Direnmeye Mecburuz…
1 Kasım seçimlerinin sonuçları herkes için sürpriz oldu sayılır. Başta anket firmaları olmak üzere,…
Tarımın sahipsizliği, güçlülerin sultası, üreticinin emeğinin istismarı, yıllar geçse de değişmiyor. Üretici kamusal desteklerden her geçen yıl biraz daha yoksun bırakılıyor, planlı üretimden, yol göstericilikten yoksun bırakılıyor. Kendi kaderine terk edilen, örgütsüz bırakılan üretici tarladaki, bahçedeki mahsulü için modern tefeci bankaların ve tarladan malı kaldıran büyük perakende zincirlerinin eline,insafına terkedilmiş durumda. Ürünü neredeyse yok pahasına kaldırılıyor. Yıllar geçse de değişmeyen bu makus talihin son örneği nar…2012 narda vurgun senesi…
Birkaç yıldır yazılı ve görsel medyada nar üstüne sürdürülen yayınları hatırlayın. Özellikle sağlıkla ilgili…Narın insan sağlığına olan faydaları elbette açık. Ama öyle abartılı anlatıldı ki… Adeta bir ´ilaç´, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor;içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor…
Bu propagandanın ardından nara olan talep olağandışı arttı. Buna bağlı olarak da fiyatlar…O zaman tarım üreticisi ne yaptı? Tarlasındaki , bahçesindekini söktü nar ekti. 2002 yılında 3,5 milyon olarak saptanan nar ağacı sayısı 2007’de katlandı 7 milyonu buldu, sonraki 5 yılın sonunda yani 2012’de de 15 milyon ağaca ulaştı. Yarısı meyve veriyor, yarısı da yakında verecek.
“Nara hücum” ile birlikte ağaç sayısı, üretim de patlama gösterdi.
Kaynak:TÜİK Bitkisel üretim ve TÜFE veri tabanı
Çok değil, 4 yıl önce, 2008’de 128 bin tonu bulan nar üretimi 2011’de 217 bin tona çıktıktan sonra asıl patlamayı 2012’de yaptı ve üretim 315 bin tona fırladı. Üretim patlaması ile birlikte yaşanan perişanlığa, 9 Ocak tarihli Dünya gazetesinden Kezban Karaboğa dikkat çekti ve şu saptamayı yaptı; “Aşırı ve plansız plantasyonlar narda hem ekim alanlarını hem de üretimi artırınca narın fiyatı 45 kuruşa kadar düştü. Nar için önce “sağlıklı” denildi, tüketimi arttı. Çiftçiler destek alarak üretime hücum ettiler. Fiyatlar yükseldi ancak şimdi nar, bakım ve nakliyat parasını bile karşılayamaz hale geldi. Meyve suyu üreticilerinin de bolluk nedeniyle düşük fiyat verdikleri nar iç piyasada kaldı. Buna Ortadoğu’daki karışıklıklar, Suriye kapısının kapanması ve üretim zincirinde soğuk hava depolarının olmaması da eklenince iç piyasada genel tüketiciye hitap eden narda kullanım miktarı arttı.”
Kilosu 45 kuruşa düşen nar, bahçeden ürünü alanların ödediği fiyat. Oysa marketteki, pazardaki tezgahta narın üstündeki etiket, yıllardır 2-3 TL’nin altına inmiyor. Üretim patlasa da tezgah fiyatı değişmiyor, bu da yıllardır tarımda oynanan oyunun, tarladan bahçeden tezgaha uzanan zincire hakim güçlerin sömürü düzeninin değişmezliği…
***
9 Ocak Çarşamba Antalya’da, Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi’nin düzenlediği panelde tarımın sorunlarını masaya yatırdık. Plansız, piyasaya terk edilmiş tarımı kuşatan iki önemli tehdide özellikle parmak basıldı. Birincisi banka sisteminin kuşatmasıydı. Tarım, 2012 Kasım sonu Bankalar Birliği verilerine göre toplam kredilerden yüzde 4’e yakın pay alabiliyor. Ancak şartları hiç de makul olmayan bu kredileri temin etmede çiftçi bankası olarak bilinen Ziraat Bankası da artık hiç de çiftçi dostu gibi değildi, paragöz bankalardan farksız davranıyordu. İstihdamın yüzde 25’ini barındıran tarımın toplam kredilerden aldığı pay 32 milyar TL ile toplamın yüzde 4’ünden ibaret. Tarım üreticisi kredi yükümlülüğünü geri ödemede zorlanıyor ve şimdiden 1 milyar 72 milyon TL batık kredisi var. Bu da toplam batıkların yüzde 5’ine yaklaşıyor.
Tarımı kuşatan ikinci tehdit, büyük perakende zincirleri, büyük gıda endüstrisi. Büyük mal tedarikçisi olarak sahne alan bu büyük firmalar , tarımsal piyasada fiyat belirlemede iyice egemen duruma geliyorlar.
Tarımın, yeniden planlamaya ihtiyacı var. Tarıma bütçeden desteğin yüzde 2’lerden yüzde 5’lere çıkarılması gerekiyor. Tarımın finans ve alım tekellerinin sultasından kurtarılması gerekiyor. En önemlisi, üreticinin demokratik kooperatiflerde örgütlenmesi, mevcutlarda tabanın söz sahibi olması gerekiyor.