9 Ekim tarihli “Solun bütünlüğü,ulusalcılık ve Kürt sorunu” başlıklı yazıma, 10 Ekim tarihli Aydınlık gazetesi bir yorum-eleştiri ile karşılık verdi (s.15). 9 Ekim tarihli İMC tv’de de bu konu gündeme geldi. Ender İrmek, Burak Cop ile CHP İstanbul milletvekili Aykut Erdoğdu’nun katıldığı programda da CHP’deki ulusalcı damarın durumu tartışma konusu edildi (izlemek için:  dailymotion.com/imctv#video=x1) .

Söz konusu oturumda CHP’nin yerel seçimlerde Kürt siyaseti ve Gezi direnişinin öteki bileşenleri ile ittifakının, elbirliğinin imkanları tartışıldı. Söz sırası bana geldiğinde ben CHP’nin sorunlu kimyasının manevra alanını daralttığından söz ettim ve CHP’deki ulusalcı damarın, öteki kesimlerle sürekli didişme içinde olmasının buna yol açtığından belirttim.

Önce ulusalcılıktan ne anlaşıldığını açıklığa kavuşturalım. Milletvekili Erdoğdu, ulusalcı olarak nitelenenlerden olmamakla beraber, o damarla parti içinde bir arada olunabildiğini, ulusalcılığın anti-emperyalist yanından söz etti. Ulusalcılık sadece anti-emperyalizm ise , hepimiz ulusalcıyız. Ama aynı ulusalcılık ülkede farklı kimlik ve kültürleri inkârdan geliyor, Kürt kimliği ve Kürtlerin haklarını yadsıyan bir yerde ısrarla duruyor ve bunu CHP içinde, bunu İP olarak yapıyor.

İP PROGRAMI MADDE 6

Aydınlık’ta yer alan yazıda, ulusalcıların Kürt kimliğini inkârcı yaklaşımlarının doğru olmadığı belirtilerek, “İşçi Partisi ve Aydınlık gazetesi bırakın Kürtleri inkâr etmeyi, kimse ağzını açamazken en önde savunuyordu” deniliyor. Ben İP’in programına bakarım, belge ile yazarım. Ne diyor İP Programı 6. madde; Türkiyemizde Kürt meselesi, demokratik hak ve özgürlükler açısından esas olarak çözülmüştür. ..izlenecek siyasetler ve yerine getirilecek görevler şunlardır:Kürt kökenli yurttaşlarımızın millî bütünlüğe kazanılması ve Cumhuriyet’in devrimci kültürünün hakim kılınması…”

Kendi dilinde eğitim yapamayan, kendi dilinde kültürünü geliştirmek için kamusal kaynak kullanamayan, kendi dilinde kamudan hizmet alamayan Kürtler, bunun için mücadele ettikleri için hapislere atılan Kürtler orta yerde dururken 6. Maddeyi,  kendisine demokrat, hatta sosyalist diyen Aydınlık, İP mensupları  ne kadar içlerine sindiriyorlar? İzlenecek siyaset ve görev olarak, bu dostları, “Kürt kökenli yurttaşlarımızın milli bütünlüğe kazanılması ve Cumhuriyet’in devrimci kültürünün hakim kılınması” biçimindeki buyurgan, otoriter ve örtülü olarak Kürtleri Türkleştirmek duygusu veren ifade, nasıl rahatsız etmemektedir? Bu duruş bırakın sosyalist olmakla, demokrat olmakla bile, nasıl bağdaşmaktadır?

Aydınlık’ın PKK- BDP çizgisinin, ABD karşısındaki tutumu, Gezi direnişi sırasında AKP ile yürüttüğü çözüm süreci dolayısıyla hayırhah tutumu, bütün bu ulusalcılık mülahazalarının dışındadır. Konumuz, Kürt siyasetine kefil olmak değildir; onların zikzaklı yürüyüşlerini, tutarsızlıklarını , yeri geldiğinde bir bağımsız sosyalist optikten eleştirdiğimi bizzat Aydınlık-İP çizgisi takip etmiştir. Benzer zikzaklar İP tarihinde de çoktur ve yine eleştirilmiştir. Bugün “ulusalcılık” adı altında Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerinden, bu hakların yasal, Anayasal güvencelere kavuşturulmasından söz ediyoruz. Kürt siyasetinden bağımsız olarak, Aydınlık-İP, hâlâ parti programının 6. maddesinin arkasında mı duruyor, yoksa bu maddedeki duruşunu gözden geçirecek midir?

