Liberallerden sonra, Ulusalcıların aymazlığı…
Tarih, AKP’nin açık faşizme adım adım tırmanışında, ne yazık ki, “sol” mahallenin farklı…
Beşiktaş’ımızı mali çöküşe sürükleyen tüpçü Demirören, kapağı Futbol Federasyonu başkanlık koltuğuna atmasının ardından Aydın Doğan’dan aldığı Milliyet’i kendine kalkan yaparken haşmetmaaplarının hizmetine de sundu. Ama satın almanın üstünden geçen bir yılda Milliyet’ten yeterince memnuniyet sağlanamamış olacak ki, operasyon üstüne operasyon yaşanıyor gazetede. Demirören’in gönlünce eğip bükemediği genel yayın müdürü Tayfun Devecioğlu gönderildi ve yerine, AKP iktidarıyla gül gibi geçinen,TRT’nin Fehmi Koru ile birlikte program yaptırdığı (sol gösterip sağ vurmakla bilinen) Derya Sazak getirildi gazetenin başına. Aslında CNN Türk’te Ayşenur Arslan’ın programına Hükümet komiseri olarak atanan Arif Beki idi Milliyet’in başına getirilmek istenen isim ama, çok kör gözüm parmağına olacağı, Milliyet bünyesi kolay kabul etmeyeceği için, bu hamleden vazgeçilip içeriden bir operatör araştırıldı ve Derya Sazak’a yönelindi.
Can Dündar, dostu Derya Sazak için 14 Ekim’de şöyle yazıyordu; ““kelle avcılığı”nın yaygınlaştığı, hakkıyla gazetecilik yapmanın zorlaştığı, basıncın yoğunlaştığı bir iklimde kaptan köşküne oturuyor Derya…Hakkıdır. Ve eminim hakkıyla yapacaktır…” Can’ı mahçup etmedi(!) Derya… İlk elde, medyanın en iyi profesyonellerden, Milliyet’in Yönetmen Yardımcısı Atilla Güner’in ve medyanın kalbur üstü yazarlarından Metin Münir’in kellesi gitti. Diplomasi yazarı , deneyimli gazeteci Semih İdiz de tensikatlardan nasibini aldı ve –şimdilik-birkaç editör ve muhabir daha…Bunlar, geride kalanlara gözdağı…Devamı gelebilir.
***
Milliyet’ten ilk posta tensikatların açıklandığı 1 Kasım günü, Prof. Dr. Nur Vergin Milliyet’te konuk yazardı ve şöyle yazıyordu Dışişleri Bakanı Davutoğlu için; “Türkiye’nin vizyon sahibi bir Dışişleri Bakanı var. Zürih ve Londra anlaşmalarının mimarı Fatin R. Zorlu’dan sonra Cumhuriyet döneminin en yetkin ve azimli dış politika yapımcısı. Aynı zamanda da bir düşünür, ‘komşularla 0 sorun’ politikasının geniş ufuklu teorisyeni. Uluslararası ilişkilerde hüküm süren geleneksel devlet mantığı ve realpolitik kavramından daha ziyade etik kaygıları ön planda tutan bir devlet adamı. Kant’ın vaz ettiği “ebedi barış” fikrini benimseyen bir entelektüel.” Ve daha neler neler…
Bir bilim insanına yakışmayacak, bu vıcık vıcık yazıya Derya Sazak, Abdi İpekçi’den miras “Düşünenlerin Düşünceleri” köşesinde yer verirken, eminim Abdi Bey’in de kemikleri sızlamıştır. Ama, maalesef Milliyet’in getirilmek istendiği yeni kıvam bu artık. Nur Vergin’e yazdırılan bu güzelleme, elbette Metin Münir’e, Semih İdiz’e yazdırılamadı, yazdırılamazdı. Örneğin, bakın ne yazmıştı Metin Münir 16 Ağustos’ta, “Deneyimli bir diplomatın sözleri ile “Saflık, romantizm, bilgisizlik, danışmama ve katiyen ders almamak” Davutoğlu’nun temel özellikleridir.” Ve 17 Ağustos’taki yazısının bitiş cümlesi; “Davutoğlu gitmez veya aklını başına toplamazsa Erdoğan’ın da Türkiye’nin de başına büyük dert açacak. Göreceksiniz.” RTE ve adamları bu satırları hazmedemiyor, ellerindeki onca medya yığınağına rağmen ana akım medyadaki tek tük eleştirilere bile tahammül edemiyor, anında tensikata zorluyor, kukla yönetimlere medyanın teslimini istiyorlar.
***
AKP rejimi hızla zaviye kaybediyor,inişte. Birçok cephede bozgun yaşanıyor. Kürt sorununda ısrarla izlenen güvenlikçi politika fiyaskoyla sonuçlandı, açlık grevleri kabusu oldu rejimin. Suriye, başlı başına bir fiyasko. ABD, “Bölgesel güç”rolüne talip RTE’nin yüzüne gözüne bulaştırdığı Suriye siyasetinden memnun değil, şaşkın ve sahneden indirdi, oyuncağını elinden aldı AKP rejiminin. CIA Başkanı’nın Ankara ziyaretinin ardından Esad karşıtlarının merkezi Ayaydın kampından Katar’a, Doha’ya taşındı. Böylece RTE-Davutoğlu ikilisi de başarısız ilan edilmiş oldu. Bu, Orta Doğu’da müthiş bir karizma çiziği ve itibarsızlık aslında. Suriye’deki işgüzarlık, Suriye Kürt özerk bölgesini doğurdu ve AKP rejiminin nur gibi bir sorunu daha oldu.
Cumhuriyet düşmanlığı kitleleri daha çok sokağa döküyor. Tek adamlık ihtirası, iktidarı içeriden karpuz gibi ikiye bölüyor,Çankaya ile gerilim, kendi ifadeleriyle çift başlılık, önemli gerilimlere gebe. Ekonomide yüzde 9 büyümeden yüzde 2’lere gerileme ile sert düşüşler yaşanıyor ve gelecek kaygısı her kesimde artıyor. Bütün bunların üstüne RTE, ancak idam cezasını akıl edebiliyor. Dış kamuoyu, AB, AKP’nin gerçek yüzünü geç de olsa fark ettiler.
Bu baş aşağı gidiş karşısında saldırganlığı artacak iktidarı bundan böyle medya üstünde daha çok terör estirir halde göreceğiz. Sinerek, ‘Deryalaşarak’ karşı konamaz bu baskılara. Direnmek , mağdurlarla dayanışmak bütün namuslu medya erbabının görevi olmalıdır.