Dış alem, RTE AKP’sine  bir oyun etti. 10 yıl önce yerden alıp göklere çıkardı, havalara soktu, şimdi ise pat diye bırakıyor ve yere çakılan AKP ciyak ciyak bağırıp küfrediyor Batı’ya… RTE’nin sağ kolu Yalçın Akdoğan ciyak ciyak bağırıyor; “Densizler, ilkesizler, naylon demokratlar…Hüseyin Çelik ciyak ciyak; “İsterse 500 Oskar alsın, ahkâm kesmesinler”… RTE, “düşüncelerini kiraya vermeklesuçluyor. Kime bu salvolar?. The Times’taki ilanın sahiplerine. Yani, bilim, sanat, sinema, edebiyat, düşün dünyasının en doruk isimleri,  Sean Penn, Andrew Mango, Davit Lynch, Fazıl Say, Susan Sarandon, Vanesa Redgrave, Ben Kingsley, James Fox ve daha bi çok ünlü, kimi Oskar ödüllü, dünyaca saygı gören büyük sanatçılara…Strasbourg’ta İnsan hakları Mahkemesi önüne çıkabileceklerini ima ettikleri için…

 DÜŞMEZ,KALKMAZ…

Çoğumuz şu lafı pek severiz; “Düşmez, kalkmaz bir Allah!”. Şu zamanlarda RTE’ye pek uyuyor. Batı dünyasının 10 yıl boyunca gözettiği, hatta kolladığı AKP rejimine bugün en ağır darbeler yine Batı’dan geliyor. Avrupa Parlamentosu’nun Haziran başında oyladığı kararla indirdiği darbenin devamını yakında açıklanacak ilerleme raporunda okuruz yeniden.

Başta ABD, onu takiben de Avrupa doğru hesap edemedi. Sandılar ki, El Kaide radikalizmine karşı en iyi ilaç, kendisini ılımlı İslam olarak takdim eden seçeneklere, örneğin Türkiye’de  AKP’ye, koalisyon ortağı Gülen cemaatine sarılmaktır. 2002 seçimleriyle iktidara gelen AKP’ye bu şansı verdi ABD ve AB’den de destek aldı.  İslamın radikal yanlarını törpüleyebilirlerdi, üstelik ekonomik olarak neoliberalizme hiçbir itirazları yoktu, IMF ile didişmiyor, bütçe disiplinleri, özelleştirmedeki sınır tanımazlıkları, liberallikleri ile parmak bile ısırtıyorlardı. Üstelik, nasıl da sivillerdi!.. Derin devletin dokunulmazlarını, onların basındaki, üniversitedeki uzantılarını, Ergenekon isimli çetelerini bulup çıkarmışlardı, çatır çatır yargılıyorlardı. Kendilerine darbe düzenleyen (ABD’nin suyuna gitmeyen) üst komuta generallere bile dokunma cesareti göstermiş, koca koca amiralleri Balyoz davası ile yargılıyorlardı…Pek sivil, pek cesur, pek liberallerdi…Kanayan yara Kürt meselesinde bir savaşıp bir barışıyorlardı ama demokrat yanları ağır basıyordu, hele ki statükocularla karşılaştırıldığında…Batı, yıllarca böyle bir imajla yaşadı, kamuoyunu avuttu, içeriden “yetmez ama evetçileri” şahit gösterdi, AKP rejimine karşı adeta bir “saldırmazlık paktı” uyguladı.

