IŞİD’in, Sünni Arap cephesinin öncüsü olarak Musul’u, ardından Telafer’i işgali, sadece Irak’ta değil, Kürtlerin yaşadığı Suriye ve Türkiye’de de taşları yerinden oynattı. Gelinen noktada, artık kimse Irak’ın toprak bütünlüğünden söz etmiyor. Irak’ın üçe bölündüğü gerçeği ile herkes yüzleşmeye hazır; Kuzey’de bir Kürt devleti, ortada Sünni Irak devleti ve güneyde Şii Irak devleti…Bu, kaba bir bölünme. Kıyamet koparacak çok detay var. Hedef, daha çok petrol ve doğal gaza hükmetmek elbette.

Türkiye’yi yeni gelişmelerle hem Kuzey Irak Kürt Bölgesi, hem de içeride Kürt siyaseti ilgilendiriyor. Hatta Suriye’deki Rojava Kürtleri de bunlara eklenmeli.

İsrail…

Barzani yönetiminin Bağımsız Kürt devletinin zamanı geldiğine ilişkin demeçleri, küresel güçlerde karşılık buluyor bir kere. Özellikle de İsrail, bu talebi hemen olumladı. İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman, geçtiğimiz hafta Paris’te bir araya geldiği ABD Dışişleri Bakanı Kerry’ye , “Irak gözlerimizin önünde parçalanıyor” diyor ve ekliyordu; “Bir Kürt devletinin kurulması, sürecin kaçınılmaz sonucu”…

Uzun süre Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan ve herkese bu telkini yapan ABD, artık bu fiili durum karşısında bölünmeyi hazmetmiş gibi. Öyle olmasa, İsrail bu kadar ortalıkta, Kürt hamisi gibi dolaşmazdı. Türkiye’nin yardımıyla Ceyhan’dan gemiye yüklenip Akdeniz’de alıcı beklerken günler geçiren Irak Kürtlerinin petrolü, kime satıldı dersiniz? Tabii ki İsrail’e…Irak petrolünü taşıyan United Leadership gemisi yükünü  İsrail’in Aşkelon limanına boşalttı. Böylece İsrail, Kürtlere ilk ekonomik jestini yapmış oldu.

Barzani yönetimi İsrail ile örtülü olarak sürdürdükleri yakınlığın şimdi açığa çıkmasına itiraz etmiyor. Petrol-doğalgaz varlığıyla Irak Kürdistanı’na hamiliğe İsrail’in dışında, RTE yönetimi de talip…Rekabet şimdi kızışacak. Bir de  İran var elbette…Bölgenin Kürt nüfus da barındıran önemli bir aktörü İran’ın, olup bitene karşı nasıl bir oyun planı olduğu ise ayrı bir analiz konusu.

“Türkiye’yi Büyütmek”

Dış sermaye girişi ile büyüyünce kendini bölgesel güç sanan, “Yeni Osmanlı” cakası satan RTE-Davutoğlu ikilisi, Kuzey Irak’ı ihracat, inşaat, taşımacılık faaliyetleri ile arka bahçe yapmaya heveslendiler. Irak Kürt bölgesini Türkiye’ye katarak, Türkiye’yi büyütmek(!) hayalindeler. İçeride PKK ve onun kontrolündeki Rojava Kürtlerini de bir biçimde ikna edip “Kürtlerle büyümüş Türkiye” hayalinin içine katan bu senaryo sahipleri, şimdilerde yaşananlar karşısında ellerini ovuşturuyor gibiler.

Irak’ın toprak bütünlüğünü öteden beri hiç dillendirmeyen AKP rejimi, elleriyle büyüttükleri IŞİD’in hamlesine, neredeyse içten içe sevinmekteler. Rehine sorununu bastırıp sineye çekmelerinin altında da bu var. Irak Kürtlerinin Bağdat’tan kopacağı ve petrolleriyle birlikte RTE-Davutoğlu’nun himayesine gireceği rüyasına pek inanıyorlar. Pişmiş hayale su katan ise İsrail…Barzanı’nin İsrail üstünden ABD’ye kapılanmasından endişe edilmeye başlandı. Bunun için RTE, Erbil’e bir yandan da sopa gösteriyor Kerkük kartıyla. Kürtlerin karambolde kaptığı Kerkük için  bir oldubitti yaratılmaması ve Türkmenlere dikkat edilmesi gerektiği bir mesaj olarak iletildi.

