Yeni Kitap : Teğet’in Yıkımı
YORDAM KİTAPKüresel kapitalizm, 1980 sonrasında sermaye birikimi sürecini neoliberal model çerçevesinde sürdürmek için kolları sıvadı.…
Onu pek nüktedan buluyorlar. O kadar ki, Cem Yılmaz’a taş çıkartır, diyorlar. Memleketin ulaştırması, denizciliği, hatta haberleşmesi ondan soruluyor. RTE’nin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nda İDO müdürüydü. Binali Yıldırım’dan söz ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde toplamış ekonomi gazetecilerini, yorumcularını Reina’ya bitişik Karayolları misafirhanesine götürmüş ve anlatmış da anlatmış… Son 10 yılda, yani AKP döneminde Türkiye’nin GSYH’sı 100’den 160’a yükselirken, ulaştırma hizmetlerindeki büyüme 100’den 200’e çıkmış. “Ulaştırma, Türkiye’nin büyümesini yukarı çekmiş” demeyi ihmal etmemiş.
Ulaştırmanın kamu yatırımları içindeki payının yüzde 46 olduğunu öğretmiş. AKP öncesi 10 yılda ise pay yüzde 17 imiş. Hükümet, “Bölünmüş yollarla ördük anayurdu dört baştan” derken, demiryolları yapımı katlanarak artmış. Karayolları 2003’te yol yapımı yatırımlarından yüzde 65 ile aslan payını alırken bugün bu oranın yüzde 29’a düştüğünü, buna karşılık demiryollarının 2003’te yatırımlarda yüzde 20 olan payını 2011’de yüzde 56’ya yükselttiğini anlatmış. ***
Bizde, böyle bir toplantıya araştırma yapıp giden ve yerinde sorular soran, ya da dinlediklerini akıl terazisine vuran gazeteci, yorumcu sayısı pek fazla değildir. Kim uğraşacak? İşin kolayı dinlemek ve aktarılanı aktarıp dertsiz başını derde sokmamak. Böylece de iktidarla arayı iyi tutmak… Oysa sorgulanacak o kadar şey var ki Yıldırım’ın aktardıklarında…
1- Sunumdan, AKP iktidarında kamu yatırımcılığının parmak ısırttığını sanırsınız. Oysa , Türkiye’nin, milli gelirden kamu yatırımlarına ayırdığı pay yüzde 3’ten ibaret ve altyapı yatırımlarını çoktan tamamlamış AB ülkelerinin gerisinde. Sıralamada nal topladığımızı, altında Yıldırım’ın da imzası olan 2011 Programı’nda, sayfa 28’de bulabilirsiniz.
2- Ulaştırmanın kamu yatırımlarındaki payını yüzde 46 olarak açıklayan Yıldırım’ı, aynı program metni (s 25-27) doğrulamıyor. Ortalama pay yüzde 33 dolayında. Ulaştırmanın bu kadar pay alması bile, acaba ne pahasına? Ulaştırmacı kamu, artık madencilikte yok, enerjide yok, sanayide yok. 2011’de 22 milyar TL’lik ulaştırma yatırımı yapılırken üretken imalat, enerji, madencilik sektörlerine yapılan kamu yatırımı 5 milyar TL’den ibaret. 22’ye 5!..
3- Bıraktık ekonomide devlet yatırımcılığını; ya sağlık, eğitim ? Bakan Yıldırım ulaştırma yatırımları ile caka satarken eğitim ve sağlığa yapılan kamu yatırımları, ulaştırmanın yüzde 40’ından ibaret. Yani 5 ulaştırmaya, 2 eğitim ve sağlığa!… Hülasa; AKP iktidarı, toplam yatırımlarda yüzde 22’ye düşen kamu payını sağlığın, eğitimin, enerjinin aleyhine, ulaştırmada toplamış ve bu, övünme vesilesi yapılıyor.
4- Ulaştırmada demiryolu atılımı ise tam bir efsane. Demiryolu yatırımlarının karayolunun önüne geçmesi daha çok yeni bir olgu. Onun da birçok defosu var. AKP iktidarının 10 yılının sonunda geldiğimizde demiryolu uzunluğu 9 bin kilometre bile değil. 74 milyonluk Türkiye’nin bu demiryolu varlığı, Türkiye’nin 7’de biri Küba’nınkinin de altında. 10 milyonluk Macaristan’ın demiryolu varlığı bile Türkiye’yi geçiyor. “Demiryolculuk komünistliktir” diyen Menderes ve Turgut Özal’ın takipçileri, bugün eski “Demirperde” ülkelerinin gerisindeki demiryolu ağını son pişmanlıkla büyütmeye çalışıyorlar ama çok geç. El alem farkı öyle büyütmüş ki… 1000 kişiye düşen demiryolu Avustralya’da 1,7 km, Kanada’da 1,3 km, Arjantin’de ve Macaristan’da 1 km iken bizde 100 metre!..
Gelelim, eldeki demiryolu projelerine…Bunları da sorgulayınca ortaya bir sürü çapanoğlu çıkıyor. Övünç vesilesi yapılan Ankara-İstanbul demiryolu, hızlı tren projesini alalım mesela. İstanbul’un ülke ekonomisinin ana kutbu haline geldiği ve her yıl bir Bolu ilini nüfusuna eklediği bilinirken, İstanbul’a ulaşımı hızlı trenle kolaylaştırmanın-hele ki o kadar karayolu yatırımı yapmışken- mantığı nerede? Hesapsız kitapsızlıkta sözü, bir bilim insanına, Prof.Dr.Güven Sak’a bırakayım. TEPAV Direktörü Sak, 27 Nisan tarihli Radikal’de,“ Ankara-İstanbul hızlı treni lazım mıdır?” başlıklı yazısında demektedir ki; “Türkiye’nin bölgesel dengesizlik probleminin özü, ülkenin çeşitli yollarla birbirine yeterince sıkı bir biçimde bağlanamamış olmasıdır. Önceliğin hep İstanbul ve çevresine verilmiş olması, dengesiz bir nüfus dağılımına ve İstanbul çevresinde yığılmaya neden olmuştur. ..Bir yerden bir yere ucuza mal gönderebilme imkânı kolaylaştığında, Orta ve Doğu Anadolu, Avrupa pazarına bağlandığında, bölgenin sanayii çağ atlayacaktır… İstanbul-Ankara hızlı tren yatırımı kaynakları yanlış harcamanın bir örneğidir. Seçimlerde oy getirebilir. Ama sonuç değişmez. Avrupa’ya tarifeli kargo treni seferi ise yoktur. Hızlı tren altyapısı ise kargo taşımacılığına elverişli değildir.”
Demek ki, demiryolu yapıyorum demek yetmiyor, bir de doğru yere demiryolu yapacaksın…