Alıcısı pek fazla olur böyle başlıkların; 2014’te neler olacak ? Kehanet, hep ilgi çeker. Hemen kulak kesilir insanlar. Özellikle “kriz” hallerinde hep geleceği merak ederiz. Politik kriz belirince, ekonomik krizin eşiğine gelince hemen kulak kesiliriz,  “Bakın,neler olacak” diye başlayan müneccim ahkâmlarına. Kimisi ise hem kulak kesilir, hem de tevekküle bırakır; “Gaibi sadece Allah bilir! Hakkımızda daima hayırlısı olsun. Tüm insanlık için mutluluk gelsin. Temenni güzel olursa akıbet de güzel olurmuş” …

 NELER OLACAK?

 2014’te , dünyada olup biteceklerden çok, Türkiye’de neler olacağı ile öncelikle ilgiliyiz. Yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. 2015 genel seçiminin de 2014’e alınma ihtimali var. Her şeyden önce bu seçimlerin sonuçları  ne olacak? 2013’ün son iki haftasında tırmanan AKP-Cemaat kavgası,  patlatılan yolsuzluk-rüşvet dosyalarının sandığa ne tür etkisi olacağı hep merak konusu. Ama ondan önce, yolsuzluklar üstünden yediği darbeye, yargıyı “paralel devlet, örgüt” iddialarıyla etkisiz duruma getirmeye çalışan AKP rejiminin neler yapacağı ya da yapamayacağı sorularının yanıtı merak ediliyor.

 2013 Haziran direnişi ile kimyası bozulan AKP rejimi, içeride ve dışarıda uğradığı kan kaybını telafi edemeden başına Cemaat darbesi geldi.  Kadim dostların barıştırılmaları pek mümkün görünmüyor. Cemaat, yargı üstünden başlattığı soruşturmaları bütün engellemelere rağmen sürdürme kararlılığında. RTE ve yakın çevresi ise büyük panik halinde ve soruşturmaların ucunun eninde sonunda kendilerine uzanacağını bilerek yargıyı etkisiz kılmaya çabalıyorlar. HSYK’ya “haddini bildirme” gayretlerini Danıştay’ın etkisizleştirilmesi çabaları takip edecek, şimdiden belli oldu. Ama turpun büyüğü heybede; bir sabah aniden Cemaatı hedef alan bir “örgüt soruşturmasına” uyanabiliriz; buna hazır olalım.

 DIŞ BAĞLAM

 İçeride olup bitecekleri, dış dinamikleri ihmal ederek anlamaya  çalışmak eksik, dolayısıyla yanlış olur.  Türkiye, dünya bütününde, özellikle gelişmiş ve “yükselen” ülkeler topluluğunun bir parçası. G-20 olarak adlandırılan  dünya ekonomisinin yüzde 85’ine hükmeden grubun bir üyesi. Dün de yazdım; 800 milyar dolarlık gelir üreten bir ekonomi  olarak  dünyadan kullandığı krediler, aldığı yatırımlar, jeopolitik konumu ile başta ABD, AB olmak üzere büyük güçlerin her anını takip ettikleri bir ülke. Türkiye’de yaşanan politik krizin, ekonomik krizin,  onların ilgileri dışında olması mümkün değil. İlgililer, hem de çok ilgili, hatta müdahiller. RTE ve çevresinin son operasyonlarda ABD’nin parmağını araması yersiz bir iddia değil. 2002’de   ABD ile  iktidara geldikleri, 10 yıla yakın bir iktidarı onların desteği ile sürdürdükleri ne kadar gerçek ise, bugün yine onların içinde yer aldıkları bir güç bileşimi ile terbiye edilmek, olmadı, gönderilmek istendikleri de bir gerçek. Ayı ile yatağa giren her tür sonucuna katlanmak durumundadır.

 FED ETKİSİ

 2014’te ABD, Türkiye’nin gündeminde iki türlü yer alacak. Bunlardan birincisi genel. ABD, aldığı ve alacağı kararlarla Türkiye’nin de dahil olduğu tüm kapitalist alemde değişimlere yol açtı, daha da açacak. İkinci etki ise daha özel;Türkiye’ye özgü. Türkiye’deki güçler denkleminde tutacağı taraf ile ilgili.

