Korkuya, yeise yer yok…
Durup durup şu soruları hayretle sormadan edemiyorum; Günün birinde iktidarı kaybedebileceklerini, nasıl düşünmediler? Nasıl bu…
Büyüme oranında gerçekleşme, tahmin edildiği gibi açıklandı. Türkiye, 2011 yılında yüzde 8,5 milli gelir artışı yaşadı. TÜİK, daha önce yüzde 8,9 olarak açıkladığı 2010’un büyümesini de revize ederek yüzde 9,2’ye çıkardı. Böylece kriz yılı 2009’daki yüzde 4,9’luk küçülmenin ardından izleyen iki yılda ekonomi ortalama yüzde 9’a yakın büyüme gösterdi.
İlk bakışta çarpıcı büyüme oranları bunlar. Ne var ki, resmi büyütüp dünyanın diğer yükselen ekonomilerinin büyüme performansları ile ve madalyonun diğer yüzündeki cari denge gerçeği ile yüzleşmek isteyenlere, ortadaki görüntü çok farklı şeyler söylüyor. Son 3 yılda elde edilen ortalama büyüme oranı yüzde 4,6 oldu. Elbette , azımsanacak boyutta bir değişim değil. Ama, Türkiye’nin üstünde 4 ülke var. Birinci Çin, ikinci Hindistan. Üçüncü sırada ise 2001 krizinde Türkiye ile benzer sıkıntıları yaşan Arjantin. Türiye’nin üstündeki bir diğer ülke Endonezya. Bu ülke ise 2009’da küçülme bile yaşamadı ve yüzde 5,8 ortalama ile Türkiye’nin üzerinde.
Ama bunlardan daha önemlisi, büyümede dış kaynak bağımlılığı. Hangi ülke, büyürken daha çok dış kaynak kullanarak büyümüş ve büyümesini ancak dış kaynak olduğu sürece devam ettirebiliyor ? İşte bu yaşamsal soru, hemen ülkeleri biribirinden ayrıştırıyor. Orada da görüyoruz ki, Türkiye gibi ancak dış kaynak olduğu sürece ekonomisini büyütebilen bir ekonomi yok. 2011’de 772 milyar dolarlık milli gelir üreten Türkiye, bu performans için 77 milyar dolarlık döviz açığı verdi ve bu kaynağı dış kredi, doğrudan yabancı sermaye ve sıcak para biçiminde dışarıdan sağladı. Bu, milli gelirin yüzde 10’unu aşan bir döviz açığı, yani cari açıktı. Diğer ülkelerin ise büyümeleri için bu büyüklükte kaynak bağımlılıkları olmadı, tersine birçoğu büyümelerinin ardından döviz rezervlerini büyüten cari fazlalar verdiler. Mesela Çin, Rusya. Arjantin,Endonezya,G. Kore, bunlara örnek verilebilir. Diğerlerinin döviz açıkları ise Türkiye’ninki gibi hiç değil; yüzde 3’le 1 arasında. Demek ki fark, büyümede dış kaynağa bağımlılıkta ortaya çıkıyor zaten.
Türkiye’nin bu kadar büyük döviz açığına ve dış kaynak bağımlılığına rağmen büyüme temposunu sürdürmesinde ise kamu maliyesinin performansının etkili olduğunu belirtmiştim. Ve yine vurgulamıştım ki, kamu maliyesi performansını, dış kaynak sahipleri, dış yatırımcılar önemserler. Bu performansın da adaletsiz dolaylı vergilere,özelleştirmelere ve anti-sosyal devlet uygulamalarına dayandığını, bu adaletsizliklere başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin muhalefet edemediklerini, bir anlamda cari açıkla büyümenin AKP marifeti değil, buna muhalefet edemeyenlerin eseri olduğunu defalarca yazdım.
***
Cari açıkla büyüme macerası 2012’de biraz ivme kaybederek sürebilir. Yüzde 5 büyüme şaşırtıcı olmaz. Ortaya lastik patlakları çıkmıyor değil. Çıkıyor ama AKP iktidarı bunları da anında halka ödeterek “yola devam” diyebiliyor. Bu çarkı döndürme yolunda patlayan son lastiğin adı enerji... Büyüme için gerekli olan dış kaynak girişini sağlamak için izlenen düşük kur politikası, birçok şeyde olduğu gibi enerjide de dışa bağımlılığı artırdı. Türkiye’nin 2011’deki 52,5 milyar dolarlık enerji ithalatı , toplam ithalatın yüzde 23’üne yaklaştı. Elektriğin yarısı ithal doğalgaz ile karşılanıyor. Hampetrolde ve kok kömürde zaten ithalata bağımlılık var. Rusya ile yapılan başarısız kontratların getirdiği yükün yanında konjonktürle ilgili ithal fiyat artışları, hem halkın aydınlanma,ısınma ,ulaşım faturalarını kabartıyor hem de sanayinin enerji maliyetlerini yükselterek ihracat gücünü düşürüyor.
Akıl, kamusal mal olan enerjinin en düşük maliyetle üretilmesi ve arzını gerekli kılar. Bunu da ancak kamu işletmeciliğinde yapabilirsiniz. AKP’nin yaptığını yapar, kâr ve birikimi azamileştirmek isteyen özel sektöre enerjiyi tesilm ederseniz, bugün olduğu gibi hem arz sorunu yaşar hem de ithalata bağımlılık elinize kolunuza dolanır.
Bugünlerin akaryakıta,elektriğe ve doğalgaza gelen zamları sürpriz değil . 18 Ekim 2011 tarihli Resmi Gazete’de yer alan Bakanlar Kurulu üyelerinin altına imza attıkları 2012 Yılı Programı’nın 75’inci sayfasında olacaklar adeta haber verilmiştir;
“2011 yılında ham petrol fiyatları ve dolar kurunun bir önceki yıla göre beklenenin üzerinde artması sebebiyle Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş’nin (BOTAŞ) doğal gaz alım maliyeti, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş‟nin elektrik alım maliyeti ve Elektrik Üretim A.Ş.‟nin (EÜAŞ) yakıt maliyeti yükselmiştir. Yıl içerisinde BOTAŞ’ın ortalama doğalgaz satış fiyatı ortalama doğal gaz alım fiyatının altına düşmüştür. Doğal gaz satış fiyatlarında Ekim ayında yapılan ayarlamaya rağmen alım maliyetleri tam olarak karşılanamamıştır.”…
Zam kararı 5 ay önce ilan edilmiştir işte…Uzun söze gerek var mı?