Risk indicators growing for Turkish economy(Al-Monitor,Oct.28. 2016)
Summary⎙ Print Turkey’s growing economic, political and geopolitical risks have caused significant losses in foreign…
24 Ocak, herhangi bir takvim yaprağı değil. 24 Ocak 1980 ve onun tamamlayıcısı 12 Eylül 1980 ile başlayan 32 yıllık bir serüvenin sembolünden söz ediyoruz. Kapitalizmle tanışıklığımızın başlangıcını 1850’ler olarak alırsak, yaşanmış 150-160 yıllık çarpık çurpuk, güdümlü kapitalizm geçmişimizin, demek ki, beşte birine 24 Ocak zihniyeti damgasını vurmuş ve bakalım daha ne kadar vuracak…
Bu zihniyeti ve dönemi, “neoliberalizm” olarak adlandırıyoruz. 24 Ocak’80 sonrası 32 yılın kendi içinde de alt dönemleri var ve AKP rejimi bu serüvenin son 10 yıllık icraatçısı ya da bayrak yarışçısı… Bir başka deyişle, AKP rejimi, bazılarının sandığı gibi ‘milli görüş ve lideri Erbakan’ın değil, 24 Ocak’ın mimarı Özal-Evren ikilisinin mirasçısı. Aralarında bir devamlılık var.
24 Ocak ’80, kendinden önceki 30 yıla ait sermaye birikimi rejiminin tıkanması sonucu, inşa edilen yeni birikim rejiminin adı. Tıkanma, aslında dünya kapitalizminin tümüne ait ve onu aşmak için bulunan ‘neoliberalizm’ seçeneği de ‘küresel’. İç pazara dayalı, devlet kontrollü Keynesçi birikimin ömrünü doldurması üzerine, icat edilen küreselleşmeci, özelleştirmeci, piyasacı neoliberal birikim rejimi, kendisine uygun dünya işbölümleri, yeni emek-sermaye güç dengesi, hâkim sermayeler arası güç değişimleri ile inşa edildi…
***
24 Ocak 1980 ile başlatılan ‘yık-yap’ ya da yeni inşa ise, bugün AKP rejimiyle sürdürülüyor. 1980’de, özellikle IMF-Dünya Bankası yönlendirmesiyle ‘dönüşüm’ü başlatılan süreçler şunlardı; a) Sermaye-emek güç dengesi, b)Kamu-özel güç dengesi, c)Kır-kent dönüşümü, d)Yerel-uluslararası pazar değişimi, e) Yerel-küresel sermaye güç dengesi, f) Çokkültürlülük-kimliklilikten tekçiliğe… 1980’den bu yana farklı hükümetler dümene geçse de, ana rota değişmedi, değişmiyor ve bugün de 1980’de başlatılan bu süreçlerin inşası sürüyor.
Emek karşısında sermaye sınıfının hâkimiyetinin sağlanması, bu süreçlerden en erken tamamlananı oldu. 12 Eylül’ün kanlı icraatı bu etabı kestirmeden halletti. Kapatılan DİSK, sindirilen yönetim kadrosu, askıya alınan sendikal faaliyet ve 1982 Anayasası ile örgütlenmeye, grev ve sendikal haklara geçirilen boyunduruk, 12 Eylül takipçilerine bırakılan en büyük kolaylık oldu.
Bundan sonraki süreçler 30 yıla yayıldı, daha çok, hâkim sınıf çekişmesine bağlı olarak, bazen hızlandı bazen tavsadı. Kırlara, özellikle Dünya Bankası telkinleriyle tarıma indirilen darbe de önemli bir direnişle karşılaşmadı. Kırlar kentlere yığıldı ve kentleşme oranı bir anda yüzde 75-80’leri buldu.