 FIRSAT, BU FIRSAT…

Batı dünyası AKP-Gülen koalisyonunu bu gözle görür, kol kanat gerer de, AKP bunu fırsat bilmez mi? Hemen rejimin eksik taşlarını örmeyi hızlandırdılar. Bir yandan yasamayı, yargıyı yürütmeye tabi kılacak ne düzenleme varsa, gerçekleştirdiler; Medyayı, üniversiteyi, diyaneti, eğitimi, kültürü, rejime uygun hale soktular. İçerde bunları yaparken dışarıda da “Bölgesel güç” havası basmaya, “yeni Osmanlıcılık” oynamaya başladılar. Suriye’yi karıştırdılar, Irak’ı bölmeye kalktılar, Mısır’daki bugünkü acılı tabloda rol aldılar, Orta Doğu’da kırmadıkları ceviz kalmadı. Peki sonuç? Sonucu, iktidar koalisyonunun akil adamlarından İhsan Dağı, , araba devrildikten sonra şöyle özetlemiş 23 Temmuz tarihli Zaman’daki yazısında; “Ne zaman ‘sıfır problem’den ‘merkez ülke’ politikasına yönelip etrafa nizam vermekten, Osmanlı’nın dirilişinden söz etmeye başladık, dostlar düşman oldu, Türkiye ile çalışmak isteyenler azaldı, yolumuza engeller döşeyenler çoğaldı. Bunda şaşılacak bir şey de yok.”

POLİTİK İSLAMIN RUHU

Mesele aslında RTE-Davutoğlu ikilisinin ihtiraslarında değil; mesele politik İslamın ruhunda, tabiatında. Kendi tanımladığı kimliğin dışındakilerle demokratça, yatay ilişki kuramıyor, onlara soluk aldırmıyor, birlikte yaşayamıyor, iktidarı paylaşamıyor; tersine farklı kimliklere, kültürlere, dinlere, karşı cinse karşı hep dominant, buyurgan ve tek olmak istiyor. Ne yaparsa yapsın, kutsal kitabında yazanları böyle tefsir ediyor, aksi taktirde din dışına düştüğüne inanıyor. Politik islamın ve Türkiye’deki icraatçısının bu gerçek yüzünü Batı, yeni yeni anlıyor. Neden sonra? Ancak Gezi direnişiyle beraber görebildi bu gerçek yüzü. Gezi direnişçileri, ipek şalın altında saklı çirkinlikleri birden ortaya serince, saldırganlık arttı ve arttıkça  Batı’daki destekçiler ürktüler, uyandılar; biz yıllardır neyi, ne umutla desteklemişiz, diye…

Dünya artık öyle bir yerde duruyor ki, dişle tırnakla kazanılmış öyle kırmızı çizgiler var ki, onların aşılmasına suskun kalmak, kendi bekanı koruman açısından risktir, tehlikedir. Batı’nın AKP’ye eleştirilerinde bu kaygı ağır basıyor. Özellikle de kendi demokrat kamuoyunun baskısı…

KREDİYİ TÜKETTİ

AKP rejiminin kitle desteğini genişletmesinde yıllık yüzde 5’i bulan ekonomik büyüme, onun iyi-kötü, alt-orta sınıflara istihdam, iş,aş olarak küçük dönüşleri etkili oldu. Bu ise 10,5 yılda -tarihte görülmemiş-421 milyar doları bulan dış kaynak girişi ile gerçekleşti. Bu kaynağın 350 milyar doları dış borç olarak Türkiye’nin sırtında. AKP’nin yüzde 50 olarak hâlâ iddia ettiği seçmen kitle desteğinin sürmesi, bu çarkın dönmesi, bunun için de  dışarıdan bu paranın akmasına bağlı. Bu para akışında “ülke imajı” en önemli etkendir. İmajı da ekonomi kadar siyasi performans belirler. Dünya elitinin imzaladığı ilanlarla  lanetlenen bir iktidarın para, fon yöneticilerince görmezden gelinmesi kolay ve mümkün değildir. RTE ,artık ekonomik, siyasal, sosyal her platformda Her yer Taksim/ her yer direniş sloganıyla karşılaşmaktadır. AKP, dışarının siyasi ve ekonomik kredisini hızla tüketmiş, hovardaca harcamıştır. Gezi ruhunun kuşatması bir yana, dış desteğin çökmesiyle, toparlanması zordur.

Written by Mustafa Sönmez