Seçimler yapılacak mı? (20 Nisan BirGün)
Türkiye’de ana gündem, 7 Haziran genel seçimlerine odaklanırken, seçime bir kriz ortamında girildiği çok açık.…
Yıllar sonra, ciddi ciddi bir grev konuşuluyor. THY çalışanları çetin bir engelli koşunun ardından grev kararını astılar. Ama henüz grev çadırları kurulmadı. “İleri demokrasi”de grev yok!…AKP rejiminde, yılda 2-3 bini bulmuyor bile greve çıkan… 16 milyon ücretli olan bir ülkede, yılda ancak 2-3 bin kişi grev hakkını kullanabilmiş…Hatta sıkı durun, Çalışma Bakanlığı verilerine göre, 2011 ve 2012’de greve çıkan işçi sayısı 550 işçiye düşmüş…
Kaynak:Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve TİSK veritabanı
12 Eylül darbesini planlayan ve uygulatan büyük sermayenin istediği tam da buydu zaten. 1980 öncesinin DİSK’i, ağırlıkla özel sektör işyerlerinde örgütlüydü ve büyük holding şirketlerinin kâbusuydu. En dişli işveren sendikası metal işkolundaki MESS idi ve başında da Turgut Özal vardı. 1970’lerin sonuna doğru tıkanan iç pazarı ihracata yöneltmek, bunun için de emek maliyetlerini düşürüp, emeği uysallaştırmak gerekiyordu. Bu nedenle DİSK’in defterini dürmek ana hedefti. Demirel iktidarı, 24 Ocak 1980 Kararları’nı, Başbakanlık Müsteşarlığına getirdiği Turgut Özal ile hayata geçirmeye başlamıştı. IMF’den takdir ve destek alınmıştı ama, sendikal mücadele ayağa dolanıyordu ve 85 bin işçi, grevdeydi.
GREVSİZ DÜZEN
Demirel’in emek engelini aşamayacağına inananlar, onu iktidardan indirirken ilk işleri grevleri yasaklamak oldu. DİSK kapatıldı, yöneticileri, kadroları tutuklandı. Türk-İş’in faaliyetleri durduruldu ve ortalık birden dikensiz gül bahçesine döndü. O anti-sendikal düzen, 12 Eylül şeklen bitse de, değişmedi ve 1982 Anayasasında kurumlaştırıldı. 1990’daki saman alevi gibi parlayan işçi hareketleri dışında, sınıf, kendini toparlayamadı. Sınıf toparlayamayınca sol siyaset de ayağa kalkamadı.
12 Eylül’den AKP rejimine kalan ve üstünde tepindiği de bu anti-sendikal mirastır. Nüfus 75 milyona ulaştı. Kapitalistleşme son 30 yılda doludizgin ilerledi.Nüfusun dörtte üçü kentlerde yaşıyor, dörtte üçü tarım dışında çalışıyor., Ücretli sınıf, niceliksel olarak ikiye katlandı. İşi olanların üçte ikisi ücretli sınıftan ve bugün sayıları 16 milyon. Ama ya nitelik, örgütlülük? Son açıklanan istatistikler, kayıtlı işçi sayısını yaklaşık 11 milyon, buna karşılık sendikalı sayısını 1 milyon gösteriyor. İşçilerin yüzde 10’u bile sendikalı değil. Bu 1 milyon görünen sendikalıların da, son 2 yılda ancak 350 bini, toplu sözleşme hakkını kullanabilmiş.
THY DİRENİYOR
Sendika,toplu sözleşme, grev hakkının fiilen budandığı ve insafsızca bastırıldığı bu neoliberal sömürü döneminde, THY çalışanlarının hak mücadelesi önemli. THY işvereninin hak gaspları saymakla bitmiyor; Kural dışı mesai ve görevlendirmelerle baskı ve riske sokulan uçuş emniyeti…Eksik personelle yürütülen uçuş operasyonu, artırılan iş yükü, angarya…Düşük ücretli ve daha kötü koşullarda çalışan part-time personelle iş yürütme…Cezaya ve işten çıkarma tehditlerine dayanan keyfi bir yönetim tarzı …Enflasyonun altında ücret artışları… Bu haksızlıklara direniyor Hava-İş’te örgütlü çalışanlar.
THY işvereni pervasız da; Yönetim , 1 yıl önce, tam 1 yıl geciktirilen toplu görüşmeden grev kararı çıkacağı sırada AKP milletvekillerini devreye soktu ve grev yasağı talep etti. Bu istek anında karşılık buldu. Direnen 305 çalışan ise hukuksuzca işten çıkarıldı. Ama direniş inatla sürdü, sonunda hukuksuz grev yasağı kaldırıldı, grev hakkı yeniden kazanıldı. Hava-İş, 305 işçinin işe alınmasını istiyor öncelikle . Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, boynunu uzatıyor aradan, “THY yalnız değildir “ tehditini savuruyor. İktidar kavgaya davet ediyorsa, çalışanlara “davetleri kabulümüzdür” demekten başka yol kalıyor mu? İstikbal hem göklerde, hem grevde…