Krize fren mi? 2009 Gibi mi?(ozguruz.org, 13 Mart 2017)
Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında, 15 Temmuz darbe girişiminin ve Türkiye’nin Suriye’ye asker göndermesinin de etkisiyle,…
“Bu kadar belirsizliğe, kırılganlığa rağmen iyi dayanıyor ekonominiz” dedi yabancı ekonomi gazetecisi, merakla, soluksuz, art arda sorularını sıralarken… Ülkede seçim yapılalı 2 ay olmuş hala ortada hükümet yok. Parlamento hala adam yerine konulmuyor, Cumhurbaşkanlığı makamında oturan, Başkanlık hevesi kursağında kalsa da fiilen tek adam olarak ülkeyi yönetmekten vaz geçmiyor, zücaciye dükkanına girmiş fil gibi her şeyi dağıtıp duruyor.
Ülkenin iş alemi, her türden, her ideolojiden “Yeni bir seçime gerek yok, koalisyon deneyelim, önümüze bakalım, 2015’i kaybettik, hiç olmasa 2016’yı kaybetmeyelim” diye yırtınıyorlar ama ipleyen yok…Tarihinde olmadığı kadar etkisiz bir “hakim sınıf” çaresizliği var…
Sert değil…
Ve bu sağlıksız politik durumun ekonomiye olumsuz etkileri olmuyor değil; oluyor ama beklendiği kadar sert değil. Mesela başka zamanlarda bu kadarlık sallantı, yabancıları hepten kaçırtır, dolar/TL altüst olur ve bir anda dolar başını alır giderdi. 1994, 2001 krizlerinde olduğu gibi… Bu kez öyle olmuyor. Sarsıntılar küçük küçük geliyor, toplamına baktığınızda az değil ama “şoke eden” dozda değil…
Mesela son 1 yılın dolar karşısında yerel paralarını alalım. Türk Lirasının dolar karşısında 12 aylık değer kaybı az değil; geçen Temmuz’dan bu Temmuz’a yüzde 23…Ama mesela Rus rublesinde bu, yüzde 65, Brezilya realinde yüzde 50…
Etkenler…
Türkiye’nin riskleri sadece ekonomik değil; politik ve jeopolitik riskleri de büyük. Buna rağmen, yine büyük jeopolitik riskleri olan ve Batı tarafından ekonomik abondoneye uğradığı için ekonomisi neredeyse nakavt olan Rusya’dan iyi durumda. Riskleri daha çok ekonomik olan Brezilya’dan da görece iyi. Ama o kadar. Öteki “yükselen kırılganlar”dan Türkiye açık ara önde riskli olmada…Ama veriler, risk katsayısının sürekli arttığını da gösteriyor.
Bu yılın Ocak ayı ile Temmuz ayı CDS, yani risk primi artışı, Türkiye’nin yüzde 21…184’ten 223’e çıkmış… Brezilya’nınki yüzde 29…Buna karşılık Rusya, normale dönüşte hızlandı ve risk primini yüzde 41 azalttı, her ne kadar ilk sırayı 334 ile koruyor olsa da…
İç sigortalar
Türkiye’nin sert rüzgarlara rağmen dirençli görünmesini sağlayan iç etkenler 2001 krizi sonrası alınan önlemlere dayanıyor. Hem bankacılık hem kamu maliyesinde alınan önlemler bunlar…
Ağır toplumsal faturaları olan “reformlar” ile , dalgalara dayanıklı ve kontrol altında bir bankacılık sistemi yaratıldı. En azından şimdilik sert rüzgarlar banka sisteminde çatlama -patlama yaratmadı. Ama bu, tehlike yok anlamına gelmiyor. 175 milyar dolar açık pozisyondaki reel sektörün, yarın, öbür gün banka sisteminin başını ağrıtmayacağının hiç garantisi yok. Ama sistem şimdilik sarsıntılara dayanıyor.
İkinci sigorta, kamu maliyesi. Yine 2001 krizinden bu yana “mali disiplin” ile rehabilite edilen kamu maliyesi, özellikle yabancıların kaçışmaması için bir sigorta. Milli gelirin ancak yüzde 1-1,5’u kadar açık veren bir kamu maliyesi, yabancı yatırımcılar için bir sigorta, bir güvence, içeride ne sarsıntı olursa olsun…
Dış etkenler
Türkiye’nin politika ve dış politikada yaşadığı sarsıntıların ekonomide derin depremlere şimdilik yol açmaması, dış dünyanın ahvaliyle de ilgili. Türkiye’yi sarsacak olan olumsuzluk, yabancıların hızlı çıkışı. Çıkmıyorlar mı? Çıkıyorlar ve eskisi gibi de hevesle geri gelmiyorlar. Sadece Nisan’dan Temmuz sonuna kadar borsada hisse senedi ve devlet kağıtlarına yatırım yapmış yabancıların 8 milyar dolarlık çıkış yaptıkları görülüyor. Bu, az bir eksilme değil. TL’nin dolar karşısında Ocak ayından bu yana yüzde 18 değer kaybında bu yabancı çıkışlarının ve geri dönmedeki iştahsızlıklarının rolü var.
Ama yabancılar açısından iyice sırt dönmeyi önleyen etken, ABD’deki belirsizlik ve sürüncemeye giren faiz artırımı kararı.
Askıda…
ABD Merkez bankası Fed’in, iyice yalama olan “Faizi artırdım, artırıyorum, artıramıyorum, şimdilik artırmıyorum…” türü belirsizlik yaratan duruşu, yabancıların da ortalarda top çevirmesine yol açıyor. Türkiye’de risklerin arttığını görseler de oyalanıyorlar, ağır çıkıyorlar, başka ülkelerde de o kadar parlak gelişmeler göremiyorlar. Çin’in iniş hali olabilecekler konusunda ihtiyatı artırıyor. Burnu havada olan tek ülke Hindistan. Hem büyüyor, hem faiz indiriyor hem de doğrudan yabancı sermaye çekiyor.
Türkiye’nin “dayanıklı” halinin bir “dönemsel” hal olduğu ortada. Sürüncemede olan şeyler kararlılık kazandığı an, bugün Türkiye’nin başına gelmeyen, askıda bekleyen her şey birden askıdan boşalacak ve bunun da esas o zaman çok ağır bedelleri olacak. Bugün olmayanlar, hiç olmayacağı için değil, sadece bugün için olmuyor, askıda. Askı taşımaktan yorulacak ve olacaklar fena halde olacak…Bu, kaçınılmaz…