Dünkü Hürriyet’in manşeti şöyleydi: “Bağdat ayıp etti”…Neden ayıp etmişti Bağdat ? Türkiye ile Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasında Kürt petrolünün aranması, satışı ve transferi konusunda bir dizi anlaşmanın imzalandığı haberlerine tepki gösteren Bağdat yönetimi, “Özel amaçlı sefer yapacak” Türk özel uçaklarına Kuzey Irak hava sahasını kapatmıştı. Böylece Enerji Bakanı Taner Yıldız ile birlikte bir grup işadamı ve gazetecinin Erbil’e Petrol ve Gaz Konferansı için yapacağı ziyaret engellenmişti.

Erbil davetinin sahibi Genel Enerji firmasının düzenlediği gezi programı da iptal ediliyordu. Genel Enerji,  Mehmet Emin Karamehmet ve Mehmet Sepil’in kurduğu sonradan Nat Rothschild’in ortak olduğu Londra’da borsaya kote bir şirket ve Kuzey Irak’da bu alanda en büyük oyuncuların başında geliyor.
 Bu arada Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan bir açıklama yapılıyor ve Bakanlık Sözcüsü Levent Gümrükçü, Türkiye ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında enerji alanında işbirliği konusunda bazı ticari sözleşmeler üzerinde mutabık kalındığını belirterek, “Ülkemiz bu iş birliğinin merkezi hükümet ile IKBY arasında Irak Anayasası ile uyumlu gelişmesine de katkı sağlamasını temenni etmektedir. Bu anlayışla, Irak’ın toprak bütünlüğü ve birliği zemininde süratle çözüme kavuşturulmasını arzu etmekteyiz” diyordu. Ancak, anlaşılan Bağdat bu mutabakattan pek hoşnut değildi.

KORSANLIK

2005’tarihli Irak Cumhuriyeti Anayasası, “bölgelerin” kendi başlarında anlaşma yapamayacaklarını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarla ilgili anlaşmaların merkezi olarak Bağdat’tan yapılacağını, gelirin de merkezi bütçeye girdikten sonra, belirlenen esaslar üstünden paylaştırılacağını öngörüyordu. Şimdi ortada RTE-Barzani işbirliğinde Irak Anayasasına aykırı bir tür petrol korsanlığı icraatında ısrar vardı. Bu ısrar yeni de değildi ve Bağdat’ın dışında ABD’yi de rahatsız ediyordu. Bundan yaklaşık 10 ay önce konu yeniden alevlenince bakın Ankara Büyükelçisi Ricciardone, 6 Şubat 2013’te neler demiş;  Türkiye ve Irak, ilişkilerini en iyi hale getiremezse daha da kötü sonuçlara yol açabilir. Daha şiddetli çatışmalar olabilir, başka güçler devreye girebilir. Irak’ı bütün olarak görmek gerekir. Petrol ve gaz çıktılarını dünya piyasalarına eriştirebilmek önemli. Irak’ın tümünde geliştirilmeli. Biz Türkiye’nin, Irak’ın petrol ve gazının yüzde 20’siyle değil bütünüyle ilgilenmesini arzu ediyoruz. Türkiye’nin aynı zamanda Hürmüz Boğazı’na alternatif sunmasını istiyoruz. Türk ürünlerinin tüm Irak piyasasına ulaşmasını isteriz.” O zamandan bu yana ne RTE-Barzani ikilisinin Irak Anayasası’na rağmen petrol sevdaları  dindi, ne de Bağdat ile ABD işin peşini bıraktılar. Şimdi, seçim maratonunda RTE, netice almayacağını bilse de Türk ve Kürt kamuoyuna bir petrol başarı hikayesi yutturma derdinde. Bağdat, Anayasasına saygı isteyince, Hürriyet’in birinci sayfa editörlerinin “Bağdat ayıp etti” diye manşet atması ise , “Kim ayıp ediyor ?” sorusunu sordurtuyor, doğallıkla…

YALAKALIK..