 GEZİ DENEYİMİ

Aydınlık, yerel seçime ittifaklardan söz ederken CHP-Kürt siyaseti ile sınırlı bir ittifak önerdiğimi , diğer gezi direnişi bileşenlerini dışarıda tuttuğumu ifade ediyor. Doğru değil. Ne yazılarımda, ne konuşmalarımda bu kadar dar bir ifade kullandım. Arşiv orada, hemen ulaşılabilir. Önerdiğim, İP’den, diğer tüm sosyalist partilere, meslek odalarına, Gezi bileşeni olan LGBT’ye, Müslüman sosyalistlere kadar tüm unsurları içeren bir ittifakın tesisidir. Ama ulusalcılık adına Kürtler dışlanır, Kürtlerin hak ve özgürlüklerine ilişkin talepler dışarıda tutulur ise yol almak mümkün olmaz. 

Çok kültürlü ve çok kimlikli bir toplumda yaşıyoruz ve tüm kimlikten yurttaşların kendilerini özgürce ifade ettikleri, eşit yurttaş olarak hissettikleri bir toplumu amaçlamalıyız. Bunun gereği, Kürtlerin kendi dillerinde eğitim, Kürtçe kamu hizmeti alma gibi demokratik haklarını bir kalemde “bölücülük, ayrılıkçılık” diye karalamak kolaycılığından vazgeçmeliyiz. Bu, bizi kutuplaşmaya, ayrışmaya götürüyor ve bundan AKP diktatörlüğü yararlanıyor, bunu kışkırtıyor. Kürtlerin, ABD emperyalizminin oyunlarına alet olup ülkeyi parçalayacakları ve bir Kürt devleti kuracakları ezberini ısrarla, inanmadan savunduğunuz ölçüde, bu ülkede , sokaktaki insanlar Kürtleri dost olarak göremez, ona elini uzatamaz . Bu dili ısrarla sürdürmek , bir takım medyaya, yazarlara prim sağlıyor olabilir ama bu açıkça sorumsuzluktur, kardeşliğe düşmanlıktır.

BAŞKA YURDUMUZ YOK

Türkiye’deki Kürtlerin, Türkiye’den başka yurtları yoktur. Kürt nüfusun yarısı zaten Batı illerinde. İşleri, aşları burada. Türkler, Lazlar,Araplar,Gürcüler… herkes bir birinden kız aldı verdi, buradan bir ayrılık çıkmaz. Bunu, sevseniz de, sevmeseniz de, Kürt siyaseti, PKK da anlamış durumda. Bu ülkenin bütünlüğü içinde eşit yurttaş olarak ama Kürt kimliklerimizle birlikte yaşamak istiyoruz diyorlar. Birbirimize  şans verelim. Anlamaya çalışalım. Güvenmeyi deneyelim. Yanlış bulduğumuzda hep birlikte eleştirelim.Bu ülkede kendi kimliklerimizi, kültürlerimizi geliştirerek yaşamamız mümkün. Bunun yolu için önerilen “bölgesel özerklik”, yerinden yönetim gibi formülasyonları kestirip atmak yerine soğukkanlılıkla tartışalım. Ama bunun için önce önyargılardan kurtulalım.

AKP diktatörlüğü sallanıyor, silkelense düşecek ve bir karanlık devir sona erecek. Bunun fırsatını Gezi direnişi ile yakaladık, bütün önyargıları geride bırakarak bir araya gelmeyi başardık. Bunu sürdürmeliyiz. İsteyen kendisine yine ulusalcı desin, ama ulusalcılığı, tek bir kimliğin, öteki üstünde hegemonyası gibi anlamasın. Türk, Kürde hükmetmeye kalkmasın. Kürt de Türk’ün kimliğine, sembollerine, değerlerine saygı göstersin. Böylesi mümkün. Bunu dünyanın birçok yerinde yapabiliyor insanlar. Birçok yerde farklı kimlikler bir arada yaşamayı ve barış içinde yaşamayı, halklar, farklı kimlikleriyle egemen sınıflara karşı durmayı biliyorlar. Biz de yapmalıyız. Bu hepimizin tarihi sorumluluğu ve mecburuz.Çünkü gidecek başka yurdumuz yok.

Written by Mustafa Sönmez