Seçim öncesi rekor işsizlik (Al Monitor, 18 Mart 2019)
Türkiye’nin 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler öncesi açıklanan işgücü-işsizlik verileri ürpertici boyutları bulunca, seçmenin tercihlerinde…
Bir anda yargılık ne çok iş çıktı!…Ergenekon, Balyoz vb. davalarına yeniden bakılacak, haksızlık, hukuksuzluk ayıklanacak, bir yandan TIR muamması soruşturulacak, MİT eskortluğunda silah sevkiyatına savcı engeli neyin, nesi araştırılacak, bir yandan başlatılmış ama engellenmiş altın odaklı kara para aklaması, imar-inşaat yolsuzlukları, bağımsız yargı bekler… Bir yandan aralarında RTE’nin oğlu Bilal’in de bulunduğu dosya bakılmayı bekler…Yargının iş yükü gerçekten ağır. Ama hangi yargı? Bir de böyle bir problem var. Artık yargı,emniyet deyince akla hemen Cemaat geliyor. Böyle bir algı ne yazık ki yer etti ve güven için bunun da aşılması gerek.
Bunlar olup biterken ayakkabı kutularından saçılan milyon dolarlar, para sayma makinaları, para kasaları filan unutulmasın. Ağaoğlu’nun, “Büyük patronla hallettim” itirafları , azledilmiş Bakan Bayraktar’ın RTE’yi istifaya daveti unutulmasın. Kuru gürültüye gelip üstü örtülmesin. Dört koldan yürünsün yolsuzluğun, hırsızlığın üstüne üstüne. Nedir bu 4 kol;
tek tek üstünden gidip hatırlatmalar yapalım…
1- ALTIN /KARA-PARA
İran’dan satın alınan ve yılda ortalama 10 milyar doları bulan doğal gazın bedelinin İran’a dolar üstünden ödenmesine ABD’nin koyduğu ambargo, bir anda önemli bir avanta kapısı açtı. İran’ın alacağını külçe altına dönüştürüp ihracatmış gibi gösterme formülü akıllara yattı. Yattı yatmasına ama bu işe memur edilen Rıza Sarraf gibi isimlerin paranın külçe altına dönüştürülmesi ve mali sorgulara, engellere takılmadan altın külçelerini transfer etmesinde “kolaylaştırıcı” büyüklere ihtiyacı vardı. O büyüklerin Z.Çağlayan, Güler, Bağış gibi istifa ettirilen bakanlar ve oğulları, Halkbank Genel Müdürü, özetle bir şebekenin olduğu iddia edildi ve operasyonla bunların önemli bir kısmı tutuklandı. Ama henüz sorgulanmayanlar var, mesela müstafi bakanlar…Bu şebekenin, milyarları bulan bu avantayı kendi aralarında paylaştıkları, “büyük patronları”nın gıyabında bu kolaylaştırıcılığı yapıp nasiplendiklerini söyleyenlere sadece “pek safsın” derim. Bu, avantanın, diğerleri ile birlikte bir havuza aktığını tahmin etmek zor değil. Bu işler çoğu kokuşmuş rejimde böyle oluyor çünkü…
Altın odaklı rüşvet tezgahı bundan ibaret değil. Bankalara altın mevduatı açma ve Merkez Bankası’na karşılıkları altın ile yatırma düzenlemesi, altın üstünden kara para aklamanın yolunu , avantasını genişletti. Bunların hepsinin araştırılması, bundan çıkar sağlayan kamu görevlilerinin ortaya çıkarılması gerekiyor.
2- İNŞAAT-İMAR RANTI
Harcamalara göre milli gelir serilerinden anlaşılıyor ki, AKP rejiminde 11 yılda 600 milyar dolarlık inşaat yatırımı gerçekleşmiş ve bunun üçte birini altyapı projeleri olarak kamu kuruluşları, üçte ikisini konut ağırlıklı olarak özel sektör yapmış. İnşaatın son 11 yılda bu kadar öne çıktığı koşullarda, merkezi idare ve yerel yönetimlerin en büyüklerinde hakim olan AKP rejimi, hem devletin doğrudan, hem de özel sektörün inşaat işlerinden önemli ölçüde rüşvet almanın potansiyeline de sahip oldu.
