Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 3 Nisan’daki Türkiye ziyareti sırasında iki taraf arasında yapılan anlaşmalardan biri de Ankara ve Moskova arasında 500 milyon dolarlık ortak bir yatırım fonu oluşturulmasına yönelikti. Altyapı, sağlık ve bilgi teknolojileri alanında ortak projeler öngören mutabakat kapsamında Türkiye Varlık Fonu (TVF) ile Rusya Doğrudan Yatırım Fonu arasında ortak bir fon kurulması planlanıyor. Anlaşma, Türkiye ile Rusya arasında artan ekonomik iş birliğinin göstergelerinden biri olsa da Türkiye Varlık Fonu’nun akıbetine ilişkin belirsizlikler düşünüldüğünde projenin nasıl hayata geçirileceğine ilişkin ciddi soru işaretleri söz konusu.

2016 ortalarında Fetullah Gülen yanlısı subayların 15 Temmuz askeri darbe girişimlerinin bastırıldığı günlerin tozu dumanı arasında yasası bir çırpıda çıkarılan ve kamuoyuna duyurulan, “paralel bütçe” diye de adlandırılan Türkiye Varlık Fonu (TVF) aradan geçen bir buçuk yılın sonunda ne yaptı diye soranlara “Neredeyse hiçbir şey” demek abartı değil. Bu nitelemeye, fonun öncü kurucuları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan ve ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı da itiraz etmiyor. O zaman gündeme gelen soru şu: Ne yapılacak? Nasıl bir yeniden yapılanmaya gidilerek fon kurgulanacak ya da başta ana muhalefet partisi CHP’nin talep ettiği gibi tasfiyeye mi gidilecek?

Nerede yanlış yapıldı? Varlık fonu dünyanın yabancı olduğu bir kurum değil. GPF (Norveç), ADIA (Birleşik Arap Emirlikleri), CIC (Çin), SAMA (Suudi Arabistan), KIA (Kuveyt) dünyada devletin sahipliğinde ve yönetiminde olan en büyük varlık fonları. Bu tür fonların geliri genellikle ülkelerin bütçe fazlalarından oluşuyor. Başka bir deyişle, gerçek anlamda varlık fonu olanlar cari fazla veren ve belli bir doğal kaynağa, çoğunlukla petrol, doğal gaza sahip ülkeler.

Peki, Türkiye’nin temmuz 2016 sonlarında gündeme getirdiği ve hızla yasalaştırarak uygulamaya soktuğu Varlık Fonu? Bu fonun, isim benzerliğinden öte bilinen ülke fonlarıyla pek ilgisi yok. Fonun oluşumu ve içerdiği zaaflar konusu Al-Monitor’da ele alınmıştı.

Hatırlanacaktır, 2016 ağustos ayında fonun kuruluşu gösterişli ifadelerle gerçekleştirilmişti. Başbakanlığa bağlı Türkiye Varlık Fonu, “önemli kamu varlıklarında değer artışı sağlayarak ekonomik büyümeye katkıda bulunmak, katılım finansmanına uygun varlıkların gelişmesine destek olmak, sermaye piyasalarının araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, Türkiye’ye daha fazla yatırımcı ilgisini çekmek ve yeni yatırımlar için sermaye sağlamak, stratejik önem arz eden sektörlerin gelişmesine ve büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek” amacıyla kurulmuştu.

Fona Hazine bünyesinde bulunan bazı kamu sermayeli şirketler ile özelleştirme programında bulunan bazı şirketlere ait hisseler devredilmişti. Varlık fonu bünyesinde kamu finans kuruluşları Ziraat Bankası, Halk Bankası ile Türk Telekom, Türk Hava Yolları (THY), PTT, Milli Piyango ve at yarışları, Borsa İstanbul, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri, Türksat, ÇAYKUR ve Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü gibi dev kuruluşlar yer alıyor.

Fondan başlangıçta pek umutlu olan Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 Kasım 2016’da şöyle konuşmuştu: “Şu anda Varlık Fonu bana göre Türkiye’nin çok geç kalmış bir projesidir. Şimdi Varlık Fonu ile beraber ortada oluşacak assetler inanıyorum ki bizim gücümüzü ulusal ve uluslararası bazda artıracak.”

Ne var ki dağ fare doğurmuş, aynı Erdoğan 2017 eylül ayı başlarında şöyle konuşur olmuştu: “Varlık Fonu’nda hedeflenen, arzulanan bir süreç olmadı.”

Peki, ne yapılacaktı? Şöyle konuştu Cumhurbaşkanı: “Gelişmeleri gördük, böyle yürümeyeceğine karar verdik. Sayın Başbakan da bu konuda adımını attı, hayırlı olsun diyeceğiz. Varlık Fonu’nu bizim yeniden bir re-organize etmemiz şart.”

