Legonun ya da yap-bozun parçaları ortaya çıktıkça, AKP’nin “paralel parti bütçesi”ni oluşturan “merkezi rüşvet-kara para havuzu” ile ilgili tahminim hızla doğrulanıyor. Son günlerde ortaya çıkan altın-kara para tezgahı ve rüşvet dağıtıcısı (muhtemelen İran ajanı) Rıza Sarraf’ın ilişkilerine baksanıza… S.Arabistan’ın ABD Büyükelçisine suikaste hazırlanan İran ajanı Mansour’a giden paralar Rıza’nın sonradan kapatılan şirketlerinden çıkıyor.Bunu FBI saptıyor, MİT’e bildiriyor. MİT, RTE’ye rapor ediyor. Peki sonra? Sonra bir şey olmuyor. Hayat sürüyor. ABD, bulgularını bugünlerde adım adım açıklıyor. “Zamanlama manidar!”…

Bütün bu altın-kara para aklama tezgahında Halkbank’ın kilit bir rolü var. İran’dan yapılan yıllık 10 milyar dolarlık doğalgaz ithalatının ödemesi Halkbank üstünden. ABD’nin ambargosu nedeniyle alacağını döviz olarak transfer edemeyen İran’ın, Halkbank’taki hesabından paralarını çekip külçe altına dönüştürme ve İran’a ihracat gibi gösterme serüveni hep Halkbank ile ilgili. Banka’nın başka kara para aksiyonlarında rol aldığı da iddialar arasında. Kara para aklama ile ilgili uluslar arası kuruluşlar bu trafiği yakın mercek altında tutarken Halkbank ile ilgili sorularına da tamin edici yanıtlar bekliyorlar hükümetten.

Gürültüye gitmez herhalde; Halkbank Genel Müdürü’nün evindeki ayakkabı kutusundan 4,5 milyon dolar çıktı. Peki Halkbank kime bağlı? Ali Babacan’a, yani Başbakan Yardımcısı’na, ekonominin patronuna…Peki, şimdiye kadar Halkbank ile ilgili Babacan’a doğru dürüst yöneltilmiş bir soru önergesi var mı?

 DAVOS’TA BABACAN…

 Geçtiğimiz hafta yapılan Davos zirvesinde medyanın “dönek” takımından Şahenk ile Ciner’in ekonomi kanalları CNBC-E ile Bloomberg HT, Babacan ile Davos’ta uzun söyleşiler yaptılar. Halkbank’ı, ayakkabı kutusu milyon dolarlar dolu genel müdürü, Bakan’a soracaklar mı diye bekledim. Tabi ki boş bekledim. Sormadılar. Sadece şu konuşma geçti; TV muhabiri sordu, “Halkbank’ın yeni yöneticisi ne zaman atanacak?” . Babacan’ın yanıtı; “Ben epey bir adayla mülakat yaptım, görüştüm, bunun şu anda iç istişarelerini de sürdürüyoruz, yakın bir zaman içerisinde kararımızı veririz diye bekliyorum.” Yani, yeni “ayakkabı kutusuyla” genel müdürü mülakatla belirliyormuş Babacan…

Kuzu postundaki kurdu andıran Bakan, İran ile ticaret meselesine söz geldiğinde de pek pişkin. Şöyle diyor; “Yaptırımların çok olduğu, daha sıkılaştırıldığı dönemlerde bundan, İran belki zarar görüyor ama, ticaret ortağı olarak Türkiye’nin de bir miktar zararı oluyor…” Müstafi bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan  ve mahdumları, Egemen Bağış’ın bizzat kendisi ile Halkbank genel müdürünün İran ile ticaret üstünden aldıkları iddia edilen milyonlarca dolarlık rüşvetler hatırlandığında, bundan Babacan’ın “Türkiye’nin zararı” diye bahsetmesi, hiç inandırıcı gelmiyor elbette. İran’a ABD yaptırımları, belli ki, AKP tayfasına, onun merkezi rüşvet havuzuna bir hayli verimli kaynak suyu olmuş…

 DÖVİZİN HALİ ?

