Türkiye Sanayisizleşiyor
Mustafa Sönmez 09.08.2010, PazartesiPek müthiş keşifler yapılıyor son günlerde. Bunlardan birine TÜSİAD Başkanı Boyner’de katılmış…
Mustafa Sönmez
Tophane olayında, bu semtte açılan galerilere İslamcı, faşist bir grubun planlı saldırısını tabi ki kınayalım, tepki verelim ama , eski İstanbul semtlerinde rant avcılarının “mutenalaştırma” oyunları ile semt sakinlerini yerinden yurdundan edişi gerçeğini ve giderek barınma haklarının gasp edilmesini göz ardı mı edelim ? Hızla, eğlence endüstrisinin yanı sıra medya-kültür endüstrisinin gelişim alanı haline gelen Taksim-Galata aksına Karaköy-Salı Pazarı eklenmek üzere. İstanbul’u bir küresel kent olarak pazarlama planının bir parçası bu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın İstanbul Çevre Planı’nı internetten arayıp bulun, okuyun, bunun böyle öngörüldüğünü göreceksiniz.
Alt sınıfların, işsizlerin, “ezik”lerin , çoğunluğu kiracı olarak, yıllardır barındıkları, tutunmaya çalıştıkları , “beyaz Türklerin” arka çöplükleri Tophane, Dolapdere, Kasımpaşa, Bomonti; İstanbul’un yeni MİA’sı (Merkezi İş Alanı) Levent-Maslak aksında Gültepe, Çeliktepe, Çöp Yolu, Seyrantepe, Ayazağa gibi eski gecekondu semtleri, Haliç’in tarihi semtleri, küresel kent pazarlamasıyla beraber büyük kıymete bindi.
Tophane’deki değişim oldukça çarpıcıydı. Buranın sakinleri olan bitene daha uyanmadan, cadde üstündeki mağazalar, arka sokaktaki binalar oldukça ehven fiyatlarla belli ellerde toplandı, restore edildi. Apart oteller, işyerleri , mağazalar açıldı. Metalaşan, ticarileşen sanatın ürünleri için ard arda galeriler açıldı. Hele ki Oferlere pazarlanırken suçüstü olan Galataport, yeniden hayat bulduğunda tadından yenilmeyecekti Tophane…
Semtin, çoğu kiracı olan yoksul nüfusu, bu “mutenalaşmada” evlerinden çıkarıldı, semtten göç etmek zorunda kaldılar. Geri kalan Tophaneliler ise aynı kaderi yaşamanın endişesiyle baş başa kaldılar. Tophane’nin “metalaşıp küreselleşmesi”ne , semt sakinlerinin muhafazakar-islamcı, milliyetçi kesimlerinden bir grup , bildiği şiddet dili ile karşılık vererek tepki gösteriyor. Güneydoğu’dan kopup buralarda tutunmaya çalışan Kürt nüfus ise olanları kaygıyla izliyor.
***
Şiddetin dilini lanetleyelim ama, İstanbul’un taşını toprağını , her metrekaresini paraya tahvil furyasında sırası gelen Tophane’de , burada yıllardır tutunmaya çalışanların “barınma hakkı” ellerinden alınıyor. Bu ne olacak? AKP yönetimi, aynı şeyi Sulukule’de Romanlara yaptı. Yerlerinden yurtlarından edilen Romanlar, TOKİ’nin toplama kampını andıran bloklarına istiflendiler. Aynı şey Süleymaniye’de yeni Müslüman zenginler için yapılmak istenen “muhafazakar konakları” ile yoksul Kürtlere yapılmak isteniyor. Aynı şey Tarlabaşı’nda RTE’nin has dostu Çalık’ın kentsel dönüşüm adı altında gerçekleştireceği ve devasa rantlara kavuşacağı “mutenalaşma” ile gerçekleştiriliyor. Kentsel dönüşüm adı altında RTE’nin çiftliği TOKİ eliyle gerçekleştirilen büyük rant vurgunları, İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Adana’ya büyük kentlerin tümünde sürüyor. Bütün bunlar, halkın “barınma hakkı”nı hiçe sayarak gerçekleştiriliyor.
***
Bu hak gaspına uğrayan alt sınıfların direnerek örgütlenmesi ve haklarını savunmasında, tepki vermesinde insiyatifi solcuların, sosyalistlerin alması gerekirdi ama olmadı, olmuyor. O zaman da onlar adına şiddetin diliyle tepki vermekte meydan İslamcılara, milliyetçilere, lümpen proleteryaya kalıyor.
***
Barınma hakkını savunmada mücadelenin iyi örnekleri yok mu? Ankara’da var aslında. Mamak, Dikmen Vadisi, M.Akif Ersoy mahallelerinde , halkın oluşturduğu “Barınma Büroları”, Melih Gökçek’in keyfi uygulamalarına karşı önemli bir hak mücadelesi sürdürdüler, sürdürüyorlar. Bu bürolar hukuk mücadelesinin yanı sıra mühendisler, şehir plancıları, çevreciler gibi farklı kesimleri de mücadeleye katarak yerel sınırları aştılar ve başkent ölçeğinde ses getirdiler. Barınma hakkının yanında diğer hak mücadeleleri ile beslenen bu örgütlenme, yerel yaşamı düzenleyen demokratik oluşum örnekleri oldular.
Bu mücadelelerin birikiminden de yararlanarak büyük rantlara göz dikilen İstanbul’da barınma hakkı başta olmak üzere halkın, kentlinin ucuz ulaşım, temiz su, ucuz enerji, parasız sağlık, parasız eğitim, tarihi mirasa saygı, yeterli park-bahçe, yeşil alan hakları için mücadelede henüz geç kalmış sayılmayız. Gündemde Galataport, Haydarpaşaport, üçüncü boğaz köprüsü gibi büyük yağma projeleri var. Anayasa değişikliği ile birlikte, büyük bir cüretle bu saldırıların başlayacağını bilerek sol, sosyalist güçlerin, partilerin omuz omuza verip sokağa, Tophanelere inmede, “Farklı bir İstanbul mümkün” ü gösterip bunun için mücadele etmede artık geç kalınmamalıdır.