Cumhurbaşkanı’nın bile başarısızlığı onayladığı bu proje, başından beri meclis içi ve meclis dışı muhalefetin eleştirilerine maruz kalmıştı. Bir kere hiç tartışılmadan bir oldu bittiyle yasası çıkarılıp oluşturulan fon, büyük tepki toplamıştı. Yanı sıra, konu kamu varlıkları olunca tepki daha da katlanmış, fona çeşitli kamu kuruluşlarının varlıklarının devredilmesi, kamu kaynaklarını talanın başka bir yöntemi olarak yorumlanmıştı.

Öte taraftan Saray’a yakın bazı isimlerin fonun yönetimine atanması da çeşitli söylentileri katlamıştı. Fonun yönetim kuruluna Saray’a da yakınlıklarıyla bilinen Mehmet Bostan, Himmet Karadağ, Kerem Alkin, Yiğit Bulut ve Oral Erdoğan atanmıştı.

Fona aktarılan varlıklar üzerinde ne gibi işlemler yapıldı, bu varlıklar ne şekilde kullanıldı?

Bu soruya yanıt, bizzat Fon’un web sitesinde şöyle yanıtlanıyor: “Mevcut durumda TVF’ye devredilen tüm varlıklara ilişkin değerleme ve bağımsız denetim çalışmaları tamamlanma aşamasındadır. Potansiyel gelişim ve sinerji alanlarını tespit ettikten sonra tüm varlıklara ilişkin 5 yıllık değer yaratma programları oluşturulmuş olup, Bakanlar Kurulu onayı için Başbakanlık’a arz edilmiştir. Bu süreçte aynı anda yapılacak yeni yatırımlar belirlenecektir.”

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer Başbakan Binali Yıldırım’a işte bu can alıcı soruyu sordu, stratejik planın akıbetinin ne olduğu konusunda şöyle bilgi istedi: “Varlık Fonu’nun 2017 ya da 2018 yılında finanse edeceği yatırımlar belirlenmiş midir? Belirlenen yatırımlar için varlık fonundan varlık satışı ya da ipotek verilmesi düşünülmekte midir?”

Gürer’in soru önergesine yanıt Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ten geldi ve Şimşek Türkiye Varlık Fonu’nun faaliyetlerinin üç yıllık stratejik yatırım planı kapsamında gerçekleştirilebileceğini açıkladı. Şimşek hazırlanan stratejik planın nisan 2017’de Başbakanlık makamına takdim edildiğini bildirdi.

Şimşek bu demeci verdiğinde stratejik plana aradan geçen yedi aya rağmen yanıt gelmedi. Bu da fonun ölü doğduğuna, amaç ve yürütme konusunda bir uyumsuzluk olduğuna dair eleştirilere haklılık kazandırdı. Öyleyse fon ne işe yarayacak, tasfiyesi düşünülüyor mu? Bu soruyu da başka bir CHP Milletvekili Çetin Osman Budak soru önergesi ile sordu.

Antalya Milletvekili Budak Türkiye Varlık Fonu’nun ülke ekonomisine katkı sağlamadığını belirterek Meclis Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde Başbakan Yıldırım’a “Yeni yöneticilerle de sonuç alamayacağı tespitleri karşısında ‘denetimsiz ikinci Hazine’ olarak kurgulanan Türkiye Varlık Fonu’nun tasfiye edilmesi yoluna gidilecek midir?” diye sordu.

Budak ağustos 2016’da büyük hedeflerle kurulan Türkiye Varlık Fonu’nun 18 ayın sonunda geldiği aşamanın başarısızlığın itirafı olduğunu iddia etti. Milletvekili aktif büyüklüğü 160 milyar dolara ulaşan Varlık Fonu’nun yönetim değişiklikleriyle ülke ekonomisine katkı sağlamasının mümkün olmadığını, kamu zararının daha fazla büyümesi beklenmeden derhal tasfiye edilmesini savundu.

Bir anonim şirket olarak kurulan fona ilişkin Başbakan’a yöneltilen muhalefet soruları çeşitli başlıkları içeriyor. Başlıca sorular şöyle: TVF bir buçuk yıllık dönemde dış kaynak sağlama, varlıkların değerini artırma, stratejik yatırımlara iştirak etme gibi alanlarda hangi girişimlerde bulunmuş, ne sonuç almıştır? Faaliyetler dolayısıyla bugüne kadar sağlanan gelir ne kadardır? Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş’nin yönetim giderleri için (taşınmaz ve makam aracı alımı-kiralanması, personel vb.) bir buçuk yıllık dönemde yapılan harcamanın tutarı nedir? Yönetim Kurulu üyelerine yapılan ödemeler ne kadardır?

Görünen, fonun fare doğurduğu, amaçları doğrultusunda pek bir gelişme göstermediği, stratejik planını Başbakanlığa onaylatamadığı. Bir iddiaya göre Saray ile Başbakanlık arasındaki uyum eksikliği de fonun kağıt üstünde kalmasında etkili oldu.

Bundan sonrası için söylenecek söz: Bekle-gör.

 

Written by Mustafa Sönmez