İhracat üstüne bir yalan zinciri var ki, her gelen bir halka ekliyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 1 Şubat’ta New York’ta yabancı yatırımcılara yaptığı sunumda, Türkiye’nin 2012 ihracatının 152.5 milyar dolara çıktığını belirtirken bunun 15 milyar dolarının İran’a altınla borç ödeme olduğunu söylemiyor ve sonuçta 2012’de ihracatın yerinde saydığını saklıyor. Zincirde Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan sırayı alıyor ve Ocak 2013 dış ticaret açığına omuz silkiyor, dış ticarette, ocak ayı ihracatının önemli bir artışla 11.5 milyar dolara ulaştığını, ithalatta da yükselme olduğunu söylüyor, “Bunlar önümüzdeki dönem içinde bizi endişeye sevk edecek şekilde olmayacaktır” diyerek repliğini tamamlıyor. Sıra geliyor Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ya. O da, CNBC’ye verdiği röportajda, bu yıl Irak’ın Almanya’nın yerini alarak Türkiye’nin bir numaralı ihracat pazarı olacağını söylüyor ama Irak’a ihraç malı adı altında satılanların gerçek ihraç ürünü olup olmadığını aklına bile getirmiyor.
Demir-çelikten una, ayçiçeği yağından tişörte kadar hem Irak’a, hem dünya pazarlarına satılan malların içinde “gerçek ihraç ürünü” diyebileceğiniz ürün ve ürünün payı o kadar azaldı ki… Artık ihracat da çakma, ihracatçı da… Gerçek olan şu: İhracatın ithalata bağımlılığı o boyutlarda ki, neredeyse el âlemden ithal ettiğimizi, küçük bir katkı ve operasyonla başka bir ülkeye aktarmanın adına, ihracat diyoruz. Bunu neye dayanarak mı söylüyorum? Bizzat hükümetin ihracatçıya verdiği teşvik belgelerine.
Yüzde 60 ithalata bağımlılık…
Adına dahilde işlem izin belgesi adı verilen ihracatı teşvik belgesini, Zafer Çağlayan’ın Ekonomi Bakanlığı veriyor. İhracatçı, başvurusunda taahhüt ettiği ihraç ürünü için ne kadar ithalat öngördüğünü, dolayısıyla bundan vergi, harç alınmamasını talep ediyor. Belge, bu işe yarıyor. Bu yolla ne kadar ihracat yapıldığına ve ithalat öngörüldüğüne ilişkin istatistikleri bakanlık, 2008’e kadar yayımlardı. Zafer Çağlayan ile birlikte buna sansür konuldu. Ama gerçek saklanamıyor. Dostum Önder Doğan akıl etti; bu teşvik belgeleriyle ilgili liste aylık olarak Resmi Gazete’de yayımlanıyormuş meğer her ay. Size oradan en taze, Ocak 2013 sonuçlarını aktarayım…
653 firma teşvik belgesi almış ihracat için 1 ayda; 5 milyar dolara yakın ihracat taahhüt edilirken bunun için 3 milyar dolarlık ithalat yapılacağı ve bundan vergi-harç alınmaması sağlanmış. Demek ki, ihracatın yüzde 60-62’si tutarında bir ithalata bağımlılık var.
Kaynak;16.2.2013 tarihli Resmi Gazete; Dahilde İşleme İzin Belgeleri listesi
Bu firmalardan birkaç örnek: Oyak Renault, ihraç edeceği 1.1 milyar dolarlık otomobil için 673 milyon dolarlık ithalat yapacağını bildirmiş. Bu, yüzde 60’a yakın ithalat ihtiyacı demek. AKP ihalelerinin gözdesi İçdaş, 463 milyon dolarlık demir-çelik ihracatı için 367 milyon dolarlık ithalat yapacağım, demiş. Bu yüzde 80 ithalata bağımlılık yani. Getir hurdayı haddehaneye çek, inşaat demiri yap ve Irak’a sat, adı ihracat olsun. Irak da 1 numaralı ihraç pazarı!.. Yine yeni dönemin yükselenlerinden Tosçelik, 318 milyon dolarlık ihracatın yüzde 74’ü tutarında ithalat öngörmüş belge alırken. Sigara tekeli JTI de tütünü ithal edip sarıp satıyor, konfeksiyoncular da pamuğu, kumaşı, ipliği ithal edip ucuz işçilikle son ürün yapıp satıyor ve bunun adı ihracat oluyor!..
Çakma ihracatçı sektörler
İthalata bağımlı ihracatı daha iyi anlamak için Ocak 2013’ü bir kesit olarak alırsak görüyoruz ki, en yüksek ithalata bağımlılık, demir-çelik ve diğer metal sektörlerinde. Sigara, un sanayilerinde de ithal girdi oranı yüksek. Biri tütünü, diğeri buğdayı ithal edip sonra sigara ve un yapıp satıyor, adı da ihracat oluyor. Memleketin tütününe ve buğdayın ruhuna rahmet okuttuktan sonra, durum böyle… Her geçen gün ithal girdiye yöneliyor sanayici. Bunda döviz kurunun düşük seyri en önemli etken. Düşük kur, mamul mal ithalatını olduğu kadar ara malı, hammadde ithalatını da özendiriyor. Eskiden içeriden alınan iplik, kumaş, içeriden temin edilen buğday, tütün şimdi ithalatla sağlanıyor.
Buna enayilik mi diyelim, ihanet mi?