, yoksulluktandır…

***

Ya büyük şehirler? İlginçtir, Adana’dan sonra , en yüksek nüfuslu 10 il içinde İstanbul, en ehven havaya sahip metropol. Havayı kirleten onca dinamiğe rağmen, İstanbul’un topoğrafyası, rüzgarları, yağış, nem, sıcaklık değişimi gibi etkenler parçacık ve gaz yoğunluğuna fazla izin vermiyor. Diğer iki büyük kent Ankara ve İzmir, İstanbul kadar şanslı değil ve hava kaliteleri 81 ilin ortalarında bir yerde. Keza, turizmin merkezi Antalya’da da havanın kalitesi, hiç de rahatlatıcı boyutlarda değil.

Nüfus yoğunluğu artan kentlerde çarpık yapılaşma, hızlı otomobilleşme, hızlı karbondioksit salımındaki hoyratlık sürüyor. Bunca kirleten etken karşısında, “sağlık hakkı”nın bir alt başlığı olarak “temiz hava hakkı”nı talep etmek ve savunmak gerekiyor.

Her şeyi kirletirken, havamıza dokunmayın…Havamız biraz olsun, temiz kalsın..

Written by Mustafa Sönmez