Yandaş medyada erişim krizi…
Dinci siyaset, “milli görüş” adıyla toplum sahnesinde yer aldığı 1980’li ve 1990’lı yıllarda Milli…
Türkiye’nin aşil topuğu, en yakıcı sorunu Kürt meselesinin medyanın gündemine girmesi için ne yazık ki, silahların, bombaların patlaması, ölüm haberlerinin gelmesi gerekiyor. Çatışma, ölüm yoksa, verilecek haber de yok. Gözyaşı, cenaze, ağıt varsa, Kürt sorunu hemen haber olup gündemlere giriyor, hemen birinci sayfalara taşınıyor, bilgisi olmadan fikri olan kalem erbabına , kerameti kendinden menkul köşe yazarlarına, “nöbetçi stratejistlere” malzeme oluyor; TV haber programlarına, saatleri bulan oturumlara Kürt sorunu kuruluyor…Ama kan yoksa, ölümler yoksa, bunlar medyanın gündemine giremiyor, sanki Türkiye’de Kürt sorunu yok!..
***
“Zemheri de uzadıkça uzadı/ Seni baharmışsın gibi düşünüyorum/
Seni Diyarbekir gibi düşünüyorum” diyordu Ahmet Arif şiirinde. Bu yıl da öyle oldu. Zemheri uzadıkça uzadı. Kışın sonu bahar… Ama insana “eyvah !” dedirten bir bahar var sanki önümüzde. Kış şartları, zorunlu bir ateşkesi getirdi. Van depremini, Uludere katliamını içeren bu zorlu kışta, kırsalda, doğa ile mücadele her şeyin önüne geçti ama kar kalktığında, baharla beraber hava açtığında neler olacak? Korkulan şu ki, çatışmalar baharla birlikte hızla artacak ve doğanın dayattığı suskunluğun yerini yeniden jet, bomba, mermi sesleri alacak. Dilerim, olmaz…
Oysa bu kış, bu doğanın dayattığı zorunlu ateşkes, diyaloğa, barışın diline, müzakereye fırsat oluşturabilirdi. Olmadı. AKP iktidarının, KCK operasyonlarının ardı arkası kesilmedi. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş , KCK çerçevesinde Kürt siyasetinden 6 bin 300’ün üstünde tutuklu ve gözaltı olduğunu ifade ederek içeridekilerin profilleri ile ilgili şu bilgileri veriyordu 17 Şubat’ta, Hasan Cemal’in köşesine gönderdiği mektupta ; “ 6 milletvekili; 94 gazeteci ve 30 gazete dağıtımcısı; 36 avukat; 31 belediye başkanı; 7 belediye başkan yardımcısı; 5 belediye başkan vekili; 183 parti yöneticisi; 28 Parti Meclisi üyesi; 6 MYK üyesi; 2 eşgenel başkan yardımcısı; 400’e yakın öğrenci…Öte yandan, 140 sendikacı gözaltına alındı; 49’u halen savcılıkta ifadelerini veriyor. Gözaltına alınan ve tutuklananların bir bölümü ise parti üyeleri, sempatizanlar ya da bizimle hiçbir örgütsel bağı olmayan vatandaşlar…”
Medya farkında mı bilmem, ama, KCK operasyonları ile politik kıyım sürerken, siyaset akademisinde ders verdikleri için gözaltına alınan ve sonra tutuklanan Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu ve oğlu Deniz’in mahpusluğu, dün, 4’ncü ayını doldurdu. Ragıp, 17 Şubat’ta Zeynep Oral ile görüşmesinde, “Kimi zaman, kimi dönemlerde dışarıda olmak daha zordur….” derken kimi hislere öyle tercüman oluyordu ki…
***
Kürt sorununun medya için haber değeri olması için kan, barut, gözyaşı gerek, ölümler gerek…Cenazeler, ağıtlar gerek. Ama şöyle bir şey, haber değeri taşımıyor mesela… “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) Başkanı ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, TBMM Anayasa Uzlaşma Alt Komisyonu’na yeni Anayasa ile ilgili sunum yaptı. Baydemir, dil, kimlik ve statü konusunda anayasada düzenleme yapılması gerektiğini bildirdi…” Gazete,TV yazı işleri, bakar bu bültene ve burun kıvırır, “bunun nesi haber?” der, atar çöpe…Çöpteki bülten şöyle devam etmektedir;
“ Bağlar Belediye Başkanı Yüksel Baran ve Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökhan ile birlikte TBMM’ye giden Baydemir, Meclis Uzlaşma Alt Komisyonu’na GABB’ın Anayasa önerisi konusunda sunum yaptı. 45 dakika planlanmasına karşın 1.5 saat süren görüşmede Baydemir , Kürt halkının dil ve kimlik taleplerine cevap verilmesi gerektiğini belirterek, dili anadilde eğitim hakkını vererek, kimliği de bölgesel yönetim sistemine geçerek çözebiliriz” …
Kürt sorununa çözüm meselesini ancak kan, gözyaşı ve ölümlerden sonra gündemine taşıyan medya mutfağı için “çözüm içeren” bu sözler şimdi anlam ifade etmiyor, sayfalarda, ekranlarda yer bulamıyor (*).
***
Oysa, Kürt siyaseti adına bir çözüm önerisi götürmüş Baydemir Ankara’ya…Önerilerinin ne olduğunun sorulması üzerine şunları söylemiş:
“GABB olarak önerdiğimiz, ademi merkeziyetçiliğe, yerinden yönetime davettir. Yerinden yönetimin temel perspektifi kimi karar mekanizmalarının yerelde oluşturulmasıdır. Şüphesiz ki yerindenlik, merkezi tümden ortadan kaldırmaz. Daha açık bir ifadeyle Türkiye’de resmi dil bütün Türkiyeliler için Türkçe olmaya devam edecektir. TBMM, Türkiye halklarının ortak iradesi ve ortak platformu, ortak meclisi olmaya elbette ki devam edecektir. Bugün Ankara’da mevcut bulunan kimi merkezi kamu organları yine olmaya devam edecektir. Ama bununla birlikte Türkiye’nin yerinden yönetilebilmesi için, çağdaş dünyayı yakalayabilmesi için ve altını açıkça çizmek istiyorum, akan kardeş kanını nihayete erdirebilmek için bölgesel yönetimi elzem görüyoruz.”
Bölgesel yönetimi sadece Kürt yurttaşların yaşadığı bölgeler için değil Ege, Marmara gibi bütün bölgeler için önerdiklerini belirten Baydemir, “Bir yeni idare, siyasi yönetim modelini öneriyoruz” diyor. Yani “Demokratik Özerklik”ten anladıklarını anlatıyor Meclis’e…Tabii, anladılarsa…Ama keşke anlamak için çaba gösterseler. Kar kalkmadan, bahar gelmeden, konuşulabilse, tartışılabilse, barış içinde bunlar… Oluruyla, olmazıyla…
(*)Medya kayıtlarına göre söz konusu haber, 27 Şubat tarihli yüksek tirajli gazetelerden sadece Sabah , Zaman ve Habertürk’te iç sayfalarda kullanılırken , hiçbir TV haber bülteninde yer almadı