Kapitalizm için işçinin en az maliyetle ve en hızlı bir şekilde evden işe ulaştırılması, sermaye birikimi açısından çok önemlidir. Bunun bilincinde olan erken kapitalistler, daha 1800’lü yıllarda belediyelerden metro ulaşımını talip ettiler ve böylece dünyanın ilk metrosu, kapitalizmin beşiği Londra’da 1863’te, Şikago’da 1897’de, Boston’da 1897’de, New York’ta 1904’te açıldı. Avrupa’nın bir çok metrosu 20’nci yüzyılın başlarında faaliyete geçti. “Yükselen ülkeler”in bazılarında bile metronun ömrü 20. Yüzyıl başıdır. Mesela Buenos Aires metrosu 1913’te, Pekin’inki 1902’de,  Madrit’inki 1924’te faaliyete geçti. Metro, Sau Paulo’da 1972’de, Mexico City’de 1969’da, Seul’da 1974’de, bizde ise ancak 2000’de, yani bunlardan 30 yıl sonra faaliyete geçti.  Bizde İstanbul Büyükşehir’in CHP’li belediye başkanı Nurettin Sözen’in başlattığı yatırımı RTE sürdürdü ve Saadet Partili Belediye Başkanı Gürtuna, 2000’de faaliyete geçirdi İstanbul metrosunu. O günden bugüne İstanbul metrosuna yeni hatlar eklendi. En yenisi de Kadıköy-Kartal hattı.

Her zaman yaptıkları gibi, şamata ile başlatıyorlar Kadıköy hattını. Nutuktan geçilmiyor ama İstanbul’un ulaşım fotoğrafını büyüttüğünüzde İstanbul’da yaşayan 13 milyon nüfusun ulaşımı üstünden koyu bir sömürü, bir özelleşme ve piyasa hakimiyeti görüyorsunuz. Metro kozmetiğine beş basan bir karayolu taşıma hakimiyeti var. Her 100 yolcudan 87’si karayolunu kullanırken kamunun taşımacılıktaki payı yüzde 15’ten ibaret. Metrosu, hafif metrosu, finiküleri ,treni ile raylı sistemle yapılan yolculuklar yüzde 10’u ancak buluyor. Deniz şehri İstanbul’un denizden taşımacılığı ise yüzde 2,5’tan  ibaret.

İETT’nin verilerine göre,  13 milyon nüfuslu İstanbul’da  her gün 13,5 milyon yolculuk yapılıyor. Bu devasa hareketliliğin yüzde 87 gibi ezici bir ağırlığının karayolu ile yapılıyor olması, dışa bağımlı otomotiv endüstrisinin  ihtiyaçlarına denk düştüğü için, böyle. Yolculuklarda özel otomobilin payı , tüm park, trafik sorunlarına rağmen yüzde 24’e yakın. Balık istifi metrobüs bile yüzde 5 pay sahibi bu toplamda. Servis düzeni, minibüs ağı yüzde 28 pay alıyor İstanbul yolculuklarından. Otobüsle yapılan yolculuklara gelince, pay yüzde 20. Yarısı İETT’nin yarısı özel halk otobüslerinin. Karayolu ile gerçekleştirilen İstanbul yolculuklarından özel otoları dışarıda tuttuğumuzda, yaklaşık 9 milyon yolculuğun kamudan çok özel firmalarca gerçekleştirildiği görülüyor. Özel halk otobüsü,minibüs, taksi vb. sistemleri ile İstanbul halkının ulaşımı piyasada,  ,  kamu bu hizmeti karşılamıyor , piyasaya terk edilmiş,  hem de irrasyonel kara yolculuğuna.

***

Öte tarafta, İstanbul gibi bir metropol için en uygunu olan raylı sisteme bakıldığında bunun toplamda payının yüzde 10’u ancak bulduğunu görüyoruz. Bunun bile kamu hizmetinden çok piyasacı bir  mantıkla yapıldığını görüyoruz. Aynı şey deniz taşımacılığında da görülüyor. Ortasından deniz geçen şehrin yolculuklarında denizin payının yüzde 2,5’tan ibaret olması kadar akıl dışı bir şey olabilir mi? 13,5 milyon yolculuğun ancak 350 bini denizden yapılıyor. Olacak şey değil!…

Metro şovlarına rağmen, gerçek şu ki, günde 13,5 milyon yolculuğun yapıldığı İstanbul’da bu hareketlilik ortalama yılda 40-45 milyar TL’lik bir hanehalkı harcaması anlamına geliyor ve özelleşmiş, piyasalaşmış bu alandan irili ufaklı bir dizi firma pay alıyor. İstanbul halkının ulaşım hakkının daha ucuza,daha kaliteli sağlanması, piyasacı değil, kamucu belediyelerle mümkün olur ve tercihin daha çok  raylı sisteme, deniz yolculuklarına çevrilmesi, karayolundan yolculukların özendirilmemesi, caydırılması gerekli.Oysa AKP rejimi ne yapıyor? Üçüncü köprü, kara taşıtı tüp geçidi…

Written by Mustafa Sönmez