 2008’de içine girdiği finansal krizi, gevşek para politikaları, bonkör bütçe politikaları ile yumuşatmaya çalışan, kendi sermayedarlarına böyle bir hava yastığı ile destekler sağlayan ABD, 2013’ün ikinci yarısında bu desteği, tahvil alım programını daraltmaya başlayarak azaltacağını duyurdu. Bu, aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelere, geçici demir atmış küresel sıcak paranın yüzünü ABD’ye dönmesi anlamına gelecekti. Nitekim, 2013 Mayıs ayından başlayarak bu yön değişikliği yaşanmaya başlayınca aralarında TL’nin de olduğu, yerli paralar önemli değer kaybına uğradı ve dolar hızla tırmanmaya başladı. Bu para politikası 2014’te koyulaştırılacak.

Dış kaynak girişi ile büyüyebilen, dış kaynak çekilince kuruyan Türkiye ekonomisi, FED cephesinden önemli bir yara almaya başladı bile. 2013 mayıs ayına 1.80 TL ile başlayan dolar, 2013 yılını 2.12 TL ile kapatarak yüzde 18 ‘e yakın değer kaybına uğradı.

 ABD’NİN ÖZEL ROLÜ…

 ABD’nin bu “genel etki”sinin yanında Türkiye’de 2014’te olacaklara özel etkisi ise , bölgede bir “partner” olarak kabul edilmiş RTE ve çevresine  artık güven duymaması ile ilgili. Kendisine “bölgesel aktör”lük vehmeden ve ABD’nin 2008 sonrası politikalarını okuma ve uygulamada eksik kalan, dahası ayağına dolanan RTE-Davutoğlu ikilisi, ABD için artık birlikte çalışılacak isimler gibi durmuyorlar.

 Sadece  dış politika performansı değil, AKP’nin iç politika performansı da ABD için endişe verici. Türkiye toplumunu bu kadar kutuplaştıran, Koç gibi  büyük sermayedarlarına ekonomik terör uygulayan, kayırmacı, tek tipleştirici bir iktidarın ülkeye istikrar değil, büyük istikrarsızlık yaşattığını ABD görüyor.  Gezi direnişi gibi bir halk ayaklanması, ABD için “devrim kazasına” uğrama sinyalidir aynı zamanda. Bu durumda 2014’ün Türkiye  siyasetinin dizaynında ABD yine olacaktır. Bu kez RTE ve yakın çevresini terbiye etmek, olmuyorsa ayıklamak üzere devrededirler.

GÜÇ KİMDEN YANA?

ABD’nin iç siyasette devrede olması, AB’nin, haydi haydi devrede olması demektir. Buradan ne sonuç çıkar? 2014’e yeni bir  güç denklemi ile girilmiştir. Önceki seçim konjonktürlerinde AKP’nin hep yanında olduklarını hissettiren ABD ve AB, bu kez –en azından- “bizi karıştırma”  uyarısı göndermekte ve her demokratik ihlalde ‘ıslık çalmaktalar’.  Dış dinamiklerdeki bu “yeni duruş”, AKP rejiminin çok muhtaç olduğu dış sermaye, dış ticaret trafiğine yapacağı etkilerle bile önemli sonuçlar yaratacak önemdedir. AKP’nin akibetini, bu “kardeş kavgası” kadar, yolsuzluğa,rüşvete, artan pahalılık, işsizlik, şovenist, anti-demokratik baskılara sokakta direnen halkın basıncı da belirleyecektir.

2014 ile birlikte başlama gongu çalan politik güreşin bu yeni raundunun, iyice inişe geçmiş bir ekonomik konjonktür ikliminde yaşanacağını ve seçmen davranışını, yolsuzluk-rüşvet gerçeği kadar, bu pahalılık-işsizlik ikliminin de etkileyeceğini belirtelim.

 

Written by Mustafa Sönmez