Türkiye, 74 milyon nüfusuna iş-aş sağlamak zorunda olan bir ülke. Ama sağlayamıyor. Çalışabilecek nüfusunun yarısı çalış(a)mıyor. Evlerde 12 milyon nüfus “ev kadını” olarak tutuluyor. İşsizi en az 4 milyon.  Kaynakları yetmeyince dış kaynak kullanmak zorunda. Herkes dış kaynak kullanır. Bunda garipsenecek bir durum yok. Ama Türkiye’nin kullandığı dış kaynak, onu geliştiren,önünü açan , çalışabilecek nüfusuna iş alanları yaratan türden değil. Yani yabancı kaynak, üretmeye gelmiyor, eldeki avuçtaki “hazır” olanı  kapmaya gelir cinsten. Üretmeye gelen yabancı sermayeye “Doğrudan yabancı sermaye” denir ve kabul göreni de budur. AKP hükümeti, Fitch, yatırım ülke notu verdi bize” diye zil çalıp oynuyor. Ama yetmiyor; diğer derecelendirme kuruluşlarından böyle bir not gelmedi henüz. Türkiye, doğrudan sermaye çekmede başarılı olamazken, kısa vadeli sermaye ,borç vererek, borsasında oynayarak kazanmayı tercih ediyor. Nitekim, Halk Bankası hisselerinin satışı son örnektir. 2,5 milyar dolarlık hisse satışından yabancılar yüzde 80 pay aldı.

***

Türkiye ,üretemediğini, ya da kolayına geleni , ithal ediyor ama onu karşılayacak ihracatı olmadığı için döviz açığı (cari açık)veriyor ve bu, AKP rejiminde, yani 2003’den 2012’nin ilk 9 ayına kadar 333 milyar dolara yaklaştı.

Kaynak:TCMB

AKP rejiminde, verilen cari açığın yüzde 37 üstünde, 122 milyar dolar fazladan bir kaynak girişi gerçekleşti ve toplam, 455 milyar doları buldu. İhtiyacın üstünde giren dış kaynak, daha çok döviz kurunu düşük tutmaya hizmet etti ve ithalata dayalı yapıyı pekiştirdi. Türkiye’nin ihtiyacı olan üretmeye gelen yabancı kaynak  ise yüzde 26 pay ile 120 milyar dolarda kaldı.  Aslan payı, yüzde 43 ile banka kredilerinin oldu.  Yabancı bankalardan kullanılan ve Türkiye’nin dış borç stokunu 320 milyar dolara tırmandıran dış kredi kullanımı, dış kaynak girişinde ilk sırada. Yabancılar, kısa vadeli yatırım olarak devlet tahvillerini daha çok tercih ediyorlar ve son 10 yılda gelen her 100 dolarlık dış kaynağın 17,5 doları ile devlet kağıdı almış yabancılar. Borsaya, hisse senedine yapılan yabancı yatırım ise 24 milyar dolara ya da dış kaynağın yüzde 5’ine yakın.

***

Görüldüğü gibi, AKP iktidarına denk gelen son 10 yılda, yabancılar, ancak yüzde 26 oranında doğrudan yabancı yatırıma yönelmişler, 120 milyar dolar ile..Ama acele etmemek gerek.Bunun 20 milyar doları ile hazır  gayrimenkul almışlar. Yani Alanya’dan Kalkan’a, Kuşaadası, Bodrum’dan İstanbul’un Ağaoğlu binalarına kadar  satın alınan arazi ve binalar için AKP rejiminde 20 milyar dolar ödemiş yabancılar.

Kalan 100 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermayeye gelince…Yabancı sermaye, 1980 öncesi daha çok imalat sanayiine gelirdi. Otomotivden kimyaya, gıdadan lastiğe kadar birçok sanayi alt dalında yabancı sermaye yatırımı olurdu. Fabrika kurar, sanayi işçisi istihdam ederlerdi. Bu zamanlarda yabancılar imalat sanayiini çok tercih etmiyorlar. Nitekim son 10 yılda, üçte ikisi AB’den olmak üzere,  gelmiş görünen 120 milyar doların 20 milyar doları gayrimenkul alımına giderken kalan 100 milyar dolardan sadece yüzde 18’inin imalat sanayiine aktığı görülüyor. Peki geri kalan? Elbette finansa . Türkiye’deki birçok yabancı bankayı alan AB’li finansçılar, yatırımın yüzde 30’u ile hazır bankaları aldılar. Enerjiye gelenler ise yüzde 7 den ibaret. İmalata gelenin çoğu da “hazıra konma”, yani satın alma.

Sermayenin yerlisi,yabancısı için de aslolan, kardır,sermaye birikimidir. Yabancı da yerli de , yüksek kar, avanta nerede ise oraya yatırım yapar. Sizin ihtiyacınız  yeni yatırım,  üretim,istihdam ise yabancıyı o alana çekmenin iklimini yaratmalısınız. Siz, faizi,avantayı,rantı cazip kılmışsanız, kabahati niye yerlisi, yabancısıyla sermayede  arayacaksınız, kendinizde aramalısınız…

Written by Mustafa Sönmez