Yeni birikim rejimi, kamu-özel dengesini de operasyon alanına almıştı. Devlet küçültüldü. Sanayi ve enerji gibi alanlarda devlet sektörü neredeyse sıfırlandı. Özellikle AKP rejimine hasadı ‘nasip olan’ özelleştirme için çetin savaşlar verildi ve İskender kılıcını, 2001 krizi sırasında büyük reformlar(!) gerçekleştiren Derviş-IMF iktidarı vurdu, AKP rejimi de 50 milyar dolarlık özelleştirmelere imza atarak sefasını sürdü. Üstüne, eğitimi, sağlığı, kültürü piyasalaştırıp metalaştırarak, kent arsa rantını yağmalatarak neoliberalizmi koyulttu.
Milli gelire göre yüksek bütçe harcamaları ve açıkları ile icraat, 1980 öncesine ait bir maliye politikasıydı. Yeni rejim, küçük bütçe, düşük açık, düşük kamu borcu istiyordu. Buna kısaca “mali disiplin” diyorlardı. Bu ‘dönüşüm’ de biraz kanlı gerçekleşti. Merkez sağı temsil kavgası veren Özal-Demirel çekişmesinde geçen 1985-2000 döneminde, esası hâkim sınıf fraksiyon kavgası olan bilek güreşleri, devleti küçültme, mali disiplin, özelleştirmeler, piyasalaştırmalar süreçlerini hızlandıran değil, yavaşlatan sonuçlar yarattı. Bu tavsamaların basıncı ile patlayan 2001 krizi, geride kalan 32 yıllık neoliberal icraatın en önemli kırılma tarihidir. Kemal Derviş-IMF ‘co-production’ı olan 2001 operasyonları, neoliberal dönüşümün eksik kalan süreçlerini hızlandıran, tıkanıklıkları açan, ama kitleleri de bizar ederek politik bir radikalizme yönlendiren, AKP’nin kucağına iten sonuçlarla tamamlandı.
***
24 Ocak serüveninin son 10 yılı AKP rejimine aittir. Neoliberalizmin prensiplerine, öncekileri kıskandıracak sadakatte ve militanlıkta sahip çıkan AKP kadroları, olağanüstü bir dış kaynak girişine kapıları ardına kadar açarak dünya kapitalizmi ile entegrasyonda radikal sıçramalar gerçekleştirdiler. AKP-Gülen cemaati kadroları, bu icraatı Türk-İslamcı bir politik-ideolojik üstyapı ile götürmeye koyuldular ve hem devraldıkları mirasın kolaylaştırıcılığı, alternatif olabilecek merkez-sağ dinamiklerin tükenmiş olması, hem de dış konjonktürün lehte seyri ile, rejimin inşasında zorlanmadılar. Parmaklarındaki tek diken, Kürt siyasi hareketi oldu. AKP, inşasına başladığı rejime muarız olarak gördüğü sivil-asker üst bürokrasiyi, ABD’nin izin ve inayetiyle, Ergenekon, Balyoz gibi tertiplerle tasfiye ederken sistemin hâkim büyük burjuvazisini hizaya soktu, kendi yetiştirmesi İslamcı burjuvazi ile kaynaştırdı.
***
Neoliberalizm, sermaye birikiminin bir tarihi aşaması ve 30 yılı aşan ömrü şu an küresel bir krizle test ediliyor. Aşılması zor. Belki ömrünü biraz daha uzatır kapitalizm. Ya sonra? Bu soru, hem dünya, hem 24 Ocak’ta sembolleşen Türkiye kapitalizmi için geçerli. Ya sonra? Çürümek ve çürütmekten öte gidilecek yol yok.
Emek sınıflarının, ezilenlerin kapitalist birikimin Keynesçi formatı ile de neoliberal formatı ile de özgürleşmesi mümkün değil. Emeğin kurtuluşu, ayaklarının üstünde doğrulup 24 Ocak yıkımlarının, küllerinin üstüne yeni bir dünya kurmasında, yani sosyalizmde…