Ankara pins electoral hopes on ignoring economic realities (Al-Monitor, October 12, 2018)
ARTICLE SUMMARY The Turkish government’s vacillations and zigzagging in the face of the country’s economic…
ABD’de sürmekte olan Zarrab davası iç ve dış kamuoyunda nefes kesen bir dizi film gibi izlenirken 17-25 Aralık 2013’te üstü kapatılan rüşvet rezaleti bizzat Zarrab’ın itirafları ile yeniden sergileniyor. Zaman zaman dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a dokunan bu itiraflara paralel olarak CHP’nin ortaya çıkardığı Erdoğan ailesinin yakınlarının Man Adası’ndaki off-shore hesaplarında açıklanması güç servetlerle ilgili haberlere de piyasadan pek tepki gelmedi. Yüzde 13’ün kıyısına gelen yüksek enflasyonla beraber yabancı yatırımcıda hızlı çıkış, dolayısıyla dövizde hızlı bir yükseliş olacak mıydı? Pek de olmadı. Kasım ayı başında 4 doların eşiğine gelen ve Merkez Bankası’nın bazı müdahaleleriyle yatışan döviz fiyatı onu tırmandıracak yeni olumsuz haberlerden fazla etkilenmemiş görünüyor ve bu, “acaba neden?” sorusunun sık sık sorulmasına yol açıyor.
Eldeki verilerden gidecek olursak, önemli tüketim ve yatırım kararları askıda durmakla beraber yabancı yatırımcıların çıkışı yoğun değil. Merkez Bankası’nın haftalık olarak yayımladığı Türkiye’deki yabancıların portföy yatırımlarında kayda değer bir çıkış gözlenmedi.
Kasım ayının ikinci haftasında net olarak 1 milyar doların üstünde sıcak para çıkışının ardından izleyen iki haftada 450 milyon dolarlık giriş oldu ve bunun üçte ikisi fiyatı ucuzlayan hisse senetlerine yapıldı.
Ancak sıcak parada kasım ayının ikinci yarısında uzaklaşma yaşanmamasına rağmen net döviz açığı olan şirketlerden ve bireysel yatırımcılardan dolara gelen talebin etkisi ile dolar fiyatı 3.95 TL basamağını pek terk etmedi. Merkez Bankası’nın kısıtlı da olsa — yarım puan kadar — örtülü faiz artırması, daha anlamlı faiz artırabileceği sinyallerini yayması, bazı döviz yükümlülüğü olan firmalar için dolar kurunu sabitlemesi gibi önlemler, dövizdeki tırmanışı bir ölçüde yavaşlattı.
Doğrusunu söylemek gerekirse siyasette olduğu kadar ekonomide de deprem yaratması beklenen ABD’deki Zarrab davası ve Man Adası belgelerinin piyasalar tarafından okunma biçimi biraz farklı.
Piyasaların olayları okuma biçimi kamuoyu vicdanından, etik optiğinden görünen ile pek örtüşmüyor. Herkes iyi bilir ki yatırımcı, yani piyasa öncelikle kârına bakar. Yolsuzluk, usulsüzlük, onu risk barometresini etkilediği kadar ilgilendirir.
ABD’deki Zarrab duruşmasında öne sürülen iddialar ve geçirilen isimler, olay örgüsü ve yapılan vurgular, şu ana kadar olanı biteni fiyatlamaya çalışan piyasada fiyatların olağan dışı artacağı kanısını uyandırmadı henüz. Elbette şimdilik. İfadeler değişebilir, seyir farklılaşabilir. Ne var ki piyasa için rüşvet, yolsuzluk, hatta yüksek enflasyon, “yeni haber” değil ve hepsi satın alınmış, fiyatlanmış durumda. Yeni haberler, yeni mesajlarla iş değişebilir tabii… Ama önce ortaya çıkması, uç vermesi gerek. Eldekiler fiyatlandı ve sonuçta Zarrab davasının ilk haftasında Türk Lirası cinsi 10 yıllık hazine tahvilinin bileşik faizi 85 baz puan aşağı kaydı. Yani tahvilde alım var. Duruşma günü 3.98’e koşan dolar/ TL kuru o haftayı 3.92 ile kapadı. Türkiye tahvillerinin “kasko primi” olarak görülebilecek CDS, 200’ün altına indi.
Özetle piyasa hem Zarrab hem Man Adası ile ilgili haberlerin yaratacağı türbülansları fiyatlamış durumda. Yeni türbülanslar olursa ancak o zaman yeniden fiyatlama olabilir.
