Şu günlerde izlemeye tahammül edemediğim bir reklam türü var: Vakıf üniversitelerinin reklamları, ya da tanıtım adı altında parayla yaptırılan üniversite çığırtganlığı…

“Kapitalizm bu, neyine şaşırıyorsun, her şey meta, her şey alınıp satılıyor, üniversite de öyle, mallarını tanıtıyorlar…” deyip geçebilirsiniz. Tamam, kapitalizm, anladık da her şeyin, hele ki insan ile doğrudan ilgili eğitimin -sağlık ile birlikte- bu kadar kolay, pespaye biçimde paraya tahvil edilmesi şart mı ? Dahası, bunun bu kadar “alaturka” tarzda yapılması şart mı? Hiç mi bilime, saygı, etik kaygısı  yok? Kısaca, “Edep yahu!…” dedirtecek manzaralarla karşı karşıyayız.

 AKP ile gelen…

Bu utanç verici duruma da, yine AKP icraatında battıkça battı Türkiye…Her şeyde olduğu gibi, eğitimdeki kanayan yarayı da istismar edip bunun üstünden seçmen, oy tahvil etmeyi, bu alanda da hiçbir doğru dürüst muhalefet ile karşılaşmadan,  becerdi AKP faşizmi…

Anayasasına eğitimin bir yurttaşlık hakkı olduğunu yazıp bunun gereğini yapmayan bir ülkedir Türkiye. İte kalka ancak ilköğretimde okullaşmada hedefe ulaşıldı ama fire, ortaöğretimde başlıyor, yükseköğretimde sürüyor.

Lise çağında okullaşması gerekirken buna erişebilenlerin oranı yüzde 52. Yani, yarıdan biraz fazlası. Peki yükseköğretim hakkı? Buna erişebilenler güya yüzde 38’e ulaşmış, ama ne ulaşma!  Nasıl şişirilmiş bir oran olduğuna geleceğiz…

Uluslararası  normlara yaklaşmak  için üniversite eğitiminde içi boş, kof “erişim” hamlelerine girişti AKP rejimi. Kuyrukları eritip seçmenin gönlünü de fethedecekti böylece. Dünyadan akan bol kepçe borç parayla büyüme ve bunun bütçeye sağladığı vergi gelirleri imkan sunduğu halde, bütçede eğitimin payını artırmak yerine, askere-polise, yandaş sermaye için her tür inşaata harcamalar ayrıldı. Eğitim-sağlık yine üvey kaldı.

Kabuk inşa edip içini kof tuttular. Devlet olarak her vilayete  bir üniversite, ilçelere yüksek okul binası dikmek , tabela koymak, çocukları oraya bir şekilde yazdırıp güya üniversite kapısında birikenleri eritmek cinliğini doğrusu iyi becerdiler…Bir yandan da kapasitesi olsun olmasın, kim üniversite kurmak istiyorsa ona tüm yolları açmak, vakıf üniversitesi kurulmasını teşvik etmek yoluna gittiler. Devletin binasını, arsasını hibe ettiler öncelikle de yandaş sermayedarlara, cemaatlere…

Şişirme…

Sonuçta,  2003’te 60 devlet üniversitesi vardı, buna  44 eklediler, Hakkari’den Kilis’e her yere üniversite açtılar  ve devlet üniversitesi sayısını 104’e çıkardılar. Yanısıra,   kontenjanları yüzde 75’in üstünde artırıp tıkış tıkış yaptılar .

Vakıf üniversitesi sayısı da iktidara geldiklerinde 20 idi, şimdi 71…Öğrenci sayısı 2003’te 2 milyonu bulmuyordu, şimdi, sıkı durun, güya 5,5 milyon!…

Bu şişirme ile şimdi dünya aleme çıkıp diyorlar ki, biz geldiğimizde üniversite çağında olup da bu nimetten yararlanabilenlerin oranı yüzde 9’du, biz geldik yüzde 38’e çıkardık…

Ama gelin bir de yüzde 38’i okullaşmış bu “üniversiteli profili”ni bir görün. 5,5 milyon üniversitelinin 2,5 milyonu açık öğretim öğrencisi, 700 bini de ikinci eğitim denen “akşamcı” ve uzaktan eğitim öğrencisi.Toplamda yüzde 58’i kaliteli bir eğitimi almaktan uzak biçimlerde kayıtlı.  Geriye kalıyor 2,2 milyon üniversiteli. Bunların da dörtte biri iki yıllık, yani önlisans öğrencisi. Şişirmeye bakar mısınız !..

ssss

Öğrenci başına düşen öğretim elamanı sayısı, elamanın kalitesi filan…Bunları hiç konuşmuyoruz bile bu kanayan yarada…Gelelim vakıf  üniversitelerinin durumuna…

Vakıf cephesi…

Çok kısa bir  geçmişleri var ama  sayıları 71’i bulmuş durumda vakıf üniversitelerinin. Büyük holdingler, büyük ticaret, sanayi odaları, dershane orijinli  eğitim firmaları, kurdukları vakıf üniversiteleri ile yükseköğretim kulvarında yarışıyorlar. Öğrenci sayıları 360 bin dolayında henüz.

Haksızlık etmeyelim; içlerinde az da olsa, düzeyli bir eğitim kuruluşu olmak için ciddi çaba harcayanlar var. Bunlar, genellikle parasal gücü olan ve üniversiteyi sübvanse etme kapasitesi olan büyük holding vakıflarının üniversiteleri…Ama ezici çoğunluktan konuşacaksak, ortada gecekondu bir sektör var. Üniversiteden para kazanma derdinde olan da var, üniversite forsu üstünden grup imajını cilalayan, eğitimi birikim kaldıracı olarak kullanmak isteyen de…

Çoğu, birer ticarethane gibi ve öğrenciye müşteri muamelesi yapıyor. Fiyatlar fahiş ve eğitim kurumu, sürekli para sızdırmaya çalışan şirket gibi…Öğretim elemanı sayısı yetersiz, düşük kapasiteli ve tabi ki yönetim özerk değil, demokratik değil..Devenin boynu gibi; neresi doğru ki…

Alaturka piyasalaşmanın boy attığı yer sadece vakıf üniversitesi değil tabii. Aynı paragöz zihniyetle yönetim, devletin üniversitelerinden de bekleniyor. Onlardan da “kendi kaynağını yaratmak” adı altında ticarileşmeleri, öğrenciden katkı istemeleri, piyasaya iş yapmaları vb. isteniyor AKP rejimi tarafından…Peki sonuç?

Sonuç;  yükseköğretim diploması alanlardan şu anda 500 bini (yani işsizlerin altıda biri)  işsizler ordusunda …. Ama yine de, ne diploma sevdası diniyor, ne de istismar iştahı…

Written by Mustafa Sönmez