İthal otomobile sert fren (Al Monitor, 8 Eylül, 2020)
Dışarıdan sermaye girişi yerine yoğun sermaye çıkışı sorunu yaşayan, ihracat ve turizmden döviz girişi sert…
Mustafa Sönmez
2010’un ikinci çeyrek büyüme verisi yüzde 10’u aşarken ilk yarı büyümesi de yüzde 11’e çıktı. Bu büyümede, krizde geri çekilen sıcak paranın yeniden dönüşü önemli bir etken. Türkiye borsasına, devlet kağıtlarına yönelen sıcak paranın stoku 120 milyar doları bulmuş durumda. Sıcak para girişi döviz kurunu aşağı iterek ithalatı, ithalata dayalı sanayi üretimini kamçıladı, iç tüketimi canlandırdı, ihracattaki düşüşü frenledi, imalat sanayi ve inşaatta büyüme yeniden başladı. Ekonominin omurgası sayılan imalat sanayiinde, ilk çeyrekte yüzde 21 olan büyüme ikinci çeyrekte yüzde 15’i geçti, ilk 6 ayda da yüzde 18 oldu.
Tabii ki bu büyüme oranları hep kriz yılı 2009’a göre yapılıyor. Yani bu iki haneli büyümede baz etkisi egemen. Sağlıklı bir analiz ancak kriz öncesinin verileri hesaba katılarak yapılabilir. Yani 2008’in ilk yarısına dönülebilmiş midir, o dönemin milli gelir pastasını üretebilir durumda mıyız? Dahası, nüfus artışı da dikkate alındığında kişi başına milli gelir artışında kriz kaybını telafi ettik mi, edemedik mi?
***
Kriz öncesi yılın, yani 2008’in ilk yarısının verileri, kriz yılı 2009 ve kriz sonrası 2010’un ilk yarı verileri ile karşılaştırıldığında varılan ilk sonuç şu: 2010’un ilk yarısında ekonomi yüzde 11 büyüdü. Ekonomi 2009’un ilk yarısında ise yüzde 11 küçülmüştü. Dolayısıyla , 2009 ilk yarısının kayıpları telafi edilmişse de 2008’in ilk yarısındaki milli gelir pastası henüz üretilememiştir. 1998 sabit fiyatlarıyla 2008’in ilk yarısında 50 milyar TL’ye yaklaşan milli gelir, 2009 kriz yarı yılında 44 milyar TL’ye düştükten sonra 2010 ilk yarısında ancak 49 milyar TL’ye ulaşmış , sonuçta, kriz öncesi 6 ayın milli gelirinden yaklaşık 650 milyon TL geride kalmıştır.
Dikkate alınması gereken bir boyut da 2008-2010 dönemindeki nüfus artışı. 2008’in ilk yarısının milli gelir düzeyi yakalanamazken nüfus, yılda yüzde 1,5 artıyor. Yani nüfusumuza her yıl 1 milyon kişi ekleniyor. 2008’in ilk yarısının milli gelirini üretebilecek düzeye henüz gelinemezken nüfus da 2 milyon artmıştır. Dolayısıyla gerçekte büyümeyen milli gelir pastası, 2 milyon daha artan nüfusla paylaşılmak durumunda kalınmıştır.Bu da kişi başına gelirin küçülmesi, yoksullaşma demektir.
***
2010 büyümesine harcamalar optiğinden bakıldığında, büyümede lokomotifin hanehalkı harcamaları olduğu dikkati çekiyor. Sabit fiyatlarla 2008’in ilk yarısında 35 milyar TL’ye yaklaşan özel tüketim harcamalarının 2009’da 32,8 milyar TL’ye düştükten sonra 2010’un ilk yarısında toparlandığını ve 35,2 milyar TL’ye çıktığını gösteriyor. Hane halkı tüketim harcamalarında küçük de olsa kriz öncesine göre göreli bir artış olduğu dikkat çekiyor.
2010’un ilk yarısında gerçekleşen yüzde 11 büyümede özel sektör yatırımlarının da etkisi var.Ancak, özel sektör yatırımlarının 2010’un ilk yarısında kriz öncesi dönemi henüz yakalayamadığı anlaşılıyor. Kriz öncesi yatırım seviyesinin hala yüzde 11 gerisinde yatırımlar.
Devletin tüketim harcamaları ve yatırımlarına bakıldığında da kriz yılında azalmadığını ve 2010’da da arttığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle, AKP iktidarı hem kamu maaş-ücretlerinde hem satın almalarla hem de muhtelif kamu yatırımlarıyla, krizin derinleşmesine karşı kamu harcamalarını kullandı. Yani görece gevşek bir maliye politikası izledi ve izlemeyi sürdürüyor. 2011 seçimine giderken bu yaklaşımın pek değişmeyeceğini söylemek mümkün. Mali kuralın askıya alınması da bu harcamaların kısıtsız yapılmasına imkan tanıyacak.
Yılın ikinci yarısındaki büyümenin bu tempoda sürmeyeceği, baz etkisinin de buna imkan tanımayacağı açık. Yılın tamamı yüzde 6’lık bir büyüme ile tamamlanırsa, ancak 2008’deki milli gelir düzeyi yakalanabilecektir.