Piyasaları artan enflasyon da pek etkilememiş gibi. Merkez Bankası müdahalelerine rağmen iki ayda yüzde 13’e yakın artan dolar fiyatı, ayrıca dünya piyasalarında yükselişe geçen başta petrol olmak üzere emtia fiyatları, bunların ithalatçısı Türkiye’de hem tüketici hem de üretici fiyatlarını yukarı iten ana kaldıraç durumunda. Bunu Merkez Bankası’nın enflasyon raporu da teyit ediyor.
Kasım ayı enflasyon verisi ile birlikte yıllık hesaplamada TÜFE yüzde 13’e yaklaştı. Yıllık fiyatlar petrol fiyatlarının da tırmanmasıyla en çok ulaştırma hizmetlerinde arttı ve yıllık bazda artışı yüzde 19’a yaklaştı. Gıda ve alkolsüz içeceklerde ise yıllık artış yüzde 15,8’i buldu. Yıllık artışlar çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 13,4’ü, ev eşyasında yüzde 12,9’u, sağlıkta yüzde 12,4’ü bulmuş durumda. Bunlar son 14 yılın en yüksek enflasyon rakamları.
Tüketici fiyatlarına etki eden sanayici-üretici fiyatları daha da ürkütücü. Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE), 2017 yılı kasım ayında yıllık olarak yüzde 17 artış gösterdi. Özellikle ara mallarının fiyatlarında yüzde 23’ü bulan fiyat artışları bunun tüketici fiyatlarına da yansıyacağının sinyali sayılıyor.
Daha çok da şirketlerin kullandığı elektrik ve gaz yıllık olarak yüzde 1,2 ucuzlatıldığı halde üretici fiyatları yıllık yüzde 17,3 arttı. Elektrik ve gaza da zam gelecek, hazırlık yapılıyor. Döviz fiyatı ve dünya enerji fiyatlarındaki artış önce sanayici sonra tüketici fiyatlarını hızla tırmandırıyor. AKP enflasyonla baş edemiyor.
Ücret, maaş enflasyon karşısında hızla eridi. Homurtular artacak.
Tüm güven endeksleri kasım ayında ekime göre geriledi. Ekonomiye ne tüketici kesim güven duyuyor, ne reel kesim. Zaten dövizin tırmandığı, faizin hızla yükseldiği, bütün önlemlere rağmen işlerin umulan ölçüde açılmadığı bir dönemde ekonomiye güven duyulsa şaşırtıcı olurdu.
Kasım ayına ilişkin bu endekslerin hiçbirinde önceki aya göre iyiye gidiş görülmedi. Tüketici güven endeksi kasım ayında 65,2 ile bu yılın en düşük düzeyine indi. Tüketici güveni darbe girişiminin yaşandığı geçen yılın temmuz ayından bile daha aşağıda bulunuyor.
Bir yandan Zarrab davasında rüşvet itirafları, Man Adası off-shore hesap belgeleri, öte yandan yükselen enflasyon, beklenti anketlerinde hızlı bozulmalar… Buna rağmen dövizde tırmanmanın yerini yer yer düşüşe bırakmasına ne demeli? Piyasanın bu tutumu nasıl açıklanır? AKP iktidarının hile hurdayla, borsayı paravan şirketleri aracılığıyla manipüle ettiği; hisse senedi, devlet kâğıdı alımı yapan paravan şirketlerle piyasayı regüle ettiği türü fısıltı gazetesinde dolaşan komplo teorileri yine eksik olmuyor. Ama daha akla yatkın gelen açıklama, Merkez Bankası’nın 14 Aralık’ta yapacağı olağan toplantısında faiz artırabileceği beklentisi. Yüksek gelen enflasyon karşısında faiz artırmaya mecbur kalacağı düşünülen Merkez Bankası’nın bu kararı piyasalarca önceden satın alınıyor ve hazır döviz fiyatı yüksek iken satışa geçiliyor bu da fiyatları aşağı çekiyor.
Merkez Bankası 14 Aralık’ta faiz artırır mı? Piyasalar artırır beklentisi ile döviz satmaya devam eder ve fiyat Merkez Bankası açısından 14 Aralık’ta makul bir seviyeye inerse, o tarihte Merkez Bankası niye faiz artırsın? Hele ki 12 Aralık’ta açıklanacak ve tahminlere göre yüzde 7-8 gibi gösterişli bir büyümeyi bulacak rüzgârı da arkasında hissederse faiz artırmayabilir. Ama bu kez de piyasalar faiz artırılmadığı için hayal kırıklığı duyup tekrar dolara yönelebilir ve aralık ayının ikinci yarısı yeni bir dolar tırmanışına sahne olabilir.