Onur’a Sahip Çık, Bir İmza da Sen Ver…
Mustafa Sönmez Her İstanbul-Ankara yolculuğumda o kavşağa geldiğimde genzim yanar. Dilovası…Tüten fabrika bacaları,…
Rivayet o ki, yabancı yatırımcılar, RTE’nin ilk turda olmasa bile, ikinci turda cumhurbaşkanı olmasını ‘satın almış’ lar. Yani, bu fiyatlara yansıtılmış. Şimdi merakları, RTE sonrası…Başbakan kim olacak, daha da önemlisi ekonominin patronluğunda Ali Babacan kalacak mı?
Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi dostum Utku Çakırözer, ABD ziyaretinden ve yabancılarla temaslardan tuttuğu nabzı şöyle aktarıyordu 25 Temmuz tarihli yazısında; “Kemal Derviş tarafından başlatılan ekonomi politikalarını başarıyla yürüten ve 12 yıl içinde yaşanan siyasi krizlere karşın ekonomik dengelerin bozulmaması için yoğun çaba harcayan Babacan, iç ve dış piyasalar tarafından AKP hükümetlerinin ‘ekonomik sigortası’ olarak algılanıyor. AKP hükümetinin iç ve dış politikadaki icraatlarının birçoğu yerden yere vurulurken ekonominin performansı hep olumlu izlenim yarattı.”
Utku’nun, AKP’nin duacı olduğu, 2001 krizini acı bir reçete ile aşma programının mimarı, IMF partneri, Derviş’e ve aynı çizgiyi “başarıyla yürüten” Babacan’a güzellemesine, “Ne iş?” deyip, sadece gülümseyelim, ilişmeyelim…
Yabancıların, AKP’nin iç ve dış politika icraatlarını yerden yere vururken ekonomik performansı takdirlerinin sebebi açık… Sonuçta nedir taktir karinesi; Ne kazandım, ne kazandırdı bu adam bana?…Bu değil midir?
Kazanç transferleri
Birilerinden almadan başkasına , yabancılara ve yerli ortaklarına kazandıramazsınız. Kazan/kazan (Win/win) olmaz kapitalizmde…Toplumdan almadan, patronlara kazandıramazsınız, bu kadar net!…Yabancıların ne kazandıklarına gelince…Bunu, Merkez Bankası’nın ödemeler dengesi verilerinden görebiliriz. Yabancılar faiz geliri olarak ne götürmüşler, doğrudan yatırımlarından ne kadar kâr transfer etmişler, borsa kazançlarından ne götürmüşler, hatta personel geliri olarak ne kadar gitmiş Türkiye’den… Bunları yazın alt alta yabancıların resmi kanallardan transfer ettikleri kazançları görürsünüz. Resmi diyorum, bir de vergiden vs. den kaçmak için “transfer fiyatlaması” adı altında resmi olmayan kazanç transferleri vardır, oraya girmeyelim.
Merkez Bankası verileri şunu anlatıyor; 1984-2002 tarihleri arasındaki 19 yılda yabancılar Türkiye’den 80 milyar dolar kazanç transfer etmişken AKP iktidarının 2003-2013 dönemindeki 11 yılda 128 milyar dolar kazanç aktarmışlar. İlk dönemin ortalama yıllık kazanç transferi 4,2 milyar dolar iken AKP döneminin yıllık ortalama kazanç transferi 11,6 milyar dolardır. Fark müthiştir… AKP öncesindeki kazançtan, yılda yüzde 176 daha fazla kazanç imkanı…!
Kim sevmez?
Yabancı yatırımcılar, AKP öncesi 19 yılda faizden 64 milyar dolar kazanıp götürürlerken AKP döneminde 11 yılda 66 milyar dolar götürmüşler. Öncesinde yılda 3,3 milyar dolar faiz gideri, AKP döneminde yılda 6 milyar dolara fırlamış…Yüzde 100’e yakın…İnsanın aklına hemen faiz lobisi geliyor. Nasıl kaptırdınız kardeşim, yılda 6 milyar dolar faizi?…
Portföy yatırımı ya da borsa kazançlarına bakın; öncesinde 12 milyar dolar iken Ali Babacan’lı dönemde 36 milyar dolar. Üçe katlanmış. Kim, nasıl sevmez Babacan’ı…?
Hele ki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının kârları…Önceki 19 yılda 4 milyar dolar kâr transferi var, Ali Babacan’lı AKP döneminde 24 milyar dolar…6 kat artış!…Kazanmışlar ki götürmüşler.
Senaryolar…
Yabancıların pek sevdiği Ali Babacan, RTE ile zaman zaman didişen TÜSİAD’ın da gözdesi. Şimdiye kadar Babacan ile ilgili tek negatif söz duydunuz mu TÜSİAD yöneticilerinden ? Hiç Zarrab’ın kolaylaştırıcısı Halkbank, onun genel müdürünün ayakkabı kutusu ayyuka çıktığında, ‘Bu banka Babacan’a bağlı, ona sorun’ diyeni duydunuz mu? Duymadınız. Yabancı kazanıyorsa, elbette yerli işbirlikçisi de kazanıyor. Yabancının takdiri , onların da takdiri. O nedenle, şimdi onlar da yabancılar gibi Babacan’ı dümenin başında tutacak formül ne olabilir, onun arayışındalar…
AKP’nin üç dönem kuralına takılan Babacan’ın milletvekili olma şansı yok. Ama RTE Köşk’e çıkarsa, mutlaka dizayn edeceği kabine örgüsünde Babacan’a dışarıdan bakanlık gibi bir formülle yer açabilir. Düşünülen formüllerden biri bu imiş…
Bir de deniliyor ki, Babacan’ın Gül’e yakınlığı bilinen bir gerçek. İç ve dış sermaye çevrelerinun kulislerinde, Gül’ün yeni dönemde AKP Genel Başkanı ve başbakan olması durumunda Babacan’ın ekonominin başında kalmaya ikna edilmesinin daha kolay olacağı konuşuluyormuş…
TÜSİAD’ın da benimsediği evdeki hesaplardan biri, RTE’yi Köşk’e tekmeleyip mülayim Gül liderliğinde ‘Neoliberal bağnazlıkla diyaloğa açık’ yeni bir dönemi başlatmak, Babacan’ı da neoliberal sömürü çarkının kaptanı tutmaya devam etmek…
Hesap bu, tutarsa tabii…