“Çözse çözse Erdoğan çözer” diyenler üzgün. Elde var sıfır. PKK Lideri Öcalan’ın çağrısıyla Diyarbakır’da toplanan “Birlik ve Çözüm Konferansı”nda yapılan tartışmalar ve çıkan bildirgede bunun ipuçları belirdi ve çeşitli yorumlarla da dile getiriliyor.

Önce bildirgeden öne çıkan saptama ve talepleri özetleyelim;  

·        Demokratik çözüm sürecinin başat aktörü Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep ederiz.

·        Kürdistan halkların kendi tercihleriyle statülerini (özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip olduğunu, Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir. Konferansımız Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır.

·        Delegasyonumuz, çağdaş demokratik bir anayasa yapılmasını talep eder. Kürdistan halklarının kendi kimliği ile örgütlenme özgürlüğü, anadilde eğitim ve Kürtçe’nin resmi dil olarak kabulü, anayasal güvence altına alınmalıdır.

·        Kamu kaynaklarının pozitif ayrımcılık ilkesi temelinde Kürdistan’a aktarılmasının sağlanması gerekir.

·        Cezaevlerindeki tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması için yasal düzenlemeler yapılmalı.

·        Faili meçhullerin aydınlatılması ve toplu mezarların ortaya çıkarılması için devlet sorumluluklarını yerine getirmelidir.

·         (Suriye) Rojava parçasında kendi özgücüyle ve kendi özgün siyasetiyle gerçekleşen halk devrimininin yanındayız. Uluslararası camiayı Suriye ile ilgili mekanizmalara Rojava Kürdistanı’nı resmi olarak dahil etmesini talep ederiz.

·        Irak Cumhurbaşkanı Sayın Celal Talabani, Kürdistan Federe Bölgesi Başkanı Sayın Mesud Barzani, KCK Başkanlık Konseyi ve tüm diğer Kürdistani güçleri, Ulusal Konferansın bir an önce toplanması için girişimde bulunmaya çağırırız.

·        Konferansımız tüm uluslararası örgüt ve devletlerden PKK’nin terör listesinden çıkarılmasını talep eder.

 AKP İLE MÜMKÜN MÜ?

Amed bildirgesindeki talepleri ,Gezi sonrasının (GS)AKP rejimi karşılayabilir mi?   Kürt siyaseti, varılan mutabakat gereği ilk adımı atarak gerilla güçlerini sınır dışına çıkardı ve karşı adımı AKP rejiminden bekledi. Bekledikçe bekledi…Hele ki bugün geldiğimiz noktada rejimin böyle bir gücü ve kapasitesi kaldı mı? 18 Haziran tarihli Özgür Gündem(ÖG)’de gazetenin yazarlarından Hüseyin Ali, şu saptamayı yapıyor;

 Gerillaları sınır dışına çıkarınca ve gezi parkı olayları gelişince Erdoğan’ın ve AKP’nin gerçek karakteri ve kalibresi ortaya çıktı. Bu sorunları çözecek kapasitesi olmadığı görüldü. Bu nedenle AKP ve Erdoğan bu süreçte büyük bocalama yaşıyor.

RTE, Gezi’den abandone olduğu gün,  2 Haziran’da Habertürk’te Fatih Altaylı’yı kürsü olarak kullanıp tüm kanallarda yayınlattığı konuşmasında, çözüme ilişkin zeminin kalmadığını ilan etmişti zaten. Kürt hareketini iyice hayal kırıklığına uğratan bu ifadeler, Kazlıçeşme mitingi çırpınışlarında Kürt siyasetine ve Öcalan’a ilişkin ettiği laflarla iyice arttı. Kimyası bozulan RTE ‘Terörist başının posteriyle Atatürk’ün posteri, Türk bayrağı ile terörist flamaları aynı yerde kullanılıyor’ diyerek nasıl güvenilmez bir siyasetçi olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu tahrikçi, alaycı dili Kürt siyaseti görmezden gelebilir mi? Öcalan ve Kürt siyaseti, AKP’ye adım attırmak için sabırla bekledi. Gezi direnişinin bile başlarda dışında durdular, süreci olumsuz etkileyeceği endişesiyle. Doğru değildi bu duruş. Yine de, Batı illerindeki Kürt devrimcileri, demokratları direnişin içinde bayrakları, posterleriyle yerlerini aldılar, herkes kadar direndiler.

ORTAK MÜCADELE

Varılan yeri ÖG’de H.Ali şu saptama ve öneri ile bitiriyor; “Gerillanın sınır dışına çıkması ve Gezi Parkı direnişine verilecek doğru cevap,  Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir araya gelmektir… İşte bu durum demokrasi ve özgürlük güçlerine hamle yapma ve yeni Türkiye’yi yaratma imkanı vermektedir. Bu nedenle tarihsel sorumluluk duyma zamanıdır diyoruz”…Biraz geç de olsa, doğru diyorsunuz. Gezi okulundan siz de öğrenmişsiniz, kutlarız.

1 Mart 2013(*) tarihli yazımı şöyle bitirmiştim; “RTE, esasında “Kürt sorunu” diye bir sorunu olmadığını açıkladı. Peki sürdürülen ne? Başkanlık, yerel, Çankaya, genel seçim takvimine çatışmasız girme, Irak Kürdistanı petrollerine sorunsuz dalma hedefleri önündeki Kürt engelini  aşma, oyalama… Başka bir şey değil.Tersini ummak, olmayacak duaya amin, demek gibi bir şey”  

Mücadelenin ortaklaştırılması için Amed Konferansı’nda yer alan şu ifadeye dikkat çekmek isterim önce; “Konferansımız; Türkiye halklarını, Konferansımızda açığa çıkan iradeyi tanımaya, esas almaya ve Türkiye Cumhuriyeti devletine Kürt halkının haklarını tanıması için baskı kurmaya çağırır. Aynı zamanda Konferansımız demokratik ve meşru mücadeleyi destekler.” Ortaklaşma, her şeyden önce, bu  dışarıdan dil ve duruşun değişmesini ve iç içe geçmeyi gerektiriyor.

(*)mustafasonmez.net

 

Written by Mustafa Sönmez