AKP, Doğu ve G.Doğu’yu 2010’da da İhmal Etti
Mustafa SönmezDoğu ve G.Doğu’nun 21 ilinde yaşayan 11,5 milyon nüfusa, 2010 bütçesinden harcananlar, bölge insanının…
Petrol zengini “Körfezli kardeşler” arasında bir süredir devam eden kriz Haziran ayı başında Katar’ın ablukaya alınması noktasına vardı. Bölgenin “büyük birader”i Suudi Arabistan, yanına Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır, Yemen’de Riyad güdümlü Hadi yönetimini, “bölünmüş” Libya’nın bir kanadını ve Maldivler’i alarak, “asi kardeş” Katar’la diplomatik ilişkileri kesti. Katar’a hava ve deniz sahaları kapatıldı, tüm uçuşlar durduruldu. Katar, Yemen operasyonundan da çıkartıldı. BAE, ayrıca Katar vatandaşlarına ülkeyi terk etmeleri için iki hafta süre verdi.
Suudi Arabistan’ın safında topladığı Sünni İslam ağırlıklı bazı ülkelerin Katar’ı ablukaya almaları karşısında Türkiye’nin Katar yanlısı bir tutum alması, hatta içeride Katar’ı sahiplenen sokak gösterilerinin yapılması, Türkiye bu saflaşmada net tutum alıcı mı sorusunu sordurdu önce. Bu net bir tutum alışsa eğer AKP yönetimi, son zamanlarda ekonomik ilişkilerini yoğunlaştırdığı Katar’ı himayeyi seçerken ablukayı başlatan Sünni bloku karşısına mı alıyordu? Özellikle ekonomik ilişkiler açısından böyle bir lüksü var mıydı? Katar ile ilişkilerin boyutu, ambargocuları gözden çıkaracak kadar büyük müydü? Bu ve benzeri sorular ister istemez Türkiye’nin Körfez ülkeleri ile ekonomik ilişkilerini ve son kriz bağlamında Katar ve öteki saftakiler ile ayrı ayrı ilişkilerini mercek altına almayı gerektiriyor.
Al-Monitor okuyucuları bu yılın Ocak ayında kaleme aldığım “Türkiye’de Arap sermayesi efsanesi” başlıklı makaleyi hatırlayacaklardır. O makalede bir bütün olarak Körfez ülkelerinin Türkiye ekonomisi açısından önemini sayılarla ifade etmeye çalışmıştım. Bir bütün olarak Körfez ülkelerinin Türkiye’deki doğrudan yatırım ve kredi biçiminde sermaye ihraçlarının Türkiye’nin dünya ekonomisinde kullandığı kaynaklar içindeki yerine işaret etmiştim. Özet paragraf şöyleydi: “Türkiye, özellikle 2003 sonrası yılda ortalama 40 milyar dolara ulaşan dış kaynak kullanımını Avrupa ağırlıklı kuruluşlardan sağladı. ABD ikinci sırada gelirken Körfez ülkeleri yüzde 5-7 payları ile çok tali yatırımcı durumunda. Kimi kamufle, kayıt dışı vb. yatırım senaryolarını ciddiye alsak bile, tutarın yüzde 10’u geçmeyeceği söylenebilir. Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacının ulaştığı boyutlar dikkate alındığında ve Körfez ülkelerinin dış yatırım düzeyleri ile bugüne kadar Türkiye’de deneyimledikleri düzey dikkate alındığında ise Batı sermayesini ikame edecek özellik ve nicelikte olmadıkları rahatlıkla söylenebilir.”
Bugünkü krizde tarafların Türkiye açısından ekonomik öneminin analizi için Körfez ülkelerinin genel profillerini anımsatmak yararlı olabilir. Bilindiği gibi, ablukanın lideri Suudi Arabistan 28 milyon nüfusu ile en büyük olanı. Onu, 6 milyon nüfusu ile BAE izlerken Kuveyt’in nüfusu 4 milyona yakın. Bahreyn ise 1,3 milyon nüfuslu. Ablukaya alınan Katar’ın nüfusu ise 2,5 milyon.
Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre kişi başına gelir açısından Katar nominal olarak 60 bin doları aşan kişi başına geliri ile en müreffeh ama küçük ülke. BAE, kişi başına 38 bin dolar gelir ile bölgenin ikinci müreffehi. Kuveyt ve Bahreyn’de kişi başına gelir 25 bin dolar ile birbirine yakın iken büyük birader Suudi Arabistan’ın kişi başına geliri 20 bin dolar dolayında ve Türkiye’ninkinin bir kat üstünde.
