2013’ten 2014’e: Koşar Adım Krize…
Geride bıraktığımız yılın nasıl bir yıl olduğunu anlamak için, en veciz saptamalardan birini Doğuş’un patronu…
İpek-Koza operasyonu ile birlikte şiddet dozu iyice artan AKP- Cemaat tepişmesini izlerken, meseleyi basın, ifade özgürlüğünde bırakmayıp, her tür holding korumacılığına kadar genişleten , iflah olmaz, “Yetmez ama evetçi” zevatı yine imzalarıyla , ibretle izlemeye başladık. Ak faşizmi AKP ile 2012’ye kadar güzel güzel inşa ederken, çıkan ganimeti kırışma konusunda patlayan kavga ile RTE’nin hışmına uğrayan Fethullahçılar, birden bire “yeni mağdur “ olarak “müzmin mağdurlar”ın himayesini istiyorlar. Anne Melek İpek bile, “Ama onlar kardeştiler, bu kardeş kavgası” demişken…Balık hafızası işte, o kadar unutan var ki…
Ya barışık olsalardı
Fil dalaşını izlerken, “Ya çatışmıyor da, bugün hala müttefik olsalardı, halimiz nice olurdu”, demekten kendimi alıkoyamıyorum. Latife değil, yatıp kalkıp AKP ile FG Cemaatinin dişe diş bir kavgaya tutuşmuş olmalarına şükretmeliyiz. Verilmiş sadakamız varmış, diye inananlarımız sık sık dua etmeliler…
2002 Kasım seçimlerine giderken kurulan ittifakın 2011 seçimlerinin de kazanılmasıyla geldiği yer, islamofaşist bir rejim inşasında kat ettiği yol, bizim için gerçekten umut kırıcıydı. Ya devam etseydi o şer ittifakı?
Devlette ve özelde…
FG Cemaati, kitle çalışmasından ziyade kadro eğitimini öne alan bir politik islam fraksiyonu olarak bilinir, tanınır. Cemaatin, 1970’lerden başlayan sabır ve sebat dolu süreçle ilköğretimden alıp üniversite ve sonrasına kadar eğitim kademelerinden geçirdiği kadrolar, aldıkları dini eğitim ve cemaat terbiyesiyle bugünlere hazırlandılar. 2002 sonrasının AKP iktidarında hızla eğitim, yargı ve emniyete yerleştirildiler. Yapılanmalarını devlette hızla tamamladılar.
Devlet alanı dışında da hızla örgütlenmelerini pekiştirdiler. İş dünyasında hamleler yapıp TUSKON adı altında tüm Anadolu’daki Cemaatçi iş adamlarını kucaklayan bir yapılanmaya gittiler. Bank Asya, önemli finans kuruluşlarıydı, kalbur üstü holding boyutuna ulaşmış işadamları Hocaefendi’nin müritleriydi. Eğitim sektöründeki dershane, okul, hatta üniversite zincirleri hem yeni kadrolar devşirmeye hem de finansa katkıda bulunuyordu. Zaman gazete, televizyon ağı ile başlayan medya örgütlenmeleri, İpek-Koza’nın medya yatırımları ile pekişmişti.
Kumpaslar
2007 seçimlerinin sonuçlarıyla artan özgüven ile birlikte, kendilerine tehdit olarak gördükleri sivil-asker bürokrasiyi tasfiyeye hazır hissettiler. Balyoz, Ergenekon gibi kumpaslar, ittifakın Cemaat kanadınca ustaca hazırlandı. Kumpaslarla ilgili olarak Irak işgalinde özellikle TSK’dan destek göremediği için hıncı olan ABD’den de onay ve destek aldıkları, birçok belge ile ortaya çıktı. ‘Taraf’ bu kumpaslar için, yetmez ama evetçi avanaklara hazırlatılan bir proje gazetesiydi. Birçok gevşek sol liberali ‘demokrat müslüman’ olduklarına inandırmış, tv ve gazetelerinde köşe açmışlardı. Bu zevatın işbirliği, AKP ile birlikte icraatlarını Batı’ya onaylatmaya yarıyor, onların şahadetiyle, Batı, Türkiye’de statükonun, vesayetin yıkılıp nihayet demokrasinin yerleştirildiğine inandırılıyordu.
Fidan üstünden…
2011 seçimleri ile RTE kendisini ‘usta’ olarak tanımlayıp dokunulmaz addedince, Fethullahçılar, yükselen iktidar nimetlerinden yeterince pay alamadıklarını, RTE kanadının, ‘kendine müslüman’ kibri ve bencilliği içinde olduğuna hükmettiler. Hadleri bildirilmeliydi. Çatışmalar yavaş yavaş başladı.
Hatırlarsınız, 2012 başlarında Cemaatin en tehlikeli atağı MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasıyla atılmıştı. Kürt siyaseti ile Oslo görüşmeleri bahane edilip operasyon RTE’ye kadar uzatılacaktı. Bu gözü kara atağı RTE savuşturmayı bildi ve sonrasında önlemlerini almaya başladı. Her an yeni salvolar gelebilirdi. Arabulucuların çabası sonuç vermedi, masa altı tekmeleşmeler artıyordu. Cemaatin yargı ve emniyet kadrosu için, RTE çevresi hakkında yeni suç iddiaları bulmak zor olmadı. Çünkü kendilerini o kadar dokunulmaz , iktidarlarını o kadar sonsuz görüyorlardı ki, hukuksuzluklar için bir kılıfa, tedbire gerek bile duymuyorlardı. Şimdilerde Almanya’da sürgün savcı Zekeriya Öz ve arkadaşları için, ayyuka çıkmış yolsuzlukları belgelemek o kadar da zor olmadı. 17-25 Aralık rezaletleri böyle ortaya döküldü. Devamında IŞİD ve öncüllerine gönderilen silah-mühimmatı belgeleyerek “savaş suçlusu” iddialarını dosyalamak da zor olmadı.
Karşı atak
AKP’nin defterini dürmek için dosyalar hazırlandı ama yavuz hırsızın baskın çıkacağı yeterince hesap edilmedi. RTE ve çevresinin nasıl hukuk-mukuk dinlemeden Cemaat’e giriştiğini zaten biliyoruz.
“Yeni mağdurlar” o günden beri “eski mağdurlar” ile, kol kola , yan yana gelmeye çalışıyorlar. Dikkat edin, fotoğraf karesinde birlikte poz verenler, yine “Taraf”lı günlerin taraftarları…Ne diyelim, mübarek olsun; yeter ki uzak dursun, sırnaşmasınlar…