RTE’nin sandığa dönük petrol şovuna destek, yalakalık, bir başka rehine medya grubu Demirörenlerin Milliyet-Vatan’ından eksik olmuyor. Onlar da bol sıfırlı milyar dolarların hayalini kurarak RTE’nin nasıl büyük bir balığın peşinde olduğunu ballandırarak manşetlere çekiyorlar. 27 Kasım tarihli Milliyet’teki manşet ağızları sulandırıyordu; “Petrol+Gaz=26 milyar $”

Rivayet şöyleydi; Türkiye, milyarlarca doları bulacak petrol gelirlerinin Türk bankalarında toplandıktan sonra gönderilmesini istese de ABD yönetimi paranın ABD’li bir bankada toplanarak paylaşımını istiyormuş. Anlaşmadan kaygılı olan Irak merkezi hükümeti ise Kürt petrolünün ölçüleceği Türkiye’deki istasyonlarda bir komiserini bulundurmayı talep ediyormuş.  Böylece, mesele bu 26 milyar doların kimin bankasında toplanacağı üstüne bir post kavgası gibi gösteriliyor ve tabii ki milliyetçi damarlar kabartılarak Türkiye’de kalması için büyük riskler alan, hatta ABD’ye kafa tutan RTE’nin büyüklüğüne bir kez daha şapka çıkarılması isteniyordu.

 Bu sefil hikayenin iler tutar yanı olmadığını herkes biliyor oysa. Ne böyle bir üretim ve taşımacılık kısa vadede söz konusu, ne de bu hasılat ve onun tahsilat biçimi bu kadar ilkel. RTE’nin hesabı, tamamen bu rehine medyayı da kullanarak iç kamuoyuna, petrol mücadelesi veren bir lider görüntüsü çizmek.

 TAŞIMACILIK…

Bu arada, gerçeklere gelirsek, Türkiye’nin Irak’ta petrol arama,üretim ve endüstride aktör olarak yer alma gücü, bir imtiyaz tanınmadığı sürece, çok

zayıf ve Türkiye’nin milli gelirine katkısı çok marjinal. Burada lojistiğinden yararlanarak yaptığı taşımacılıktan elde edebileceği gelir ise sanıldığı kadar büyük değil. Resmi büyüterek Türkiye’nin her tür, kara, deniz, hava yük ve yolcu taşımacılığından elde ettiği döviz gelirlerini, giderlerini hatırlatalım. Türkiye, ihracat ve ithalatın taşımacılık işinde yani “navlun”da, zaten içeride (yılda 2,5-3 milyar dolar net gideri var). Diğer tür taşımacılıkta ise yılda net 5-6 milyar dolar geliri var. Bu rakama , başta THY’nin olmak üzere yolcu taşımacılık gelirleri, her tür TIR, hava kargo taşımacılık gelirleri de dahil. Dolayısıyla Türkiye’yi bir enerji koridoru olarak düşünüp oradan müthiş gelirler sağlandığını sananlar ve umanlar aldanıyorlar. Bu yolla gelen döviz, Türkiye’nin dış ticaret açığının (örneğin 2012’de 65 milyar $) yüzde 10’unu ancak karşılayabiliyor.

untitled

Kaynak:TCMB,Ödemeler dengesi veri tabanı

Türkiye kapitalizminin RTE eliyle Irak Kürdistan’ından beklentilerinin başında, yılda 12 milyar doları bulan ihracatın ve onu tamamlayan inşaat faaliyetlerinin arkasının gelmesi, bu pazarın Türkiye’de kalması. Ama bunun için Irak Kürdistan’ının harcama gücünün artması gerekiyor.

Bu arada, Kuzey Irak’a yapılan ihracat ve inşaat işlerinin bedelinin ne kadar sağlıklı tahsil edildiği de bilinmiyor. Bir söylentiye göre, bu işte bu kadar risk alınmasının bir nedeni de Kürt Bölgesi’nden alacakların bir hayli birikmesiyle ilgili. Doğru mu acaba?

Written by Mustafa Sönmez