Seçim öncesi rekor işsizlik (Al Monitor, 18 Mart 2019)
Türkiye’nin 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler öncesi açıklanan işgücü-işsizlik verileri ürpertici boyutları bulunca, seçmenin tercihlerinde…
Komşu Yunanistan’ın hallerini kendi halimizle kıyaslamak pek revaçta. Onlar nerede, çok şükür, biz neredeyiz, türü avunmalar da pek revaçta. Oysa unutuluyor ki, biz de 15 yıl önce komşunun durumundaydık ve bu kafayla gidersek komşunun durumuna düşmemiz işten değil. Bakın nasıl?
Kamu maliyesi krizi
Tümü değilse de, krizlerin çoğu dönüp dolaşıp “Kamu maliyesi krizi”ne dönüşüyor. Yani kamu harcamalarının çok altında kalan kamu gelirleri nedeniyle büyük açıklar ve kamunun milli gelirin üzerine de çıkan borç yığınağı altında ezilmesi…Açıkları finanse etmek için borç üstüne borç talep edilmesi, borçları zamanında ödeyemeyip komşu gibi temerrüde bile düşülmesi…
2008-2009 krizinde de gördük bunun örneklerini. Krize zaten kritik kamu açıkları ve kamu borç yükü ile yakalananlar, bir de krizin getirdiği yükle iyice duman oldular. Neydi o yük? Özel firmaların, bankaların batmanın eşiğine gelince ulus devletlerinden can simidi istemeleri ve toplu batışı önlemek için devlet hazinesinden bu firmalara can simidi atılması, kamu açıklarını büyüttükçe büyüttü.
Akdeniz çanağındaki Yunanistan’ın yanında, İspanya, İtalya, Portekiz, hatta Fransa bunun örnekleri. Bu ülkelerde ana sorun, Maastricht kriteri olarak konulan yüzde 3 kamu açığı/GSYH ve yüzde 60 kamu borç yükü/GSYH oranlarının çok üstünde bulunmaları ve bu normlara inmek için sıkı rejim uygulama zorunda olmaları…Tatsız reçeteler yani…
Türkiye?
Peki Türkiye? Türkiye’nin böyle bir kamu maliyesi sorunu var mı? Bugün yok.
Ama 15 yıl önce vardı. 2000’lere girerken Türkiye’nin kamu açıkları milli gelirinin yüzde 10’unu bulmuştu. Bugün yüzde 1’in altında, düşünün. Yine 2000’lerin başında kamunun borç yükü milli gelirin yüzde 100’ünü bile bulmuş, 2002’de ancak yüzde 75 dolayına inmişti, bugün yüzde 37 dolayında…Demek ki, bugün Türkiye’nin kamu maliyesi sorunu pek yok…Ama 15 yıl önce vardı ve komşunun, öteki Akdenizlilerin yaşadıklarını Türkiye, 2001 krizinde yaşadı. Kemal Derviş-IMF tertibi acı reçete ile açıklar daraltıldı, kemerler sıkıldı, TL büyük devalüasyon yaşadı ve şansı da yaver gitti ki, ihracatla ekonomi büyüdü. Açıklar daraltıldığı ve AKP rejimi devrinde de IMF’nin uslu çocuğu rolü iyi oynandığı için, yabancı fonların da ilgisine mahzar oldu Türkiye ve izleyen yıllarda ortalama 40-50 milyar dolar yabancı kaynak girişi ile ekonomi ortalama yüzde 4,5 büyüdü.
Sorunumuz ne?
Peki Türkiye’nin kamu maliyesi sorunu yok diye, kaçan uykuları neden? Neden Rusya ve Brezilya ile birlikte en kırılgan ülke sayılıyor Türkiye? Yabancılar neden şimdi uzak duruyor, derecelendirme kuruluşları neden not artırmayıp hatta düşürüyorlar? Çünkü Türkiye’nin dışarıya karşı yükümlülükleri, elde avuçtakinden çok çok fazla. 400 milyar dolar dış borç var , kamu üçte bir borçlu ama özel sektör borçların üçte ikisinin sahibi. Borçların yüzde 40’ı 12 ay içinde çevrilmek zorunda. Türkiye, yeterince döviz üreten bir ekonomi olamadı, dış kaynak girmeyince dolar hızla yükseliyor ve borçlular ağır kur zararları yazıyorlar. İç talep daraldı, ihracat da düşüyor, büyüme yüzde 2 gibi çok düşük bir orana indi. İşsizlik artıyor…Ekonomik riskin yanında, politik ve jeopolitik riskler birikiyor. Bunlar da Türkiye’yi en kırılgan ülkelerden biri yapıyor.
Kamu maliyesi bozulur mu?
Bugün için makul gibi görünen kamu açığı ve kamu borç stoku bir anda bozulabilir. Nasıl? Basit: Vergi,SGK prim gelirleriniz düşer, harcamaları kısamazsınız, açık büyür. Büyüme düşük, hatta negatif seyrederse bir yılda bile kamu maliyesi göstergeleriniz altüst olabilir.
Örnek için 2009 yılına bakınız. Ekonomi yüzde 5 dolayında küçülmüş, ithalat ve iç tüketim daralmıştı. Bu olunca, çoğu ithalattan ve iç tüketimden alınan KDV-ÖTV’ler yani dolaylı vergi gelirleri düşmüş, azalan istihdam sonucu SGK prim tahsilatı düşmüş, buna karşılık harcamalar ise katı kalmıştı. Krizi aşmak için hükümet, vergi indirimi gibi kolaylıklar getirince özel sektöre, kamu açığının milli gelire oranı 2009’da yüzde 5’i geçmişti. Aynı yıl kamu borç stoku da milli gelirin yarısına yaklaşmıştı.
Sonra ne oldu? Kaçan yabancı yatırımcılar geri döndüler 2009’un ikinci yarısında, ekonomi yeniden büyüdü, ithalat ve iç tüketim artınca vergi gelirleri de arttı, yanı sıra özelleştirmelerle gelirler arttı, işsizlik fonu bile kullanıldı, GAP yatırımlarına fon, bahanesiyle. Böylece 2010’da kamu maliyesi göstergeleri düzelmeye başladı.
5 dakikada…
Ya bugün? Bugün de iyi gibi görünen kamu göstergeleri her an bozulabilir. Ekonomi küçülünce, vergi gelirleri, SGK primleri düşer, buna karşılık harcamalar azalmaz, açığı finanse etmek için kamu daha çok borçlanmaya başlar ,derken kamu açığı /milli gelir oranı hızla artmaya başlar, yüzde 1’lerden bir bakarsınız yüzde 5’lere çıkmış yine; kamu borçlanmalarının artışı ile yüzde 37 olan kamu borç yükünün milli gelire oranı, bir bakarsınız, yüzde 70’leri bulmuş. Bu durumdaki ülkelere yabancılar cüzzamlı gibi davranırlar.
Olmayacak şeyler değil. Özel sektörde başlayan daralmanın kamuya yansıması, MFÖ şarkısı gibidir; “Beş dakikada değişir bütün işler”…
Allah muhafaza, ya da hafazanallah, komşunun haline düşeriz, hiç şakası yok