Medyanın okuyucuya karşı, doğru bilgilendirme ve yorum çeşitliliği sunma sorumluluğu var. Bunu yapamayan medyanın inandırıcılığı, saygınlığı  da olmaz. Özellikle son RTE-Barzani Diyarbakır buluşmasının takdimi ve okuyucuda-izleyicide yaratılması istenen algı konusunda “yandaş olmayan” medyadan önemli bir kesimin, bu konuda bayat bir zırvayla konuya yaklaşmaları, gerçekten usandırıcı;  buna gazetem Yurt da dahil.

 EZBERCİLİK…

Kürt coğrafyasında, ABD’nin Irak politikasını, AKP’nin Kürt ve enerji politikalarındaki duruşunu doğru aktaramayan, ilişkileri önyargıyla, şabloncu bir anlayışla yorumlayıp bunu “haberleştiren”, buna destek ezberci “otorite” görüşleri ve diğer zorlama olguları yan yana vitrinleyen bir gazetecilik anlayışı, objektif gazeteciliğe, hele Yurt’a hiç yakışmadı.

Soğukkanlı ve sağduyulu olmalıyız. Geçerliliği kalmamış ama temcit pilavı gibi ısıtılan zırvalara çanak tutmak, bağımsız gazeteciliğin işi olamaz. ABD’nin 2.İsrail niyetine 4 parçaya bölünmüş Kürtlerden kukla bir Kürt devleti kurma zırvasının ısıtılıp ısıtılıp masaya getirilmesinin neresi gazeteciliktir ? Ne yazık ki, Aydınlık-İP siyaseti bu tezi hiç de inandırıcı olmayan bir biçimde ısrarla savunuyor, medyada Sözcü, kimi Cumhuriyet yazarları ve ne yazık ki Yurt gazetesinde bazı dostlar; CHP’de bazı milletvekilleri, siyasetçiler bu teze körü körüne inanarak birilerinin değirmenine su taşır duruma düşüyorlar. İğneyi başkalarına batırmadan önce, çuvaldızı kendi gazeteme, Yurt’a batırayım.

 NEREDE ANLAŞMA?

 Dünkü gazetenin sürmanşetinde yer alan CHP milletvekili Birgül Ayman Güler demeci tam bir talihsizliktir. Güler, bilim insanı geçiniyor, ama bu konulardaki tutum ve davranışlarında hiçbir bilimsel kanıt gördüğümü söyleyemem. Güler, Diyarbakır buluşmasının bir petrol-doğalgaz anlaşması, oradan hareketle de Kürdistan’a ebelik olduğunu ajitatif bir biçimde söylüyor ama bize bu anlaşmaların neler olduğunu, nedense belgeleri, kanıtlarıyla hiç anlatmıyor. Uluslar arası merkezlerin ince ince tezgahlarından söz ediyor ama bunların kanıtlarını milletvekili olduğu halde meclise nedense getiremiyor.  Yurt gazetesi de bu afaki demeci sürmanşetine taşıyor ve  kenarına köşesine Kürt haritaları, “bölünme, parçalanmayı” pekiştiren unsurlar ekleyerek vurgudan geri durmuyor. Böyle gazetecilik mi olur?  

 Yazılarımı takip edenler bilir; Kürt petrolü serüvenine, belgeler ve sayılarla Cumhuriyet ve Yurt’taki köşemde defalarca yer verdim. 23 Nisan ve 10 Mayıs 2013tarihli Yurt yazılarım bile gerçekleri görmek için yeterli.  AKP’nin Irak Kürdistanı petrolü ile ilgili bir hayali olduğunu bir hayli yazıp çizdim. Hasan Cemal, 8 Ağustos 2012’de Milliyet’teki köşesinde bunu hayırlı bir iş gibi “Türkiye’yi büyütmek” biçiminde takdim etti. Cengiz Çandar’ın da heyecanla üstüne atladığı bu projeye göre, Kürtlerle çatışmak yerine, içine Irak ve Suriye Kürdistanlarını alan bir proje ile Türk-Kürt Federasyonu kurulacak, Türkiye bölünerek küçülmek yerine, “büyütülecekti! ”. Öcalan ile başlatılan barış süreci de bunu taçlandıracaktı. Irak petrollerine patronluk yapacak olan büyük ağabey, Türkiye kapitalizmi, Iraklıları memnun, PKK ve Suriye Kürtlerini federatif yapılar olarak bünyeye katıp mutlu edecekti. Bunun için yapılması gereken, Erbil’i, Bağdat’tan koparmaktı. RTE-Davutoğlu ikilisi, Kuzey Irak petrolünün çıkarılması, bağımsız boru hatları ile ihracı konularındaki  projeler ile ilgili olarak Barzani’yi ikna etmiş, hatta kıymeti kendinden menkul anlaşmalar bile yapmak üzerelerdi.

 BAĞDAT VE ABD

Ama bütün bunlar olurken Irak başbakanı Maliki, Bağdat’tan, hem Erbil’i, hem Ankara’yı uyararak Irak Anayasasını hatırlatıyordu. Irak anayasası doğal kaynakların merkezden idare edileceğini, sağlanan gelirin bölüşümünün Anayasada belirtilen esaslar çerçevesinde olacağını, merkezin onayı olmadan Erbil’in bunlarla ilgili anlaşmalar yapamayacağını, aksi duruma izin vermeyeceğini, kendi başına yapacağı anlaşmaları geçersiz sayacağını , buna direnmenin ülke bütünlüğünü bozacağını hatırlatıyordu.

Bu uyarıları  yapan sadece Maliki yönetimi değildi. Ondan önce ABD, bu tür enerji serüvenlerinin Irak’ın toprak bütünlüğüne zarar vereceğini defaeten Ankara’ya da, Erbil’e de hatırlatıyordu. Hatırlatmakla kalınmadı. RTE, Washington’a çağrıldığında bu konu net bir biçimde ifade edildi. ABD, ayrıca Erbil ile Bağdat’ı, yani Barzani ile Maliki’yi bir araya getirerek Barzani’ye Anayasa dışı davranmaması gerektiği hatırlatıldı.

 Özetle, CHP milletvekili Güler’in ciddiye aldığı ve hiç göremediğimiz  anlaşmalar varsa da bunlar sadece RTE-Davutoğlu ikilisinin hayalleri olarak kaldı. Ne RTE, ne Barzani, ABD’nin, Maliki’nin dolayısıyla arkasındaki İran’ın onay vermediği petrol projeleri yapamazlar. Diyarbakır’daki bir araya gelişlere, “ver petrolü, al Kürdistanı”  gibi ilkel, ajitatif  teşhisler koymak ucuz siyasetçilik, bunu ciddiye almak da okura saygısızlıktır.

 GERÇEK NE?

Barzani’nin Diyarbakır’daki konu mankenliği, RTE’nin yerel yönetim seçimleri ile ilgili hamlesi ile ilgilidir. Barzani’nin buna onay vermesi ise Öcalan ile rekabeti ile ilgilidir. Öcalan, Suriye’de, İran’da, hatta Irak’ta Barzani’yi sollayan bir ideolojik ve siyasi hegemonya sağlamak üzeredir. Bu da Barzani’yi rahatsız etmektedir , AKP rejimine yakın durmayı şimdilik menfaatine görmektedir. AKP’nin Kuzey Irak petrolü ile Türkiye’yi büyütme masalına bir ara inanma eğilimi gösteren PKK, erken uyanmıştır. Şimdi Suriye’de PYD’ye El Nusra ile vuran AKP’yi de, PYD’ye çelme takıp AKP’ye yaklaşan Barzani’yi de iyice tanımış durumdadır. Buradaki  ayrışmalar ve karşı karşıya gelişlere, nedense Birgül Ayman Güler ve benzerlerinin kafa yormaya hiç ihtiyaçları yoktur. O kaba ezber, hem zahmetsizdir, hem de ajitatiftir…Daha ne olsun!…Unutulan,  bu zahmetsiz ezberci slogancılığın, Türk ve Kürt halklarını birbirinden uzaklaştırmaya hizmet ettiği gerçeğidir.

Yine de boşuna!… Halklar, bu ülkenin bütünlüğü içinde, Gezi ruhunu yükselterek barış ve kardeşlik için hem AKP despotizmine  hem de dogmatik ezbercilere gereken dersi vereceklerdir.

Written by Mustafa Sönmez