AKP rejiminde asgari ücret
Asgari ücretli son on yılda ne kadar fakirleşti? Türkiye asgari ücret uygulamasında dünya liginin neresinde?…
Yüzde 43…
Yerel seçimden çıkan yüzde 43, AKP için başarısızlıktır. Yüzde 50 oydan söz ederken yüzde 43 ile konuşmak zorunda kalmıştır. Bununla birlikte daha hızlı bir düşüş olmamasına şükretmektedir RTE ve çevresi. Eldeki yüzde 43’ün en az 15-20 puanını sadık “milli görüş” tabanına yormak yanlış olmaz. Geri kalan AKP seçmeninin, bunca rüşvet, yolsuzluk belgesine, onları kapatmak için dört bir koldan sürdürülen hukuksuzluk ve yasa dışı yollara, baskılara rağmen oyunu AKP için kullanmış olması “manidar”dır. Sadece Zafer Çağlayan üstünden ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk kanıtları, bu iktidarı bitirmeye çoktan yeterdi. Ama olmadı.
Milyonları bulan seçmen, bu kiri, pisi görmesine rağmen, “Oyum AKP’ye” demiştir. Bu iç burkan, hayıflatan tercihte “ekonomi” kilit nedenlerden biridir.
Dış iklimin de yardımıyla 2003-2013 döneminde Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 4.5 büyüme yaşadı. Küresel kriz konjonktürünü büyük hasar vermeden aşmış göründü. 11 yılda ücretli sayısı 10 milyondan 16 milyona çıktı. Bu, asgari ücretle de olsa, kayıtsız-güvencesiz de olsa, 6 milyon kişinin iş bulması demekti.
Değirmenin suyu?
Bizde seçmen, düşük eğitimli, hatta ağırlıkla eğitimsizdir. Gözüyle düşünür. Gördüklerinden etkilenir. Öyle de oldu. Blok blok inşaat gördü, duble yollar, gökdelenler, AVM’ler, hava meydanları gördü. Sağlık, sosyal yardım paketleri gördü vb. Değirmenin suyu onu ilgilendirmedi. Değirmenin suyunun 11 yılda satılan kamu kuruluşlarının 55 milyar dolarlık özelleştirme geliri olduğunu görmedi. Değirmenin suyunun 388 milyar dolara ulaşan dış borç olduğunu, bu borçla üretim, ithalat ve onun üstünden gelen vergi, özellikle de KDV-ÖTV gibi çoğu kendisinden alınan vergi olduğunu görmedi. Bu dış kaynak girişine dayanan, inşaat odaklı büyümenin Türkiye’ye büyük tuzaklar hazırladığını da görmedi, duymadı, duysa da umursamadı. Sonuçlara baktı. Tüketici kredisi ile tanıştı, kredi kartı ile tanıştı, konut, araba, eşya almak için borçlandı. Yani geleceğini ipotek altına soktu. Bütün bunları AKP ile yaptı. “Beraber ıslandık biz bu yollarda” şarkısı gibi yaşandı yıllar. Yolsuzluk, rüşvet, biber gazı, Toma zulmü gördü diye, AKP’ye sırt çevirmedi. En azından şimdilik. Ancak, hava döndü.
İklim değişiyor…
Ekonomi iklimi içeride ve dışarıda değişiyor. 2013 için 1.80 TL olarak öngörülmüş dolar, yılı 1.90 TL ortalama ile tamamladı, bir ara 2.40 TL’yi gördü. Faizi 6 puan yükselterek düşürebildiler ateşini. O faize rağmen, 2.10 TL bandında dolar. Yükseltilmiş faizlere rağmen yabancı yatırımcı eskisi gibi gelmiyor. Özellikle 17 Aralık rüşvet rezaletinden sonra ekonomik riskin yanında politik riski de yükselen Türkiye’ye sermaye girişi durdu. Döviz açıkları, rezervlerden ve yastık altında, yurt dışında tutulan zulalardan karşılanıyor şimdilik. Arada bir, spekülatör dış sermaye, ucuzlamış borsadan vurgun için giriş yapıp dalgalanmalar yaratıyor ama, geçici şeyler bunlar. Genelde ekonomi büyüme ivmesini kaybetti, enflasyon en önemli tehdit olarak yeniden başını kaldırdı.
Enflasyon tehdidi…
Her yıla, yüzde 5 enflasyon hedefi ile başlayan Merkez Bankası, yaşananlar karşısında durmadan revizyona gidiyor ve son hedefi yüzde 7.6 yıllık enflasyon. Ama ilk 4 ayın gerçekleşen fiyat artışı yüzde 5’i buldu bile. MB’nin hedef tutturması için kalan 8 ayda fiyatların ancak yüzde 2.5 artması gerek. Oysa öyle olacağa hiç benzemiyor.
Nisandan nisana bakıldığında yüzde 9.4’ü bulmuş enflasyon. Halkın bütçesinin dörtte birinden fazlasını ilgilendiren gıda enflasyonu diye baktığınızda artış yüzde 13. Ulaştırmada yüzde 14’ü bulmuş fiyat artışları. Üstelik aylardır beklenen doğalgaz ve elektriğe zamlar yeniden ertelenmişken sayılar böyle. O zorunlu zamlar, şimdilik bütçeye ödetiliyor. Herhalde Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar da bütçeye ödetilecek. Yine de iki haneli, en az yüzde 10 enflasyon önlenemez görünüyor. Yılın, gıdada yüzde 14, ulaştırmada yüzde 15 enflasyonla bitmesi çok muhtemel.
Bütün bu enflasyon, onun bozacağı dengeler, dış sermayenin uzaklaşması, düşük üretim, işsizlik, bunlar artık AKP’yi adım adım aşağı çekecek etkenler. Ekonominin tez elden bu maceracı kadronun elinden çekilip uçurumun kenarından alınması gerekiyor. Her gecikme, topluma daha büyük faturalar anlamına gelecek…
Sözcü okurlarına bu yazı ile “Merhaba” diyorum. Pazar ve perşembe günleri dışında her gün bu köşede sizinle olmak, Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinde sorumluluk almak büyük bir onur ve gerçeği araştırmanın, yazmanın hakkını vermek gerekiyor. Desteğinizle olacak…
Hoşbulduk!…