Öte yandan, RTE’nin Barzani’ye hamilik görüntüsü,Türkiye’deki  Kürt seçmenin aklını çelmeye de yarıyor elbette. PKK istediği kadar efelensin, Barzani’ye ağabeylikle, Güneydoğu’da oylarını artırabileceğini düşünüyor AKP…Nitekim, 30 Mart’ta artırdı da…

İmralı…

Irak’ta yaşananlardan Barzani’nin kazançlı çıkması, Kürt alemindeki Barzani-Öcalan rekabetinde, ikincisi için olumsuz bir gelişme. RTE de, içeride Barzanileştirmek , yani muhafazakar-neoliberal bir kıvama getirmek istediği Kürtlerle, PKK’yı zayıflatma peşinde.  PKK, Rojava’yı kollarken, Barzani’ye, IŞİD’e karşı güçbirliği önerdi sadece. Ama Kürtlerin devletleşmesine hiç alkış tutmuyor. Çünkü, biliniyor ki Öcalan, 4 ülkedeki Kürtlerin küçük devletçikler kurmasındansa, bulundukları ülkelerde özerklik kazanmış bütünün parçaları olarak yaşamalarının daha doğru olduğunu savunuyor. Küçük devletçiklerin eninde sonunda bölgesel ve küresel güçlerin kuklası durumuna geleceğini ifade ediyor. Öcalan’ın bu yaklaşımını samimi bulmayanlar, esas amacının özerklik, ardından bağımsızlık olduğunu ifade edenler de bir hayli fazla.

Irak depremi, Türkiye’de Köşk seçiminin arifesine denk geldi. RTE, Kürtlerle güya sürdürdüğü ama aslında “sündürdüğü”, oyaladığı çözüm oyununu, seçime doğru hızlandırdı.. Meclise bir tasarı getirildi. Müzakereleri yasal sürece bağlayan ama içinde Kürt sözcüğü bile geçmeyen bir tasarı. İmralı, tanınma, muhatap alınma açısından tasarıyı olumluyor. Bu tasarı karşılığında, Köşk seçiminde HDP’nin RTE için oy kullanılması yönünde tavır belirleyeceği endişesi yaygın. Kürt siyasetine hakim bir eğilimin, tamamen kendi hedeflerine odaklı davranmasından, Kürt sorununu ancak RTE’nin çözeceğine iman etmesinden, bu yüzden her tür hukuksuzluk, hırsızlık ve faşistliği sineye çeker bir görüntü vermesinden Türkiye solu her gün biraz daha rahatsız ve soğuyor. Köşk seçimlerinde RTE yanlısı bir Kürt tutumu, onulmaz kırılmalara yol açabilir.

CHP sahnede…

CHP’nin son günlerdeki bazı adımları, yine Kürt cephesinde yeni sayılacak özellikte. Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’da  Kürt seçmene sitem ederek, kendine Müslüman AKP’yi “tek sorun çözücü” olarak görmelerini eleştirmesi ve sorunu çözmede  CHP’nin daha samimi olduğunu ifade ederek meydan okuması önemsenmeli.

Dahası, CHP’nin, AKP’nin bir dizi soru işareti ve samimiyetsizlikle dolu çözüm yasa tasarısını sıkıştıracak başka bir tasarıyı meclise getirmesi de önemli. CHP tasarısı,  TBMM bünyesinde “Toplumsal Mutabakat Komisyonu” kurulmasını ; sivil alanda da, Meclis ile bağlantılı ve koordineli şekilde faaliyet gösterecek bir “Ortak Akıl Heyeti” oluşturulmasını öneriyor.

CHP, nihayet oyun kurucu, sorun çözücü olarak sahne almaya niyetlendi ve hem AKP’nin hem de, çözse çözse Erdoğan çözer, şartlanmışlığı içindeki Kürt siyasetçilerin ezberini bozan bir çaba içine girdi. Umalım arkası gelir…

 

 

Written by Mustafa Sönmez