Türkiye kapitalizmi yıllardır dış kaynakla, yani yabancı sermaye ile büyüyor. Yabancı sermaye geldikçe ekonomi genişliyor, yabancı kaynak girişi azalır ise küçülüyor, daralıyor, krize giriyor. Son küresel kriz konjonktüründe de bunu yaşadık. 2008 sonu ve 2009 ortalarına kadar yabancı kaynak çekilince ekonomi daraldı, krize girdi, 2009’un ikinci yarısında yabancılar dönmeye başlayınca ekonomi üst üste iki yıl ortalama yüzde 9’a yakın büyüdü. Bu yıl da yüzde 4 büyüme hedefi için gerekli yabancı kaynak girişinde, henüz pek bir sorun yok.

Yabancı kaynak girişinde sorun yoksa, başta iktidar ve o kaynağa ihtiyacı olanlar, kendilerini pek başarılı görüyor, hatta yabancı girişini bir başarı öyküsü olarak yansıtıyorlar. İyi de yabancı da “babasının hayrına” gelmiyor. İster doğduran yabancı sermaye biçiminde, ister borsaya ve devlet borçlanma kağıtlarına gelen sıcak para, isterse banka kredileri olarak gelen türden olsun, yabancı sermaye sonuçta, buradan bir kar-kazanç sağlamak üzere geliyor ve kazandıklarını da ülkede bırakmayıp kendi ana firmasına götürüyor. Peki ne götürüyor? Daha doğrusu ne kazanıyor Türkiye’den?

Bu sorunun yanıtı, her ay yayımlanan ödemeler dengesinde, “Gelir dengesi” alt başlığında var ve oradan her ay, giderek her yıl yabancıların kar, faiz, maaş-prim olarak kaç milyon, milyar dolar götürdüklerini anlayabiliyoruz.

***

Mesela, AKP iktidarlarında, 2002-2011 dönemine bakınca anlıyoruz ki, bu 10 yılda Türkiye’de çalışan sınıfın yarattığı değerden yabancılara 109 milyar dolar ödenmiş ve bu artık, kaynak,  ülkede kalmak, yeniden büyüme sağlamak yerine,  yurt dışına, yabancı sermayenin ana firmasına, bankasına transfer edilmiş. Buna kısaca uğranılan “kan kaybı” da diyebilirsiniz…

 

YABANCI YATIRIMCILARIN TRANSFERLERİ, Milyon $

2002-2011

2008-2011 %
Transferler

109.140

51.949

100

Kredi Faizi

58.610

26.550

53,7

Sıcak Para Kazancı

31.337

13.048

28,7

KarTransferi

18.252

11.719

16,7

Maaş-Prim

941

632

0,9

Kaynak:TCMB, Ödemeler dengesi veri tabanı

 

Görünen o ki, Türkiye’den, son 10 yılda yarısı kredi faizi olmak üzere , yabancı kaynak sahipleri, yatırımcılar, 109 milyar dolar ya da yılda ortalama 11 milyar dolar götürmüşler. Dışa kanayan değerin yarısını bankalardan sağlanan kredilerin karşılığı olan “faiz gideri” oluşturuyor.  Biliyoruz ki, Türkiye’nin dış borç stoku 318 milyar dolara ulaştı ve bunların  üçte ikisi özel sektörün borçları,ağırlıkla da özel bankalardan sağlanmış borç. Kısa vadeli oranı yüzde 40’a doğru yaklaşıyor. Bu da faiz yükünün artması demek. Nitekim, son 10 yılda 59 milyar dolar, kredi faizi olarak yabancı finansörlere ödenmiş.

İkinci “götürücü” , borsaya ve devletin borçlanma kağıtlarına gelen sıcak para  diye adlandırdığımız spekülatör, kısa vade sermaye yatırımcıları. Ödemeler dengesinden anlaşılıyor ki, sıcak para, son 10 yılda 31,3 milyar dolar transfer etmiş. Yani borsada hakimiyet sağlayacak kadar kağıda yatırım yapan buradan elde ettiği karları , ayrıca devletin borçlanma kağıtlarından elde ettiği faizi transfer etmiş.  Başka bir deyişle, son 10 yılda kanayan sermayenin yüzde 53’ü kredi faizi, yüzde 29’i de sıcak para payı olarak “götürülmüş”…

***

Gelelim, doğrudan yabancı sermayeye…2011 yılında 77 milyar dolara ulaşan cari açığı finanse etmek için, ağırlıkla banka kredisi ve sıcak para kullanılırken, çok arzulanan doğrudan yabancı sermaye girişi istenen büyüklükte olmadı. Yabancı kaynak  türleri içinde, “Doğrudan yabancı sermaye” yani sanayiye, hizmet sektörüne gelen, elini taşın altına sokan yabancı kaynak girişi tercih edilir. Çünkü diğerleri, sadece kaynak getirir ama riski fazla paylaşmaz, daha baştan adı konmuş faizini alır ve canı isterse ana parasını da alır gider. Finanse ettiği yatırımın para kazanıp kazanmaması, onu ilgilendirmez. Parasını kiraya vermiştir ve proje kar etsin etmesin, kirasını(faizini) alır, gider. Risk almaz, üretim yapmaz, istihdamı yoktur.  Oysa doğrudan yabancı sermaye, faizcilerden farklı olarak, önce katma değer üretip , büyüme sağlayıp kar elde etmek zorundadır.

Doğrudan yabancı sermayenin yükseldiği, azaldığı dönemler var. AKP iktidarı dönemine baktığımızda, arttığı dönemler, bol kepçe özelleştirmelerin olduğu zamanlarda yabancı sermayenin gelip şirket-banka alarak yatırımlarını artırdığını görüyoruz. Telekom’a, Tekel işletmelerine, Petkim’e gelen yabancı sermaye buna örnektir. 2006-2008 döneminde ortalama 16-17 milyar doları bulan doğrudan yabancı sermaye, izleyen 3 yılda ortalama 8 milyar dolara düşmüştür. Ancak, önemli olan yabancı sermayenin kar transferleridir. Yabancılar, elde ettikleri karın istedikleri  kısmını, patent, know-how gibi teknoloji karşılıklarını ana firmalarına aktarmaktadırlar. 2006 öncesinde yılda 1 milyar doların altındaki yabancı sermaye kar transferleri, izleyen yıllarda yıllık 3 milyar dolara yaklaşmıştır.

Doğrudan yabancı sermayenin kar transferleri, aynı yılın doğrudan yabancı sermaye girişlerine  dönem dönem çok yaklaşırken, bazı dönemlerde azalmış, ancak AKP iktidarı olan 2002-2011 yıllarında ortalama yüzde 21’i bulmuştur. Başka bir ifadeyle, giren her 100 dolarlık yabancı sermayeye karşılık 21 dolar, kar olarak dışarı çıkarılmıştır. Bunun hiç de küçümsenecek bir oran olmadığı bilinmelidir.

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez