İşsizlerin beşte biri üniversite diplomalı…
Bunlar, daha iyi zamanlarımız. AKP rejiminin kof kapitalist hovardalığının eseri yüzde 10 işsizliği bile arayacağımız…
Öngördüklerimiz, hızla yaşanmaya başlandı . Yumruklar , adeta havada uçuşuyor. Yumruklaştıkça da yılları bulan haksızlıkları, hukuksuzlukları, rüşvetleri, pislikleri ortaya dökülüyor.
Bir tarafta RTE-MİT’in, öte tarafta Cemaat(ABD)’in olduğu bu kıran kıran kavgada, RTE, hızla müttefik toplamaya çalışıyor etrafına, tabii ki “jest”ler sunarak. TSK, Kürt siyaseti, Fenerbahçe ilk aşamada yanına yığmaya çabaladığı müttefik adayları. Veeee, beklenen “cadı avı” başlatılırken Cemaat’e “gizli örgüt” soruşturması da başlatıldı. Bunlar olurken Cemaat ne yapıyor ? Cemaat ise yolsuzluk-rüşvet davası ile başladığı salvolara şimdi ABD’yi sahneye çekecek El Nursa-Kaide’ye silah yüklü TIR salvosuyla karşılık veriyor. Kavga kızışacak!…Şimdi yumruklaşmayı ağır çekim izleyelim…
TSK’YA YAKLAŞMACA…
RTE’nin siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, orduya kumpas kurulduğunu söylediğinde yer yerinden oynamıştı. Askeri vesayeti yıktıklarını söyleyenler, şimdi devlet içinde örgütlenmiş, “paralel” bir vesayetle mücadele ettiklerini söylemeye başladılar. RTE ve yakın çevresine göre, sınır tanımayan özel yetkili mahkemelerin, savcılarının yargıçlarının oluşturduğu vesayetti bu ama ne gariptir ki, 11 yıllık suç ortaklığının ardından yeni fark edilebiliyordu !!!…
Peki yapılması gereken, bağımlı yargıyı bağımsızlaştırmak, polisi hukuk içinde polis haline getirmek değil miydi? Evet, ama onlar için niyet başka; Cemaate bağımlı yargıyı, tümüyle RTE’ye bağımlı hale getirmek, Cemaat’in polisini RTE’nin polisine dönüştürmek…Ama bundan da emin olmayacaklardı ki, yeniden “asker” geldi akıllarına ve TSK’ya yanaştılar. Ergenekon, Balyoz gibi davalarda çeşitli hukuksuzluklar yapıldığını fısıldadılar Org.Özel’e . Biz yapmadık, onlar yaptı, arkandayız, suç duyurusunda bulunun, dediler. Kısa sürede TSK avukatlarınca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçede söz konusu davalarda bilirkişilerin manipüle edildiği, adli kollukların görev suçu işlediği, savcıların delilleri kararttığı ve mahkeme heyetlerinin adil yargılamayı etkilediği öne sürülürken“kumpas”ın açığa çıkarılması istendi…
FENERBAHÇE VE BDP…
TSK’dan sonra başka müttefik arayışları sürdü. 3 Temmuz’da yine Cemaat yargısınca mağdur edildiğine inanılan Fenerbahçe vardı mesela. Stadyumda,” Her yer yolsuzluk, her yer rüşvet” sloganı atan FB camiasını Cemaat’in üstüne salmanın yolunu bulmak gerekiyordu. RTE, Fenerbahçeli yönetici Mahmut Uslu ile “şeytan” lakaplı Rıdvan Dilmen ile buluştu . 3 Temmuz sürecinde kulübün uğradığı haksızlıklar dile getirildi. RTE, yine , biz yapmadık , onlar yaptı, dedi…Onlar da daha önce RTE’nin tepki gösterdiği üniversite projelerini anlattılar. RTE de son Kayseri maçında tribünde hükümet aleyhine atılan sloganlardan alındığını belirtti. Şimdi FB de 3 Temmuz için suç duyurusunda bulunacak.
Kürt siyasetini de yanlarına çekmeliydiler. Dört yıla yakın tutuklu milletvekillerine şirinlik geldi akıllarına. Anayasa Mahkemesi’nin, KCK davasından tutuklu BDP’li vekiller İbrahim Ayhan ile Gülser Yıldırım’ın tutukluluklarının makul süreyi aştığına ve seçilme haklarının ihlal edildiğine karar vermesini AKP, bir “jest” gibi sunuyor.
CEMAAT, ÖRGÜT…
Eski düşmanlardan yeni müttefik yaratma çalışmaları sürerken bir yandan da beklenen oldu; Cemaat’e gizli örgüt hamlesine girişildi. Önce Burhan Kuzu, twitter’da 2 bin kişilik listeden söz etti. Sonradan kıvırtsa da, olan olmuştu. Aynı gün, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in “Yargıtay imamı Pensilvanya’ya dosya gönderdi” iddiası üzerine soruşturma başlatıldı. Şahin, “Bir holding sahibinin dosyası, Yargıtay’da ‘Cemaatin imamı’ diye bilinen kişi tarafından nasıl karar verileceği noktasında Pensilvanya’ya gönderildi. İmamın adı bende saklı” demişti. Yargıtay ise ‘Somut bilgi yok’ diyerek soruşturmaya gerek duymamıştı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, YARSAV’ın o ‘imam’m bulunması ve yargıdaki örgüt yapılanmasının araştırılması’ için yaptığı şikayet üzerine soruşturma açmakta gecikmedi.
TIR İHBARI VE ABD
RTE-MİT tarafı, Cemaat’in yolsuzluk-rüşvet salvosunu başka hamlelerle püskürtmeye çalışırken aynı gün Cemaat boş durur muydu . Cemaat prodüksiyonu kokan bir TIR serüveni, karşı hamle kokuyordu.
Suriye’ye yardım malzemesi görünümünde silah taşıdığı ihbar edilen TIR, Kırıkhan ilçesinde jandarma tarafından durduruluyor amaTIR’da arama yapılamıyordu. MİT mensubu olduklarını söyleyen elemanlar TIR’daki malzemelerin de devlet sırrı olduğunu söylüyorlardı. Ardından Hatay Valililiği yazılı talimatla aracın ve MİT personelinin bırakılmasını istedi. RTE’nin müsteşarlığından İçişleri Bakanlığına getirilen Efkan Ala, “Yapılacak bir şey yok. Türkmenlere götürülen yardım. Herkes işini bilecek. Siz içini biliyor musunuz?” diyerek adeta azarladı. Suriye’deki El Nusra örgütüne silah desteği olarak anlaşılabilecek bu serüvenin ABD tarafından algısı, daha da önemli. Kara para aklama iddiasına, “Terörü destek” iddiasıyla ABD, RTE’nin karşısında sahne alırsa hiç şaşırmayalım..
Cemaat, medyası aracılığıyla, Kürt cephesinde Roboski ve faili meçhul cinayetlerle ilgili kazıları öne çıkarırken sorumlu olarak başparmağı ile RTE ve TSK’yı gösteriyor.
YOLSUZLUK…
Ya yolsuzluk? Bu konuda Hürriyet’in yumruklaşmaları aşıp yolsuzlukla ilgili yeni bir halkayı manşete çekmesi dikkat çekiciydi. Habere göre, Challenger 300 tipi 8 kişilik Rıza Sarraf uçağı, 22 Mart 2013 tarihinde umre ziyareti için İstanbul’dan Cidde’ye havalanmıştı. Zarrab’ın özel uçağında, ‘Büyük Rüşvet’ operasyonunda oğlu tutuklandığı için bakanlıktan istifa eden Zafer Çağlayan, işadamı Zarrab ve aileleri vardı.
Iddiaya göre, Zarrab, İran’ın Türkiye’deki doğalgaz paralarının altın ihracı yöntemiyle çıkarılması karşılığında Halkbank’taki İran parasının binde 5’ini rüşvet olarak Çağlayan’a ödemişti. Uçaktaki muhabbet nasıl yorumlanmalıydı ?
RTE ve çevresi ile Cemaat’in bu hızlanan yumruklaşmalarının nereye doğru ilerleyeceği, bilinmez. Bu dipleri birbirinden kara tencerelere yakın duranlara aynı karanın bulaşması ise kaçınılmaz.
Sonsöz: Tüm kara icraatlardan hesap sorulmalı, “Ne paralel, ne rüşvetçi, despot devlet”…Temiz, demokratikleştirilmiş, güçler ayrılığının bağımsızca faaliyet gösterdiği bir Türkiye istiyoruz…