Devletin bizzat yaptığı yatırımlar için açılan ihale ve/veya ihalesiz sözleşmeler, kendi başına işi alacak firmayı kayırmakla, ortaya büyük bir rüşvet-avanta marjı çıkarıyor zaten. ‘Kamu-Özel ortaklığı’(PPP) modeliyle yaptırılan 3.Havalimanı, 3.Köprü, Körfez köprüsü, nükleer santraller, sağlık kampüsleri, Avrasya Tüneli, Filyos, Çandarlı Limanları, Afşin-Elbistan Santralı gibi milyar dolarlarla ifade edilen “mega projeler”de ne rüşvetler, ne avantalar döndüğü, yürütülen soruşturmalarla ancak ortaya çıkacaktır.
TOKİ –Emlak Konut eliyle yaptırılan ve toplamı 500 bin konutu geçen projelerde gerçekleşmiş yolsuzluk, tahsil edilmiş ve edilememiş rüşvetlerin toplamı, tabii ki merak konusu. Son 11 yılda 400 milyar dolarlık inşaat yatırımı gerçekleştiren özel sektörde yolsuzluk-rüşvet mekanizmasının hem ruhsat alımında hem de kullanma izninde yaşandığı biliniyor. İmara kapalı ya da kısıtlı alanı imara açmanın ,SİT alanı, kıyı, orman, su havzası dinlemeyip inşaata ruhsat vermenin karşılığında neler alındı? İstanbul’un siluetini bozmaya göz yummanın karşılığı ne oldu? Avantalar, belediyeler ile , 2011 sonrası da buna ortak çıkan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, buna ilişkin tartışmaları kestirip atan “büyük patron” arasında, nasıl paylaşıldı? Hepsi ortaya çıkarılmalıdır.
3-ÖZELLEŞTİRMELER…
1986’dan bugüne kadar 204 kamu kuruluşu yaklaşık 59 milyar dolara satıldı. Özelleştirmelerin, 50 milyar dolarlık kısmı AKP dönemine ait. Ağırlıkla sanayi ve haberleşmedeki KİT satışları, zamanla arsa satışlarıyla çeşitlendi. Satacak ne kaldı derken, enerji santralleri, dağıtım firmalarına sıra geldi. Ayrıca irili ufaklı kamu gayrimenkullerinin, orman özelliğini kaybetmiş arazilerin satışı ile özelleştirmelerin dibi kazınıyor.Bu özelleştirmelerde kimler, nasıl kayırıldı, araştırma konusu ve 50 milyar dolarlık alışverişi yapanlar, hepsi sütten çıkmış ak kaşık mı? Öyleyse, şaibeliler yargılansın, aklansın.
4-MEDYA PATRONLARI
Medya gücünü RTE’nin emrine verip uğranılan milyonlarca liralık zararın yandaş medya patronları için telafisi şart. Medya desteğine, RTE ve yakın çevresi nasıl karşılık veriyor? Sabah-ATV’yi 6 yıl sırtlanan Çalık Grubu ne işlerde kolaylıklar gördü? Yeni sahip belediye müteahhiti Kalyon, Star’ın sahibi Fettah Tamince, Yenişafak grubunun sahibi dünür Albayraklar, Akşam’ın yeni sahibi Ethem Sancak, Habertürk’ün sahibi Ciner, NTV’nin sahibi Şahenk, Milliyet-Vatan’ın sahibi Demirören ve ötekileri…TMSF’ye geçen medyadaki hukuksuzluklar…Medya sahiplerinin kamu ile iş ilişkileri yargıda sorgulanmalı, bunu da içeren, başlatılmış ama engellenmiş ikinci dalga soruşturmanın önü açılmalıdır.
Türkiye, çivisi çıkmış, taşları yerinden oynamış, yana kaymış bir binaya benziyor. Şimdilik 4 başlıkta toplanabilecek bu “yolsuzluk soruşturmaları”nı başlatarak, bağımsız mahkemelerde yargılamaların gerçekleşmesini sağlayarak bu yapı onarılabilir. Bu yapılmadıkça kokuşma, çürüme sürecek ve tüm yapının geleceğini tehdit edecektir.