Mustafa Sönmez

 Kim ne derse desin felaket miyobu bir toplumuz. Biraz aklımızın başına gelmesi için gözümüzün tam da önünde bir felaketin olması gerekiyor. Komşumuzun evinde yangın çıkarsa o an sigorta yaptırmak aklımıza geliyor. Yolda bir araba kaza yaparsa kasko aklımıza geliyor. Deprem başımıza gelince oturduğumuz evin sağlam olup olmadığını sorgulamak aklımıza geliyor. Bu felaket miyopluğu, hadiseler yatışınca yavaş yavaş külleniyor. Sigorta yapmayı erteliyor, evin depreme dayanıklılığını sorgulamayı bir başka bahara, daha doğrusu yeni bir felaket anına erteliyoruz.

1999 Marmara depremini yaşadıktan sonra herkes iyi-kötü evini gözden geçirmiş, iyi-kötü depreme karşı güçlendirme gayretine gelmişti. Peki sonra ne oldu? Unutuldu gitti.

Deprem vergileri ile ne yaptınız, sorusunu sormak şimdi aklımıza geldi. İktidardan gelen cevaplara baksanıza; sağlığa harcadık, yola harcadık gibi suya tirit cevaplarla savuşturuyorlar. Sözün özü, felaket başımıza gelince uyanır gibi oluyoruz, biraz küllenince her şey eskisine dönüyor, hassasiyetler yok oluyor. Azgelişmişliğin yeni bir tanımını isterseniz, o da felaket miyopluğudur.  

***

RTE, esip gürlüyor. Kaçak-göçük yapıları, siyasi bedeli ne olursa olsun yıkacağım, diyor. Kurt, puslu havayı sever. Hazır, deprem ateşi yeniden yanmışken, bu gerekçeyi kullanıp rantçı hamlelere abanmanın tam zamanı… Hazır,  yeni rant vekaleti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da kanun hükmünde kararnamelerle yetkileri tekelleştirmişken… Belediyelerin her tür yetkisini kullanacak bu bakanlık. Artık kim tutar yandaş rantçı tayfayı…

Oysa bunca deprem, sel, heyelan afetinin bize öğretmesi gereken şey, felaketin yerelde örgütlenerek üstesinden gelinebileceği olmalı. Yerel idareler, örgütlenmeler güçlü olursa, hem soruna doğru teşhisi koymak, çözümleri bulmak, hem de onları icrada etkinlik artar. Oturduğumuz semtten, sokaktan başlayarak örgütlenmelerimiz olsa, taban, belediyelerimizde daha fazla söz  ve karar sahibi olsa, kaçak, çarık-çürük bina yapımına göz yumulabilir mi? Herkes keyfince binasının alt katında kolon kesip oradan garaj, dükkan alanı çıkarabilir mi? Sokaktan örgütlensek, bu kadar adamsendeci olur muyuz? Anında birbirimizi , oradan semt meclisimizi, oradan belediyemizi dürtmez miyiz? Ne oluyor orada, demez miyiz?

Sokaktan örgütlensek, afetlere karşı, herkes afet anında nerede toplanacağını, nasıl davranacağını öğrense kaos olur mu, gelen yardımları böyle dağıtma beceriksizliği yaşanır mı, koordinasyonsuzluk olur mu? Sokaktan örgütlensek, deprem anında nerede toplanacağız, o yer neresi, yoksa neden yaratmıyoruz sorusu sorulmaz mı?  Koca Şişli ilçesinde deprem anında toplanacak bir park, alan söyleyin bana. Yok!…Ali Sami Yen Stadı, Seyrantepe’ye yeni stat yapılınca, park olabilir, deprem sırasında toplanma merkezi olabilirdi. Oysa,  yaklaşık 500 milyon dolara  Özelleştirme İdaresi marifetiyle satıldı. Şimdi oraya da gökdelenler dikiliyor. Tabanda örgütlenme olsa, semt örgütleri olsa, o imkan böyle harcanır mıydı?

***

AKP rejimi her şeyi merkezileştiriyor, yereli de güçsüzleştiriyor. Merkezi bütçeden yapılan harcamalardan “mahalli idareler”e, yani yerel yönetimlere, belediyelere ve il özel idarelerine aktarılan para ancak dördüncü sırada ve toplamın yüzde 9’undan ibaret. Faize yüzde 16 harcanırken yerele yüzde 9 veriliyor.  Bunun bile dağılımında büyük farklar var. Yerel yönetimler, bütçeden gelenlerle beraber kendi topladıkları vergiler ve diğer yerel kaynaklarla yaklaşık 50 milyar TL harcıyorlar kentler için. Merkezin harcadığı ise 300 milyar TL’nin üstünde. Merkez 6 harcarken, yerel 1 harcayabiliyor.  Buradan başlayarak yerelin daha fazla kaynak kullanma imkanlarını artırmak gerek. Ama bununla bitmiyor. Büyük kentler kaynaktan da aslan payını alıyorlar. İstanbul tek başına yerel harcamalardan yüzde 30 pay alıyor. Tamam, 13 milyon nüfusa o kadar harcama olmasın mı, diye itiraz edilebilir. Ama nüfusa vurduğunuzda, kişi başına yerel harcama İstanbul’da 10 ise Şırnak’ta 1..!

Yerelin harcama kapasitesini artırmak kadar kaynağın nereye kullandığını da belirlemek gerekiyor. İstanbul harcamalarının ağırlığını rantçı yatırımların ihtiyacı olan alt geçit, üst geçit, tünel, viyadük vs. yatırımları oluşturuyor. Ya depreme karşı binaların iyileştirilmesi , kamu yapılarının, altyapının güçlendirilmesi ?

Bütün bunların olması için sokaktan örgütlenmek, afete karşı hazırlığımızı , örgütlenmemizi oturduğumuz apartmanlardan başlatıp sokaktan, semtten, belediye alanımızdan örmek, güçlendirmek gerekiyor. Bunca felaket hiç bir şey öğretmediyse bunu öğretsin. Henüz vakit varken…

Written by Mustafa Sönmez