Savaş Bütçesi Barışa Harcansın
Madem barışın kapısı aralandı, madem parmaklar tetikten çekiliyor, silahlar susuyor, o halde Güneydoğu’ya o kadar…
Hatırlar mısınız; 11 Eylül 2010’da, Anayasa referandumu öncesi RTE , atv’de konuşuyordu; “İstanbul sermayesi her nedense para kazanma konusunda bizimle anlaşıyorlar ama siyasi olarak anlaşamıyorlar. Siyaseten sizi destekleyemeyiz diyorlar… İstanbul sermayesi Anadolu sermayesini aralarına istemiyor… isteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada el değiştirmeye başladı…” Bazı yorumlarda, analizlerde, araştırma zahmetine katlanmadan, RTE’nin bu sözlerinin fazla ciddiye alındığını görüyorum. “İstanbul-Anadolu sermayesi” türü temelsiz ‘karşıtlıklar’ üstüne ne teoriler üretiliyor, inanamazsınız…Devamında da müthiş(!) politik tahliller ve önermeler…
***
AKP rejiminin, 10 yıllık icraatı boyunca, kendi organik burjuvazisini oluşturma gayretleri tabii ki oldu. Zaten, AKP’nin, ‘milli görüş’ten safına kattıkları arasında MÜSİAD’da örgütlü bir sermaye fraksiyonu vardı. Buna koalisyon ortağı Fethullah cemaatinin TUSKON’da örgütlü sermayedarları da eklendi. Bunların ortak özellikleri “Anadolu”lu olmaları değildi. Hem İstanbul hem Anadolu’da faaliyet gösteren, hem sanayici-ihracatçı, hem tüccar, müteahhit şapkalarına sahip bu kesimin asıl özelliği , politik islami hareketin arkasına sıralanmış olmalarıydı. Bu sermaye fraksiyonu, RTE’nin İstanbul sermayesi diye nitelediği TÜSİAD çatısı altındaki büyük sermaye ile bağsız-bağlantısız, izole değil elbette. Çoğuyla taşeronluk, bayilik, temsilcilik ilişkisi var. Finans kapitalden kredi kullanıyor, onların işbölümünden rol alıyor ve oynuyorlar.
Elbette ki AKP’nin ve İslami burjuvazisinin daha da büyümek ve geleneksel büyük sermayeden bağımsızlaşmak isteği var ve rejimin sunduğu fırsatları, nimetleri sonuna kadar kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. TOKİ inşaatlarından, belediye, diğer kamu yatırımlarından, muhtelif enerji, sağlık, tedarik rantlarından alabildikleri kadar aslan payını kapıp rejimin asli unsurları olmaya gayret ediyorlar. Ama, ya RTE’nin İstanbul sermayesi diye nitelendirdikleri ? Onlar, rejimin uygulamalarından zarar mı gördüler, gerilediler mi? Gerçekten şirketlerini, pazarlarını İslamcılara mı kaptırdılar? Bunu iddia edenlerin, önce dönüp bu geleneksel egemenlerin bilançolarına göz attıktan sonra ahkam kesmeleri gerekir.
***
Örnek olarak size Koç Grubu’nu analiz edeyim. Bilinir ki, Koç Grubu Türkiye kapitalizminin omurgasıdır. Her alanda ilki gerçekleştirenidir. Halihazırda 81 bin kişiye işverenlik yapmaktadır. Siz bakmayın RTE’nin üflemelerine, AKP döneminde en hızlı büyüyen ve birikim rekoru kıran da yine TÜSİAD’ın kurucusu, İstanbul sermayesinin duayeni Koç Grubu’dur. Sayılar ortada zaten…
Kaynak:Koç Grubu veri tabanı. (*)Tüpraş’ın Gruba katılması; (**)Tahmin
Koç Grubu’nun, AKP rejiminde konsolide satışlarının yüzde 372 artarak 11 milyar dolardan 52 milyar dolara tırmandığını, işletme karının da aynı sürede yüzde 470 artışla 600 milyon dolardan 3,4 milyar dolara çıktığını görüyoruz. Grup, bu iklimde önemli bir bünye değişikliğine giderek 4 alanda yoğunlaştı.Bu alanlar ve cirodaki payları şöyle; Tüpraş-enerji (yüzde 63), otomotiv(yüzde 14), beyaz eşya (yüzde 11), finans(yüzde 8). Koç için Tüpraş’ın özelleştirmeden alınması miladi bir hamledir. Tüpraş’ın ihalesine RTE’nin başburjuvası Çalık, Hindistanlı bir şirketle girmişti ama ihaleye Shell ile giren Koç’u geçemediler.
Koç, Karamehmet Grubu’na ait Yapı Kredi’yi ele geçirerek Koçbank ile birleştirdi. AKP rejiminde gerçekleşen dış kaynak girişine bağlı, ithalata ve iç pazara dayalı birikim sürecinden Koç Grubu aslan payını aldı.
***
Koç’un durumu böyle. Diğerleri, Sabancı, Eczacıbaşı, Boyner, Dinçkök, Yaşar, Doğuş, Tekfen, AEH, Borusan gibi geleneksel büyük holdingler için de durum farklı mı? Hayır değil. AKP döneminde hepsi büyüdüler. Dışarıdan akan kaynağı kullanmada ,değerlendirmede ne engelle karşılaştılar ki? Bu anlamda rejime minnettarlar ve bunu çeşitli vesilelerle ifade ediyorlar da.
RTE’nin, sermayenin el değiştirmesi ile ilgili iddiası, orta-küçük firmalar dünyasında oldu mu? Bakın bunu, araştırmak gerekir.
Peki, AKP rejiminin din esaslı toplum inşası, temel insan haklarını, özgürlükleri budaması, Cumhuriyet değerlerini öğütme saldırısı konularında “ Büyük İstanbul burjuvazisinin” hassasiyetleri? Bu konuda sınıfta çaktıkları yüzde 100!.. RTE’nin hot zotuna hiçbiri direnemedi, direnmek de istemedi. Araziye uymayı tercih etti.
Bizim burjuvazi için konu kar ve sermaye birikimi olunca zaten, gerisi teferruattır…
12 Eylül rejiminde böyleydiler, AKP rejiminde de böyleler…