“Kürt Sorunu ve Demokratik Özerklik” Kitabı üstüne Mülakat
21 Mart 2012 tarihli Birgün: http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1332338257&year=2012&month=03&day=21
RTE fena sıkıştı, çok saldırganlaştı, tehlikeli şeyler yapıyor. Komplolara yoruyor olan biteni, polis terörünü koyulaştırdığı gibi şimdi paramiliterler salıyor sokağa. Çok çok tehlikeli. Söylenecek şey; No passaran! Yani geçit yok. Sakin olunmalı, kentimize ve kendimize sahip çıkmalı, meşruiyetten kopmamalı ve birbirimizle dayanışmalıyız.
KENTİN YAĞMASI
Kimse saptırmasın; Gezi direnişi, yaşadığın kente, kentteki kamusal haklarına sahip çıkmak için verilen bireysel,örgütsel bir mücadeledir. Kentlilere böcek muamelesi yapıp her istediğini yapabileceğini sanan bir despota haklı bir karşı duruş, bir haysiyet mücadelesidir aynı zamanda. Bir özgürlük mücadelesidir, her sınıftan, dinden, cinsten insanları dikine kesen. Bu kadar net, bu kadar meşru bir hak sahiplenmesidir. Bundan dolayı arkasına bu yığınları toplamıştır ve kazanmıştır. Daha dün parka 100 ağacı dikilmeye başlanmış, bir tür özür dilemişlerdir.
Kente, kent hakkına sahip çıkmak, ağacına, parkına sahip çıkmak da o kadar laylaylom bir şey değildir, tersine zurnanın zırt dediği yerdir. Çünkü, kentin, hele ki İstanbul’un arsası gerçekten de altındır. ‘Hepimize ait olana dokunma!’ dendiği için bu kavga büyümüştür ve bu kadar üstüne hunharca gelinmesi bundandır. Soyadı Alçı olan bir kadın gazeteci, penguen kodlu TV’de, “Bunlar yarın 3. köprüye, 3. havaalanına karşı da eylem yaparlar” diye gözlerini açarak cahil cahil konuşuyordu. Evet, İstanbul’un akciğerlerine kast eden bu projelere karşı eylem yapılmalıdır. Sadece onlara değil; Galataport’a, Haydarpaşaport’a, kamu binalarının okulların, hastanelerin haraç mezat satılmasına, kamusal arsalarının özelleştirilmesine, neoliberal belediyeciliğe karşı çıkılmalıdır.
Bunu İstanbullu burada yaparken, Ankara’daki kendi kentindeki rant yağmasına, İzmir’deki, Adana’daki, Antalya’daki, Sinop’taki, Hatay’daki, Van’daki, Diyarbakır’daki kendi kentindeki yağmaya karşı çıkmalı, Karadeniz’deki deresine daha çok sahip çıkmalı, Ege’deki, Akdeniz’deki sahilini, ormanını, dağını kıskançlıkla sahiplenmeli ve bu meşru hakkı için örgütlenip dayanışmalıdır. Bundan daha haklı, daha meşru, daha doğru ne olabilir? Komplo, dış güç bunun neresinde ?
HERKESİ KUCAKLAMALI
Bu direnişler, tıpkı Gezi direnişinde olduğu gibi, tüm kentlileri kapsamalıdır. AKP’ye oy vermiş insanlar bile, yapılan yağma anlatılarak bu saflara çekilmelidir.
Bu bir araya gelişlerde, AKP rejiminin zulümleri ile ilgili hesapları, dayanışma kapsamına çekmeye gerek yok. Gezi eylemliliğinde bileşenlerin aidiyetlerine ait bayrakları, flamaları bu kadar gözümüze sokmalarına gerek yoktu, bundan sonra da olmamalı. Bu eylemlilikle ilgili olmayan sloganlara bu kadar gerek yoktu, yine olmamalı. Sıradan kentliyi uzaklaştıracak bir dile gerek yok. Biz kentli haklarımıza sahip çıkıyoruz.Hepimize ait parklara, meydanlara sahip çıkıyoruz. Bunlar, tıpkı evlerin oturma odaları, salonları gibidir, orada bir araya gelir birbirimizi görür konuşuruz. Bunların elimizden alınması diyaloğumuzu, insanlığımızı yaralar. Buna karşı çıkmalıyız. Parklar, deprem toplanma bölgeleri elimizden alınırsa hepimiz bundan mağdur oluruz. Sahiller hepimize aittir. Buralardan vergisiz büyük rant sağlayanlara karşı direnmek tüm kentlilerin, hangi siyasi görüşten olursa olsun, haklarıdır.
İstanbul’un kuzeyine yani su ve orman havzalarına yapılması kararlaştırılan Üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı, İstanbul’un Anayasası olan Çevre Planı’nda yoktur. Bu plana Büyükşehir sahip çıkamamış ve RTE’nin kişisel tercihlerine boyun eğmiştir. Kuzey İstanbul’un yeşiline elbette sahip çıkılmalı, Gezi’de ne yapıldıysa , orada da yapılmalı, çadırlar oraya da kurulup, dayanışma ateşi orada da büyütülmeli. NTV’nin patronu Şahenk, Galataport’tan vazgeçtiğini ilan etse iyi olur. Böyle projeler halka sorulmadan yapılmamalı artık. Tarih, artık GS, yani Geziden Sonra’nın tarihidir, bunu herkes öğrense iyi olur.
DAYANIŞMA KOMİTELERİ
Kentliler olarak kente sahip çıkarken örgütlü olmak gerekiyor. Bunu hem kenti savunmak için gerekli enerjiyi maksimuma çıkarmak için hem de polisi, paramiliterleri ile halkı yıldırmaya gelenlere karşı savunmak için yapmalı.
Barış ve meşruiyet en büyük silahlar olmalı. Kenti istismar etmeyecek her siyasi görüş, her etnik, dinsel,cinsel kimlik kucaklanmalı. Yeter ki, sömürmekten istismardan yana olmasın. Bu geniş gönüllük Gezi deneyiminde yaşandı. Aynı ruhla, semtlerde işyerlerinde, okullarda dayanışma komiteleri biçiminde örgütlemek gerekiyor. Oldukça yatay, demokratik, açık yapılanmalarda doğrudan demokrasi pratiğini zenginleştirmek ve bu yapılanmalar içinde yepyeni bir hayat tarzını, insanların birbirini anladığı, barışı, kardeşliği deneyimlediği, kentin zenginliklerine sahip çıkıp geliştirdikleri bir pratik her yerin özgül koşullarında hayata geçirilmelidir. Tıpkı Gezi deneyiminde olduğu gibi, bu pratikle insani zenginleşme, olgunlaşma haksızlıklara karşı durma, kenti daha yaşanılır, daha adil, daha demokratik yaşama mekanı yapmalıyız.
Özetle kardeşim, ne Tayyip’in, ne Kemal’in askeri ol, kendin ol, kentli ol. Kentine sahip çık, AKP’li, CHP’li, TKP’li vb. de olsan, dayanışma komitelerinde örgütlen, rant yağmacılarına karşı çık…