Bu ülkelerin ortak özellikleri, petrol zengini olmaları ve petrol gelirlerinin hatırı sayılır kısımlarını askeri harcamalara ayırmaları. Başı da Suudi Arabistan çekiyor. Kısa adı SIPRI olan İsveç merkezli araştırma örgütünün verilerine göre Suudi Arabistan’ın askeri harcamaları milli gelirinin yüzde 10-13’ünü buluyor. Bu oranın dünya ortalamasının yüzde 2 dolayında olduğu anımsanırsa Suudi Arabistan’ın nasıl büyük bir silah ithalatçısı olduğu ortaya çıkar. Diğer Körfez ülkelerinin de askeri harcamaları milli gelirlerinin yüzde 4’ü ile 6’sı arasında değişiyor. Özet olarak, bu ülkelerin petrol gelirlerinin dikkate değer bir kısmı, çoğu ABD’den alınan silahlara gidiyor diyebiliriz. Nitekim özellikle İran hedefli bir Arap NATO’su oluşturma gayretinin ABD güdümlü olduğunu ve bu hamlenin ilk adımı olarak Suudi Arabistan’la yaklaşık 110 milyon dolarlık bir silah satış anlaşması yapıldığını geçerken belirtmek gerekir.
Körfez ülkeleri kendi içlerinde dalaşınca Türkiye bu dalaşın dışında durmadı, bu biliniyor. Ablukaya alınan Katar’ı adeta himaye ettiğini açıkladı. Ama bu, başta Suudi Arabistan olmak üzere diğerlerini karşısına almayı göze alarak değil elbette. Çünkü Katar dışında kalanlar da ekonomik açıdan Türkiye için Katar kadar önemli. Örneğin Türkiye’de doğrudan yabancı sermaye yatırımı açısından bakılırsa, Katar’ın QNB Finansbank, ABank, Digitürk, Banvit, BMC gibi yatırımlarının tutarı 1,5 milyar doları bulurken, ablukanın baş aktörü Suudi Arabistan’ın da Türkiye’de 2 milyar dolara yakın doğrudan yatırımı bulunuyor. Ablukacı tarafın bir diğer önemli aktörü olan BAE, Türkiye’deki 4,1 milyar dolarlık doğrudan yatırımlarıyla Körfez ülkeleri grubunda ilk sırada. Altı milyon nüfuslu BAE, yurtdışında 93 milyar doları bulan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından yüzde 5’e yakınını Türkiye’ye ayırmış görünüyor. 1,5 milyar dolarlık Kuveyt yatırımı da Katar’ın doğrudan yabancı sermaye yatırım stoku kadar.
Toplam değeri 70 milyar dolar dolayında olan borsadaki sıcak paranın menşeini İstanbul Borsası ve Merkez Bankası ülke düzeyinde bildirmiyor ama kıta olarak ağırlıkla Batı kaynaklı olarak açıklıyor.
Özel sektörün kullandığı ve toplamı 204 milyar doları bulan uzun vadeli kredilerin alacaklısı ülkelere baktığımızda da Körfez ülkelerinin payının 16 milyar dolar ile yüzde 8’de kaldığını görüyoruz. Bunun 11 milyar doları tek başına Bahreyn’in. Kayıtlar, Katar’ın Türkiye’ye uzun vadeli kredi kullandırmadığını gösteriyor.
Körfez ülkelerinde süren inşaat yatırımları söz konusu olduğunda da Katar’dan alınan işlerin boyutu, öteki ülkelerden alınanlarla aynı. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre 2016 sonunda Türk müteahhitleri yurt dışında 12,7 milyar dolarlık proje bedelli inşaat sürdürürken bunun 2,4 milyar doları Katar’da, 2,4 milyar dolarlık projeler de Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt’te. Dolayısıyla bu bahiste de taraflar eşit büyüklüğe sahipler. Yine de 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmak için 170 milyar dolarlık yatırım bütçesi ayıran Katar, yakın gelecekte Türkiye açısından biraz daha öne çıkıyor.
Katar krizinin derinleşip derinleşmeyeceğini, İran’a karşı Arap NATO’su oluşturmanın, buna gönülsüz Katar’ı katmayı zorlamanın, bir Trump fantezisi olup olmadığını zaman gösterecek elbette. Ama Türkiye, bu krizde iki taraf ile de iyi geçinmek durumunda. Çünkü iki sepette de eşit sayıda yumurtası var.