“Kırılgan”ın notunu kırmak…
Ekonomi literatürüne kırılgan (vulnerable), olarak yerleşti, ama ben özellikle Türkiye için daha uygun olanının “kemik…
Neoliberal kasırganın 1980 sonrası Türkiye tarımında yarattığı yıkım, 2000’li yıllarda AKP rejiminde durmak bilmedi. Öncekiler gibi AKP de IMF-Dünya Bankası etkisinde, tarımı bütçeye yük gördü, destekleri azalttı, Batı’nın agroendüstrilerinin yıkıcı ithalatından korumadı ve tarımın kan kaybı 2012’de de sürdü. Tarım alanları hızla inşaat arsasına dönüştürülüyor, kırlar hızla boşalıp kent yoksullarına her yıl yüzbinler katılıyor ve Türkiye tarımının en temel ürünlerinin karşısına milyonlarca dolarlık ithalatla çıkılıyor. Tarımda, gıdada kendine yeterliliği ile övünen Türkiye’de , şimdi “enerji güvenliği” endişesinin yanına “gıda güvenliği” endişesinden söz eder olduk. Kendi kendini besleyememek korkusuna kapılmış durumdayız. Bu yıkımın 2012 göstergelerine dönelim…
AKP rejiminin 10 yılında, büyümenin yıllık ortalaması yüzde 5’i geçmezken tarımdaki büyüme 3 puan geride kaldı ve yıllık yüzde 2’yi geçemedi. 2003’te tarımın milli gelirdeki payı yüzde 11 dolayında iken 2012’de yüzde 9’larda ve 2 puan gerilemiş durumda.
Kaynak:TÜİK, GSYH veri tabanı
AKP rejiminin, ekonomiyi her geçen yıl daha çok dış kaynak girişine bağımlı hale getirmesi, bunun için de TL’yi döviz kuru karşısında yüzde 30’a varan oranda değerli hale getirişi, sanayide yarattığı tahribatı tarıma da taşıdı. Ucuz kur her geçen gün tarımsal ürün ithalatını çekici kılıyor ve pamuktan ham deriye, buğdaydan meyveye Türkiye’nin tarımda da verdiği dış ticaret açıkları hızla artıyor. 2010’da tarımın dış açığı 1,3 milyar dolar iken 2011’de 3,5 milyar dolara çıktı ve 2012’nin 10 ayında da 2,2 milyar dolar. Bu yıl 6,2 milyar dolarlık tarım ithalatına karşılık ancak 4 milyar dolarlık ihracat yapılabildi. Sadece pamuk, buğday, sığır, soya ve ayçiçeği tohumu ithalatına bu yıl harcanan döviz 4 milyar dolara yaklaşıyor.
Güneydoğu’daki savaşın da etkisiyle hayvancılık çöktü. Son 30 yılda hayvan varlığı 85 milyondan 40 milyona düştü ve sonunda et fiyatları patlayınca terbiye için ithalata yeşil ışık yakıldı. 2010 ortalarından bugüne ülkeye yaklaşık 3 milyon sığır, koyun ve keçi girdi. İthal hayvan, et ve et ürünlerine yaklaşık 3 milyar dolar ödendi.
***
Tarım ve hayvancılığa bütçeden sağlanan destekler göstermelik düzeyde. Fındık,çay, buğday,sığır,yem,pamuk yetiştiricilerine ödenen, mazot ve gübreyi de içeren tarım destekleri, toplam bütçe harcamaları içinde devede kulak gibi. Örneğin 2012’nin 11 aylık tarım destekleri 7 milyar TL ve toplam bütçe harcamalarının yüzde 2’sinden ibaret. Nüfusun dörtte birinin geçimini sağladığı tarıma, bütçeden yüzde 2 destekle yetinmek, tabii ki adil değil. Ama AKP’nin de derdi değil.
Tarım ile yoksulluk sözcüklerinin geleneksel yan yanalığı 2012’de de değişmedi. 2012’de de eli iş tutan ya da işim var, diyenlerin yüzde 25’i tarımda, ama ürettikleri tarımsal değer, milli gelirin yüzde 9’undan ibaret. Dolayısıyla, tarımdakilerin kişi başına gelirleri, yine düşük kaldı. TÜİK’e göre tarım sektöründe çalışıyor görünen 6,5 milyon kişiden yüzde 40’a yakını yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bunların yarısı, ücretsiz aile işçisi kadın ve sosyal güvencesi yok. Türkiye genelinde yoksulluk sınırı altında yaşayanlar nüfusun yüzde 18’i olarak açıklanırken tarımdaki yoksullar tarım nüfusunun yüzde 40’ına yakın. Bu makus talih 2012’de de değişmedi.
(31 Aralık: Ücretli Sınıf: ‘Senede Bir Gün’)