Büyük sermayenin AKP iktidarı ile rehinelik ilişkisi giderek bir ‘Stockholm Sendromu’na, celladına aşıklık durumuna dönerken bu hal,  “Rehine medya” gerçeği ile paralel yaşanıyor. AKP’nin, iktidar olduğu 2002 sonunda medyada hakimiyet, pazarın yüzde 50’sinden fazlasına sahip olan  Doğan Medya grubunundu. Başlangıçta, IMF ile, AB ile uyum sergileyerek büyük burjuvaziyi ve merkez medyayı fetheden AKP iktidarı, ikinci iktidar döneminde yani 2007 sonrasında gerçek yüzünü yavaş yavaş sergilemeye başladı. Kısa sürede, koalisyon ortağı Fethullah Cemaati ile birlikte kendi medyasını enine boyuna genişleten RTE, en önemli hamleyi Sabah-ATV ile yaptı. Müflis Dinç Bilgin’den TMSF’ye geçen ve Doğan’ın ele geçirme hamlelerine maruz kalan Sabah-ATV’yi, satış  ihalesine kimseyi sokmadan, kamu bankaları kredileri ile damadının yönettiği Çalık Grubu’na tapuladı. Aynı AKP koalisyonu, kısa sürede FG Cemaatinin de yeni alım ve yeni faal medya kuruluşları ile, sektörde niceliksel  üstünlüğe yaklaştı. TRT ve Anadolu Ajansı zaten tepe tepe kullanılıyordu. Kamu medyasını yönetenlerde  öylesine durumdan vazife çıkarma işgüzarlığı hakimdi ki, AKP’lilerin ayrıca bir tür “parti komiseri” atamalarına gerek bile kalmıyordu.

Ama bu kadarı bile yetmiyordu AKP iktidarına. Henüz biat etmemiş “merkez medya”yı da hizaya getirmek gerekiyordu. Bu, o kadar da zor olmayacaktı. Çünkü “merkez medya” tanımına girenler, yıllar önce medya dışında finans, sanayi, enerji, madencilik, inşaat gibi alanlarda faaliyet gösterirlerken medyaya sonradan, onun ortaya çıkardığı “dışsal ekonomi”den yararlanmak üzere girmişlerdi. Medya gücü, onlara, iktidarları eğip bükme, şekillendirme,  medya servisi karşılığı özelleştirmelerden, kamu ihalelerinden, inşaat, maden, enerji ruhsatlarından öncelik sağlamaya yarıyordu. Faaliyet gösterdikleri sektörler, iktidarla girift ilişkileri olan dallardı.

AKP, özellikle ikinci iktidar döneminden itibaren, medya yatırımı olan sermayeyi kuşattı. Bu camdan yapıyı taşlama tehdidi , bina sahiplerini teslim almaya yeterdi ve öyle oldu.

***

İşe, Doğan ile başlandı ve vergi operasyonları ile Doğan hem medyada hem medya dışında-Petrol Ofisi’nden de kopartılarak- küçültüldü. Medya gücünü azaltması istenen Doğan,  medya varlıkları arasından  iki gazetesini  ve bir TV kanalını  elinden çıkartıp küçülerek “düşük profili” seçti ve hedef olmaktan kurtulmayı denedi.  Bu kadarla kalmadı   elbette; Doğan’a, bu makro operasyonların yanında bünyesindeki “muzır” yazarları tasfiyeye kadar varan  mikro cerrahi müdahaleler de yapıldı. Mesela, Star TV,  Doğuş’a satılırken Uğur Dündar;  Milliyet, Demirören’e  satılırken Nedim Şener  “ ayıklandı ” da devir öyle gerçekleştiSon “ayıklama” CNN-Türk’te mi oluyor, onu da anlarız. Ayşenur Arslan’ın Medya Mahallesi de erkenden tatile çıkarıldı…

Star TV’yi satın alan  Doğuş, özellikle 12 Haziran 2011 seçimlerinin hemen ertesinde AKP iktidarı ile organiğe yakın ilişki içine girmişti. Şahenk, NTV kadrosunda yaptığı  ayıklamalarla etkili bir haber kanalını kuşa çevirmekte hiç beis görmedi. Milliyet ve  Vatan gazetelerini alan tüpgazcı, inşaatçı, Demirören, majestelerine anında bağlılığını bildirirken  baba Erdoğan Demirören, yalısında yazarlarına, editörlerine verdiği davette, “Beyefendiyi üzecek şeyler” yazmamalarını belirterek kırmızı çizgileri de hatırlatmış oldu. Demirören ailesi bu yıl sadece medyada adlarından çokça söz ettirmekle kalmadılar; oğul Yıldırım Demirören, Beşiktaş’ı bir mali felakete sürüklemenin ardından kapağı T.Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğuna atarak da dikkatleri üzerine çekti. Beşiktaş’a –şimdilik 1 yıl-  Avrupa kupalarından uzaklaştırmaya patlayan bu mali fiyaskonun sorumlusunun TFF başkanı yapılması, herhalde muhteremin Tanrı vergisi yeteneklerine bağlanamaz. Bu koltuğun  bir bedeli olmalıydı… Her şey karşılıklı; Jest sırası Demirören’deydi. Geçtiğimiz hafta, Demirören ailesi medya grubuna RTE’nin eski basın danışmanı Akif  Beki’yi transfer etti. Bu “atama”nın nereden yapıldığını ve neye dönük olduğunu izaha bilmem gerek var mı?

Merkez medyada, ben işime bakarım diyen yok. Öyle bir özgürlük zaten yok. Habertürk’ün sahibi Turgay Ciner’in durduk yerde RTE’nin yakınlık duyduğu, stadına adını verdiği Kasımpaşa futbol takımının  patronajını üstlenmesinin Beşiktaşlı Ciner’in futbol aşkıyla mı ilgisi var?  Herkes majesteleri ile “iyi olmanın”, ona jest sunmanın bir yolunu arıyor. Ne demeli? Arayan bulur…

***

Büyük burjuvaziyi , medya sahibi grupları  rehin alan AKP, bu sayede, tutucu-neoliberal rejimin inşasının eksiklerini tamamlamada  önemli mevziler de edinmiş durumda. Rehin alınmış TÜSİAD’tan ve ana akım medyadan hala burjuva demokratik değerler için muhalefet umudu olanların, bakalım ayakları ne zaman yere basacak…

 

Written by Mustafa Sönmez