 Ali Babacan’a mülakatta politik krizin ekonomide yarattığı kasırgayı, dolarlaşma tehlikesini de sordular. Ekonomiyi siyasetten izole ederek yorumlamaya kalkan birçok kof ekonomi yorumcusuna ders olacak şekilde şöyle konuştu Babacan; “…siyasetten kaynaklanan bir problemi sadece ekonomik enstrümanlarla çözmek zor.(…)Dolayısıyla dönüp sorunun kaynağında çözmek için uğraşmak lazım. Şu anda yoğun bir şekilde zaten başta Adalet Bakanımız olmak üzere, İçişleri Bakanımız bu konularda çalışıyorlar ve bir an önce böyle beklenmeyen ve devlet mekanizmasını kendi gündemleri, kendi hedefleri doğrultusunda kullanmak isteyenlere engel olmak için, yoğun bir çaba var…”

Var ama ne kadar işe yaradığı tartışmalı. Her oldubitti, ABD’den,  AB’den tepki görüyor, içeride muarızlar boş durmuyor, her gün AKP’ye dönük yeni bir siyasi hamle geliyor. Geldikçe de dolar dur durak bilmiyor. Merkez Bankası  ekonomik müdahalede aciz kalıyor. Babacan, Merkez’e müdahale etmemek lazım diyerek, “faizi artıramazsın Merkez!” diye efelenen  yeni Ekonomi Bakanı Zeybekçi’yi de isim vermeden haddini bilmeye çağırıyor. Bu arada Brüksel’de,  faizi artırmadılar, onları tebrik ediyorum. diyen  RTE’ye de haliyle sessiz kalıyor.

  KARANLIKTA ISLIK

 Babacan, freni patlamış ekonomik gidişat için sadece karanlıkta ıslık çalanları andırıyor. Bakın, Eurobond ihraç ettik kapış kapış gitti, diyor ama o borçlanmanın hangi faizden yapıldığından hiç dem vurmuyor; Hazine 2.5 milyar dolar borçlanmayı yüzde 5,9 faiz ile yaptı. Hazine geçen yıl ocak ayında aynı tür borçlanmayı yüzde 3.5 faizle yapmıştı. Yine böyle bir borçlanmayı ABD yüzde 2,9’dan, Almanya yüzde 1,8’den, Brezilya yüzde 4,7’den yapıyor. Kur riski olmayan, tadından yenmez yüzde 6’ya yakın dolar faizini kim kapışmaz? Bunun nedeni “güven” değil, tamamen “duygusal!..” Üstelik bu yüksek faizle bulunan 2,5 milyar dolarlık dış kaynağın 1,5 milyar dolar fazlası, yani 4 milyar dolar, döviz rezervinden geçen Perşembe doları yatıştırmak için MB tarafından “yangın köpüğü” gibi kullanıldı ve haydan gelen huya gitti, bir işe de yaramadı. Dolar, ertesi gün  2.35 TL’ye kadar tırmandı.

 “BÜYÜK FİRAR”

Karanlıkta ıslık çalarak korkularını aşmaya çabalayan Babacan, hisse senedine, devlet kağıdına yatırım yapmış yabancı sıcak para için de “çıkmıyorlar, demek ki güveniyorlar” iddiasında. Oysa pekala farkında ki, Haziran 2013’te 145 milyar dolar olan yabancıların hisse senedi, devlet kağıdı ve mevduattan oluşan portföyü şu sıralar 125 milyar dolara inmiş durumda. Bu, 6 ayda 20 milyar dolarlık bir eksilme ve önemli bir kısmı da  kurdan aşınma.

Dolar 1.80 TL iken dövizlerini bozdurup Türkiye’de yatırım yapan yabancılar, şimdi uygun kur fiyatını yakalayıp çıkma derdindeler ama geç kaldılar. 2.30 TL’lik dolarla çıkarlarsa çok zarar edecekler. Belki de bu “büyük firar”a imkan vermemek için Merkez Bankası,  bir süre daha kurdaki artışa göz yumuyor. Bu politik risk ile daha uzun süre kalmayacak yabancının bir anda portföy boşaltması, gerçek bir fren patlaması olur çünkü.

 

Written by Mustafa Sönmez