Küresel krizin üstünden 5 küsur yıl geçtikten sonra dünya kapitalizmi yeni bir dönemeçte gibi görünüyor. Sistemin hâlâ egemeni sayılan ABD, bu krizi de geride bırakıp yeni bir büyüme ivmesi yakalama çabasında. Bunun için de bugüne kadar izlediği gevşek para politikasını sıkılaştırmaya hazırlanıyor. Bu doğrultuda FED’in verdiği sinyallerle, sıcak para,  « merkez »deki durgunluğun itmesiyle gittiği Türkiye gibi bazı çevre ülkelerden çıkmaya ve yeniden « merkez »de konuşlanmaya hazırlanıyor. Bu, çevre ülkelerin birçoğundan  sermaye çıkışına, beraberinde yerel paraların dolar karşısında  hızlı değer kayıplarına yol açtı, açacak. Şimdi gözler « çevre ülkeler »de ve sorulan soru şu ; Çevre ülkelere özgü bir krize mi giriliyor ?

ÖNGÖRÜLER

IMF ve Dünya Bankası  verilerinden hareketle , Merkez ülkelerin yüzde 1’in altına düşen kriz dönemi büyüme performansının önümüzdeki dönemde yüzde 2,5’a yükseleceği beklentisi var. Krizi fazla küçülmeden geçiştiren çevre ülkelerde ise hayat aynen devam edecek tahmini yapılıyor.

Merkez’in, kriz döneminde devlet kurtarma operasyonları ile milli gelirin yüzde 5,5’una çıkan bütçe açıklarının ise yeni dönemde  azalacağı, ama kamu borçlarının artarak milli gelirin yüzde 107’sine çıkacağı öngörülüyor. Çevre için kamu maliyesinde bir bozulma öngörüsü ise sözkonusu değil.

MERKEZDE AYRIŞMA

IMF-Dünya Bankası ikilisinin krizden  çıkışla ilgili öngörü ve beklentilerinin, krizde merkez ve çevre ülkelerin yaşadıkları ayrışmaları ne ölçüde dikkate aldıkları tartışmalıdır. Oysa Merkez ülkelerin AB cephesinin yekpare olmadığı krizle birlikte anlaşıldı ve Güney AB’nin Avro ikliminde tarumar olduğu görüldü. Merkez’de bir toparlanma olacaksa bu daha çok ABD ve AB’nin tuzu kuru kuzey ülkeleri Almanya,Hollanda,Avusturya,İsveç  gibi ülkeler için söz konusu. Onların birer arka bahçeleri durumuna gelen Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler de onların peşi sıra toparlanabilir. Öte tarafta yer alan İtalya,İspanya,Yunanistan,Portekiz’in ; iriler içinde de , Fransa ve İngiltere’nin istikrarlı bir büyüme ivmesini yakalamaları zaman alacak.

Yunanistan bu Eylül’de seçimlerde Syriza’yı iktidara   taşıyacak  bir süreç yaşıyor. Diğer Güney Avrupa ülkelerinin Avro ikliminde kalarak yola devam etmeleri ne kadar mümkün, AB’nin yeniden sorgulanması kaçınılmaz mı ? Bütün bu sorularla yüklü bir « yeni dönem » gündemde. ABD’nin AB ile bir serbest ticaret bölgesi  oluşturarak yeni bir büyüme ivmesini yakalaması, reka bet gücü düşük AB üyeleri ve Türkiye dahil AB üye adayları  için iyi haber değil.

BEDELLER

Merkez, krizden büyümeye geçiş aşamasına gelirken arkasında küçülmeden dolayı yoğun bir işsizlik bıraktı. Hane gelirleri önemli daralmalar yaşadı. Bütçeden sosyal harcamalara büyük kesintiler getirildi. Yeni vergiler salındı. Kamu varlıkları, özelleştirmelerle satıldı, firmalara, bankalara kaynaklar aktarıldı. Bütün bunlar önemli eşitsizliklere yol açtı. Ama bitmiyor, bitmeyecek. Hedeflenen yeniden büyümeye « makulleştirilmiş » bir kamu maliyesinin eşlik etmesi için daha yapılacak çok şey var. Büyümeye geçişle birlikte bütçenin gelir ayağının iyileşeceği ve açıkların azalmaya başlayacağı umuluyor, ama açığın yeni kamu borçlanmalarıyla finanse edilmesi söz konusu . Bu nedenle de merkezin kamu borç yükünün milli gelire oranının 10 puan artarak  yüzde 107’ye çıkması öngörüler arasında. Merkezde kamunun borçlanıcı olarak ortaya çıkması, sermayeyi çekmek isteyen çevre ülkeler için ayrı bir tatsız gelişme.

Özetle, merkez ülkeler, 5 yılı geçen bir küçülme-daralma sonrası yeni bir büyüme ivmesi yakalamanın hazırlıklarını sürdürürken  krizden büyümeye geçişin başka toplumsal yükler ve dolayısıyla yeni sınıf mücadeleleri gerektirdiğini ; merkezdeki birçok ülkenin krizde ayrıştığını ve farklı geçiş süreçleri yaşayacaklarını da akılda tutmak gerekiyor. Çevreyi ise yarın tartışırız.

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez