AKP rejiminin iktidar olduğu yıldan  itibaren doludizgin uyguladığı neoliberalizmin,Türkiye ekonomik ve toplumsal dokusuna eklediği önemli bir öge de aile borçlanması ya da bireysel borçlanma… Türkiye’de bugün, 2003 öncesi dönemde görülmedik boyutlarda hanehalkı borçlanması ve kültürü var. Tüketici kredisi olarak konut, taşıt ve ihtiyaç; kredi kartı üstünden de nakdi kredi biçiminde gerçekleşen borçlanmaların boyutları , 2014’te tempo kaybetse de 12 yılda hızla arttı. Bugün bankalar, kredilerinin üçte birini bireye veriyorlar. Ancak bu artışın hem ekonomik hem sosyal ve siyasal boyutlarının zaman zaman çok abartıldığını, yanlış yorumlandığını ifade etmek, eksikle, fazlayı yerli yerine oturtmak gerekiyor

Boyutlar

Hanehalkı borç yükü ile sıkça yapılan yanlışlardan biri, borç yükünü enflasyondan arındırmadan nominal olarak vermek ve artışın temposunu bununla abartmak. 2004 sonunda  26,5 milyar TL olan hanehalkı borç yükü, 2014 Haziran sonuna gelindiğinde 337 milyar TL: Bu nominal olarak, yani enflasyondan arınmamış haliyle yüzde 1175 artış, 117 kat artış demek …Bir kere bu sonuçtaki enflasyon şişkinliğini almak gerekir. Bu yapıldığında gerçek borç yükünün 2004’teki 100’lük düzeyden 2014 ortasında 564’lük düzeye çıktığını görürüz.

 

Demek ki gerçek artış 11,5 yılda yüzde 474, ya da 47 kat.  Bunu netleştirdikten sonra , gerçek ya da reel artışın da sansasyonel boyutta olduğunu söylememiz gerekir. 2004 yılında hanehalkının tüketim harcamaları 400 milyar TL dolayındaydı ve borç yükü bunun yüzde 6’sından ibaretti. 2013’e gelindiğinde borç stoku, özel tüketimin yüzde 30’una yakın. Yani , çok açık ki, iç tüketim, bireysel borçlanma ile birlikte hızlı bir artış göstermiş. Bir borçlanan, 5 borçlanır olmuş.

Ne için borçlanma?

Özellikle medyada sıkça yapılan hatalardan biri, hanehalkı borçlanmasının, her türünün sıkışıklık, zaruret, bir tür geçim sıkıntısı sonucu olduğu şeklinde. Oysa borçlanmanın iç bileşimini iyi analiz etmek, abartıları önlemek açısından yerinde olur.

Özellikle uzun vadeli konut kredilerinin kullandırılmaya başlandığı 2005 sonrasında toplam bireysel kredilerde konut borçlanmaları aile borçlanmalarının üçte birini oluşturdu. Otomobil kredileri de ilk yıllarda yüzde 8-9 paya sahipken sonraki yıllarda toplamdaki payı yüzde 3’lere düştü. Demek ki, hanehalkı borcu denildiğinde yüzde 36-37’sinin konut ve otomobil almak için yapılan borçlanmalar olduğunu anımsamak gerekir. Bunlar, bir geçim sıkıntısı sonucu başvurulan borçlanmalar değil; belli bir gelir akışı olanların yaptığı borçlanmalardır, ayrı tutmak gerekir.

Sıkışıklık…

Hanehalkının sıkışıklığı ile ilgili mercek altına alınması gereken bireysel krediler, “ihtiyaç kredisi” ve kredi kartı ile yapılan nakit borçlanma tutarıdır. İhtiyaç kredisi, daha çok, borcu borçla kapama için alınan kredi olarak bilinir ve toplamda payı 2004’te yüzde 22 iken bugün yüzde 41’e çıkmıştır; vahimdir!…Kredi kartı ile olan borçlanmaların ise payı 2013 sonunda yüzde 25 idi; BDDK’nın bazı kısıtlayıcı önlemleri ile 2014 ortasında yüzde 22,5’a düştü. Toplamda, ihtiyaç kredisi ve kredi kartı borçlanmasının yüzde 63’ü  aşması tabi ki önemlidir. Mayıs sonu verilerine göre, bankaların verdikleri kredilerde batağa girmiş olanlar, 33 milyar TL ile yüzde 3’e yakındır ve bunun üçte biri hane kredilerinin batağıdır. Bunda da geri dönüşte sorunlar kredi kartlarında ve ihtiyaç kredilerinde yaşanmaktadır.

Aile borçlanması, ya da bireylerin borç yükünden söz edilirken yapılan bir yanlış da sadece banka sistemi ile olan borç-alacak ilişkisine bakmak. Oysa, biliyoruz ki, aileler, banka dışından da borçlanır, borç-alacak ilişkisine girerler. Özellikle faizi haram sayan kesimlerde senetle borçlanmalar; dövizle borçlanmalar, kredi kartı kullanmadan taksitli alışveriş, eş-dostla yapılan hatır-gönülle borçlanmalar, oldukça yaygındır ve bunların toplamı 337 milyar TL olarak görünen bugünün borç stokunun dörtte biri bile olsa, bir anda aile borç yükü parametresi daha çok önem kazanır. Varsayımlar, beklentiler, analizler gözden geçirilir; gerçek buna yakındır.

Written by Mustafa Sönmez