Bütün dünya için pek de kolay olmayan bir yazdan geçiyoruz. Küresel krizin dördüncü yılında sorunlar, çözdükçe dolaşıyor. İçinden çıkılmaz hal alıyor. Ekonomideki alt üst oluş, kaçınılmaz olarak politik düzeye, uluslararası ilişkilere yansıyor. Politikadaki yeni şekillenmeler, kimilerinin senaryolarını bozuyor. Çok yönlü, çapraz, girift bir mücadeledir gidiyor.Nereye yöneldiği de meçhul.

G20 olarak adlandırılan, aralarında (nüfusu hasebiyle) Türkiye’nin de bulunduğu, dünya nüfusunun üçte ikisine, dünya ekonomisinin ise yüzde 85’ine hükmeden 20 ülke lideri Meksika’nın sahil kasabası Los Cabos’da buluştu. Tabii ki, “büyük siyaset” konuşuldu. Zirvede ABD Başkanı Barack Obama ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Merkel  başta olmak üzere dünya liderleri özel görüşmeler yaptılar. Diplomaside Suriye, ekonomide Avrupa borç krizi ana başlıklardı.  RTE de liderler ile özel görüşmeler yaptı. Putin ile Suriye konusu konuşuldu. Araya “Ticaret, yatırım” meselelerini sıkıştırmak da adettendi…Rusya’nın, ABD’nin ve Batı’nın Suriye senaryolarına kolay kolay geçit vereceğini pek sanmayalım.

***

Meksika’daki G20 zirvesinde ekonomi başlığında Avrupa’da olup bitenlerden, Güney Avrupa karambolünden başka konuşacak bir şey herhalde mümkün olmadı. Yunanistan seçimleri henüz çözüm üretmiş değil. O seçim kompozisyonundan istikrarlı bir koalisyon çıkması mümkün değil. Neoliberal programın sahipleri Yeni Demokrasi Partisi ve ve Pasok, oradan buradan zorlamalarla koalisyon kursalar, ne işe yarayacak ? Aynı programa, sandıktan daha da güçlenmiş, Pasok oylarını da kendi safına çekmiş Syriza’nın daha güçlü muhalefetiyle karşılaşacaklar.

Avrupa, beklendiği gibi hızla ayrışıyor. Avro ikliminde yaşayanlar ve yaşamayanlar olarak saflaşıyor. İspanya ve İtalya’nın birkaç ay içinde nefeslerinin tıkanması ile bu, daha çok ortaya çıkacak. Bunu risk primlerinden ve 10 yıllık borçlanmaların faizlerinden okuyabiliriz.

Yunanistan göstergeleri, hiç dikkate alınmıyor, geriye kalanlardan İspanya 552 CDS’i ve yüzde 7,5 gibi dudak uçuklatıcı faiz oranı ile topun ağzında. İtalya’nın durumu da pek parlak değil. O da devasa kamu borçlarını yüzde 6 dolayında faizler ile döndürmeye çalışıyor ama o faizlerin daha da yukarı çıkması an meselesi. Buna bağlı olarak CDS’i de çok yüksek.

Faizde yüzde 7 sınırı sürdürülemez olarak görüldüğü için ölümcül faiz olarak adlandırılıyor. İspanya Hazine Bakanı Cristobal Montoro Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) piyasadaki baskılar karşısında güçlü bir yanıt vermesini istedi. Öte yandan İspanya Merkez Bankası, ülkedeki bankaların geri dönmeyen kredilerinin, toplam kredi alacaklarına oranının Nisan’da yüzde 8.7 ile, Nisan 1994’ten bu yana görülen en yüksek seviyeye ulaştığını açıkladı. İtalya’nın da 10 yıllık tahvil faizinin yüzde 6’yı bulmasıyla Avrupa borsaları düşüşe geçti.

Orta Avrupa’da Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler, Almanya’nın arka bahçesi olmak konumundan durumu biraz kurtarırlarken Macaristan, Güney Avrupa ülkeleri gibi S.O.S. veriyor. Macaristan’ın 10 yıllık tahvil faizi yüzde 8,5’u, CDS’leri ise tavana vurmuş durumda. Spekülatörler için *vur-kaç” bölgesi Macaristan.

Bu genel tabloda Türkiye, kamu maliyesini sıkı tutmanın yüzü suyu hürmetine kamu borçlanma ihtiyacı yüksek değil ve yüzde 5’in altında faizle 10 yıl vadeli tahvil ile borçlanabiliyor. 2012 için yüzde 4 büyüme hedefi ile “yumuşak iniş” patikasına geçtiği için dış kaynak talebi düşük ve yabancı kaynak girişleri de geriledi. Dolayısıyla düşük profil ile yılı kazasız belasız atlatmaya çalışıyor. Yine de bu karambolde kimden, nereden ne darbe geleceği hiç belli olmaz.

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez